bugün

e harfinin üzerine iki çizgi s harfının üzerine iki cizgi euro ile dolar .
aşkı aşk yapan tarifsizliğidir.
galatasaray taraftarı'nın şu şekilde özetlediği tariftir.
"bir tarif yok bu sevdaya
sevmek değil ibadet bu adeta
ne şampiyonluk ne kupa umrumda
şanlı cimbom aşkın bir başka"
--spoiler--
Boşaldıktan sonra hâlâ ona sarılıp uyumak istiyorsam o, aşktır.
--spoiler--

by hıncal uluç
aşk yaşamak içindir. ölümüne aşk yoktur, çünkü ölmeyi tek başınada becerebilirsin.
akşamdan kalınmış uzun bir yolu anlatmak gibi aşkı tariflemek. damarında akan kanın kancık bir gülümsemeyle, kırıtarak ilerlemesi gibi. sararken tüm bedenini başka kokular ve tatları birikirken iliklerinde, hiç tanımadığın bir yerde kaybolduğunu anımsamak gibi. yatağa yattığında hiç bilmediğin yerlere ziyaretlerde bulunmak ve tanımadığın onca insana selam vermek gibi belki birazda. ilk görüşte olanı da var sonradan doğanı da. dokuz ay on gün kavramı da yok aşık olmak için, yıldırım düşmesini beklemekte. beklentisizliği yaşamak aslında tam anlamıyla. kendin paralasan da ya da bir kıyıya vursan da hep aklındaki şey kimisi için, kimisi için yaşanmış en büyük işkence aynı evin içinde.

evsiz yersiz yurtsuz ve zavallıyken bile kendinden çok başkasının ıslaklığına üzülmek ve gülümsemek kendi soytarı haline. bir palyaçoya ağlamak hatta. ve hatta kendi kendini bağışlayabilmek tüm bunlardan sonra. tuz basmak yaralanmış yaralarına ve her birini ayrı ayrı sagılamak şevkatle. başkalarına merhem olabilmek...

kendine yalan söylemenin başka şekli belki de. tam bir tarifi ve tanımı olmadığı gibi hiçbir açıklaması da olmayan şey aşk... her birimizin başka türlü yaşadığı, hani beki çay kokusunu duyabilmek evin içinden ve sesinin gelebilmesi mutfağın bir köşesinden. elinde bir fincan çayla beraber...

pazarlıksız, sorgusuz ve sualsiz yaşayabildiğimiz tüm güzel şeyler belki bunlar. paylaşılamayacak kadar yakın ama paylaşılması gerekenler kadar tarfli ve tanımlı, bir kaç üçgenin bir araya gelmesi gibi. hani kimsenin bilemedği kaç üçgen var sorusunun cevabı gibi...
'senin için biri diğer herkesten önemliyse bu aşktır.' demiştir biri...
yar adını desem olmaz, düşer dillere dillere...
iki yalnızın yalnızlıklarını paylaşması.
sıçtığının resmi... daha açık tarif edemem, o resmi gördün mü tamamdır... al aşk
aradiginiz ask terimlerini iceren herhangi bir belge bulunamadi.
kaybetme korkusu.
Aşkın ne olduğunu anlamamıza yarayan hertürlü açıklamalara "aşk tarifi" denir.aşk bir sudur içi iç kudur gibi çok adi aşağılık bir örnek verilebilir.
Bu cam altında şarkı söyleyerek, yollara isimler yazılarak, canım ağaçlara ve her türlü ahşap malzemelere kalpler kazınarak ve benzeri, yıllar sonra pişman olabileceğiniz eylemlerle de tarif edilmeye çalışılır. Aptalcadır.Kamuyu rahatsız etmek ve kamu malına alenen zarar vermekten ceza evine girilebilir.içeri girince o kız unutulmalıdır çünkü kesinlikle bir daha vermez.
--spoiler--
o' nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... o' nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, o' nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, o' ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve o, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa... dünyanın en güzel yeri o' nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse... hayat o' nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, o' nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar... her şiirde anlatılan o' ysa... her filmin kahramanı o... her roman o' ndan söz ediyor, her çiçek o' nu açıyorsa... bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa... iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa... eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire o' nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona o diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi o'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız... kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü... özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu... hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız... o' nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse... gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep o' nun yüzü suyu hürmetine... uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa... dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız... kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa... her gidişte ayaklarınız "geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla... ...o halde yarın sizin gününüz!.. "çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

--spoiler--
+ gözyaşı ile ıslanmış bir adet yastık,

+ ilişkinin kaçıncı ayına bağlı olduğu düşünülerek, eser miktarda telefon faturası,

+ acil özleme krizlerine karşı cüzdanda saklanan, öpülmekten yıpranmış iki adet vesikalık fotoğraf,

+ geceleri kokusunu yanınızda hissetmek için sevgilinize fark ettirmeden almış olduğunuz, onun kokusunu barındıran bir adet body,

+ size olan sevgisini anlattığı mektuplar,

+ duruma göre üstüne süs niyetine kullanmak için yüzük,

not: tarifi yaparken sevgiliniz sayesinde anlam bulan şarkıları dinlemeniz tavsiye olunur.

not2: pişirmek için kalbinizdeki yangını kullanabilirsiniz.
aşkın tarifi sevginin tarifiyle karıştırılmaması gereken bir şeydir. aşk anlık bir şey olabilir. bir anda görürsünüz ve tutulursunuz. genelde sadece dış görünüşle ilgilidir. aşık olduğunuz kişiye kalbinizden bir yer ayırmazsınız. o kişi çalmıştır kalbinizi. sevgi ise daha çok kişilikle ilgilidir. bir insana verdiğiniz değeri azaltabilirsiniz, kalbinizde onun için ayırdığınız yeri daraltabilirsiniz. aşka göre daha çok kontrol altındadır.
aşkın tarifi yapılmaz. kimi içinde yaşar aşkı kimi açık açık kimi acı çeker bu yolda kimi mutlu olur kimi ağlar kimi güler...
sırrı akılda değil, kalpte olan.
tarifi saklanan yemekler gibidir, çok ararsın ama bulamazsın.Tenceren yuvarlanıp kapağını bulamaz.
linkteki fotoyla gayet güzel anlatılmıştır. http://www.sezyum.com/wp-...u-kalp-seni-unutur-mu.jpg
ask iki kisiyle oynanir

iyi olan kaybeder...

(bkz: metin ustundag)
Yüzyıllardır kimsenin beceremediğidir.
o yokken ya da konusmazken içinin huzursuzlugudur. o varken mutlulugun,sevincin,huzurundur. ask 'o'dur.
hosumuza giden beden icine hayalimizdeki insani yerlestirmektir...

(bkz: ful yapraklari)
aşk bir nevi "ayakkabıdır".

"Bedenin yükünü ayaklar taşır,ruhun yükünü yürekler.. bütün
ağırlığınızı
ve yorgunluğunuzu kaldıran ayaklarınız için rahatlığı ve şıklığı bir
arada barındıran ayakkabıyı seçersiniz.

içinizin acılarını, sıkıntılarını, kırgınlıklarını ve hayallerini
yüklenen yüreğiniz için de huzur verici ve "güzel" bir aşk ararsınız.

Zaten aşklar da ayakkabılar gibidir...

Bazıları çamur yağmur, toz, toprak, kar, buz gibi her türlü "kötü
hava" koşullarına dayanıklıdır.

Bazıları ise ummadığınız kadar kısa zamanda çabucak "yamulur" ilk
yağmurlu havada "altı açılır" veya güzel
havalarda bile "iki günde bozulup" gider.

Aşkları da ayakkabılar kadar "itinayla" seçmezseniz, tıpkı ayağınızda
olduğu gibi yüreğinizde NASIR oluşabilir.

Dar gelen bir ayakkabıyı sadece tarzını beğendiğiniz için "zamanla
açılır" diyen satıcıya inanarak alırsanız, zaman içinde ayak
kemiklerinizde "deformasyon" başlar.

Ruhunuzu daraltan bir aşk içinde yalnızca fiziksel beğeniye
kapılıp "zamanla düzelir" diyenlere kanarsanız, yine zamanla
içinizdeki
olumlu duyguların "çarpıldığını" görebilirsiniz.

Aşık olabileceğiniz insan türü, tıpkı ayakkabılar kadar değişik
stillerde, farklı kalitelerde ve sayısız "renktedir"....

Aşkı bir çeşit serüven olarak "spor" gibi yaşayanlar, aynen "spor
ayakkabı" gibi dikkat çekici ve rahat kişileri bulurlar.

Tersine aşkta tutucu ve istikrarlı olmayı benimseyenler "klasik
ayakkabı" gibi muhafazakar çizgiler taşıyanlara tutulurlar.

Dekolte ayakkabılar gibi sadece cinsellik ve eğlence
zevkleriyle ateşlenen aşklar vardır.

"Bez" ayakkabılar gibi kısa ömürlü "tatil aşkları" ise hemen herkesin
kişisel tarihinde mevcuttur.

"Marka" ayakkabı alır gibi, sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna
"tutulan" aşıklar görürsünüz.

Katı plastikten "yağmur çizmesi" edinir gibi mantık süzgecinden
geçirip
"işe yarar" biçimde yaşamak isteyenleri de bilirsiniz.

Ayrıca ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafı" olup evine sayısız
çeşitte ayakkabılar yığan insanların aynı zamanda "değişik" türde
aşklara da zaafı olduğu söylenir.

Evet, aşk "ayakkabıdır"

Aynen ayakkabınıza bakım yapmayıp "hor" kullandığnız zaman kolayca
eskittiğiniz gibi, aşkınıza da dikkatli davranmayıp özen
göstermediğiniz
zaman kısa sürede "eskitirsiniz".

Ve nasıl ki "delik" bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde yalnızca "bir
miktar" ömrünü uzatmış olursanız; "delik" bir aşkı
onarmaya kalkıştığınızda da "asla eskisi gibi olmayacaktır"!" Can Yücel

Can Yücel'in aşk tarifi; aşkın, çeşitli ayakkabılar gibi birçok türünün olduğunu ve bir tek tarifinin olamayacağını göstermektedir.