bugün

günümüz dünyasında yaşayan, gerçekçi insan söylemidir. *
başa döndük. bitti o güzelim kandırmacalar. edebiyat bitti. şiir bitti en çok.. uğruna eline kağıt kalem alma özverisini göstereceğin hisler bitti.
başa döndük. en ilkel halimize. sadece güdüleri ile hareket eden, üremek için kimyasal çekim duyduğu karşı cinsi kolundan çekip seks yapan, mağara insanlarının giydirilmiş garip formlarıyız. medeniyetin gelmesi yalan. biz gün geçtikçe ilkelleşiyoruz.
bütün amacımız seks, kandırmasın kimse ne kendini ne de başkasını. inanmayan varsa dönüp baksın etrafına, en çok da kendi içine. biraz bilinçaltıyla konuşsun. zaten ego yorgun bir pinpon topu olmuş. süperego ve id aralarında maymun etmiş egoyu. kalmamış vasfı. daha da kötüsü bu maçı id kazanmış. insanların değer yargısı kalmamış bu garip zamanda. herkes birer nemfomanyak, sadece kadınlar ya da erkekler değil. tüm cinsler. amaç hep girmek ya da almak. işler, evler, arkadaşlar, arabalar, kostümler en çok da kelimeler bu amaçla seçiliyor artık. taktikler klişe ve saçma. insanlar hislerini aldırmış ve rahat. önce güven mi öldü aşk mı bilen yok ama hep aynı olmuş yakınmalar: " şöyle yolda giderken çarpışıp kitaplarım düşsün, kitlenelim göz göze gelince. mideme kramplar girsin. kekeliyim konuşurken. öyle bir aşık olmak istiyorum artık. ama yok.."
erkekler aşık olunacak kadın, kadınlar aşık olunacak adam bulamamaktan yakınıp kendilerinin dünyada tek olduklarını zannetme yanılgısındalar. o kadar garip iletişimler ki zamanınkiler; bu insanlar uzayla iletişim kurabilecekken, dünyada bundan yakınan kimse birbirini bulamıyor ve herkes yalnız.
doyumsuzluklarımız medeniyet sandıklarımızla beslendi. ulaşabildiklerimiz arttıkça aldattık. aldattıkça acıktı doyumsuz libidolar. özgürlükler mi öldürdü aşkı acaba?
gelişen teknoloji mi yoksa?
kadınlar, doymak bilmeyen, hepsi benim içimde olsun iştahıyla aldattıkları erkeklerden ıssız adamlar yaratıp, karşılaştıkları "ben bağlanamıyorum, ilişkiyi beceremiyorum." yalanı müptelası, önüme geleni döllemeliyim adamlarına lanet ediyorlar bugünlerde.
erkekler ise, bir ilişkinin sorumluluğunu almadan, önüne geleni becermeyi erkeklik sayıp, aslında aşık olabilecekleri kadınları bile tek gecelik sekslere kurban ederek yaşlanıp, evlenilecek kadın yok la piyasada serzenişleri ile kırklı yaşlarında, kendi yaptıkları makarnanın tenceresi, bilgisayardaki porno arşivi ve elinde cinsel organıyla uyuyakalıyorlar.
aşk öldü.. belki de öylesine şeffaflaştı ki dünya, biz kendimizi pembeye boyalı alanlara bakıp kandıramıyoruz. insanların iç organlarını görsek de, bulantı için bir talcid yetiyor.
aşk ölmüş.. içimdeki benden duydum bunu acıdı içim..
acaba hiç mi var olmadı paranoyasıyla başbaşa bıraktı..
cenazesine gidemedim..ama iyi bilirdim..
(bkz: ölen aşk değil yaşam amacın)
(bkz: aşk öldü biliyor musun)
keşke yalan diyebilseydim dediğim söz.

sonradan öğrendim ne anlatsam boş
neyi koysam dolmaz olduğunu
aşka kalıplar bedenler uydurduk
sonra bir bir denedik yok olurken umutlarımız
sıgamadık dolup taşarken duygularımız
kadın ve erkek arasında aşk yoktur. başta bir heyecan daha sonraları kendini alışkanlığa bırakır. aşk o küçücük heyecan ise eğer aşk için bir ömür tüketmeye gerek yoktur ki aşk ozaman ölüdür.
(bkz: aşk hiç biter mi)

(bkz: ölünce aşk da ölür mü)
ruhuna el-faaatiha
demiştim tekrar diyeyim : " love is a lie,
forget and play,
go and die,
this is my way,
and now go away! "
aşk varsa dünyada,
dalınmalı en betimli rüyaya,
kor bir ateşi tutuyorsan avucunda,
dalınmalı en afili sevdaya,

ölen sadece aşk değil,
otur, düşün biraz...
bu yaşadığın hayat değil!
insaniyet kalmış balonlarda,
hissettiğin damlalar yağmur değil,
aşk bu değil, bu değil...
soluklan biraz...
han bu değil, yol bu değil...
izle biraz...
vadi bu değil, gök bu değil,
düşün biraz,
aşk bu değil, bu değil...
yanıyorsa sol boşluğun,
anlamlıysa yıldızlar, bulutlar,
güneşin doğuşu, getiriyorsa ilham,
gülümseyebiliyorsan beşere, evrene,
heyecandan tutuluyorsa nutkun bazen,
sanma yine aşk bu değil...
yandıkça yanıyorsan girdabında,
çöktükçe daralıyorsan kendi kabında,
yaktıkça, yanıyorsan dumanınla,
aşk bu değil, bu değil...
atmak da değil çöllere,
batmak değil ızdıraplara,
tapmakta değil beyhudeye,
aşk bu değil, bu değil...
(sorarlarsa aşk nedir?
sanmasınlar olurum kefil.
bilenler yoldadır hala,
hissedenler toplanmış aşk dergahına,
görenler peşindedir yan yakıla,
aşk nedir, bu nedir ? )
aşk ölmedi. bana varlığını hissettirecek kadar diri hala.
yazması, söylemesi, ardından atıp tutması kolay insan söylemidir. ancak bıkmadan, usanmadan, sen "ben biliyorum aşk ölmüş. böye de şöyle, bla bla..." dedikçe sana;" al aşk. al, o ölmedi sen öldün. o seni öldürdü. artık arasından konuşmayı bırak!" diyen hayat adlı ibnenin kankasıdır aşk. sevdiğin biri ölünce yaşadıklarını yaşar insan aşkın öldüğünü farkettiğinde. önce inkar eder onu arar. ardından sinirlenir, nasıl olur der. sonra pazarlığa girer hayatla. "bir kerecik daha tadayım o duyguyu öleyim. bir güncük daha aşık olayım. sonra ölsün aşk, tamam." der. bakar ki yok bir gün daha.. üzülür.. kırılır.. parçalanır yürek... artık eksik kalacaktır. o yaralar nasırlaşacak, taşlaşacaktır.. hiçbir yaranın skar dokusu aşkı kaybedenin yarası kadar göze batmaz. yüz metreden tanınır artık o. bakan hah işte bu aşkın ölümünü tatmış diyebilir. hayat denen kanka öyle bir piç kurusudur ki, asla depresyondan sonra hayata dönmeni sağlayan kabullenme evresine geçmene izin vermez. hep kankasının mezarından bir avuç toprak alır koyar yoluna. kokusuna gidersin farkında olmadan. sen tam hüzünle kabullenişe geçecekken, bir umut salar, unutturmaz kankasını. o umutlarla hep kanar, hep başa dönersin. kanayan yerleri, öldü lan o diye diye diker, bir avuç toprak kokusuyla gerçek kavramından uzaklaşırsın. sonuçta gerçek değişmez, aşk ölmüştür çoktan. sen sevdiğin birini kaybettiğinde yaptığın gibi geri dönmesini istersin. hayat da alışamaığından kankasının yokluğuna, patolojik bir bakış açısıyla ölmemişcilik oynar. sana da oynatır. seni de oynatır. gülümser, ağlar..
aşk ölmez biz ölürüz der ya sertab aslında öyle..
bir mavi sakal şarkısı da vardır ki gayet hoştur.

AŞK ÖLDÜ
aşk öldü, nasıl bilirdiniz, aşk öldü, nasıl bilirdiniz
aşk öldü, nasıl bilirdiniz, aşk öldü, nasıl bilirdiniz

dün gece, sevgilim geldi eve
ve dedi, artık bitti, seninle
dün gece kan çıkmadı, çıkmadı
düşündüm, düşündüm, düşündüm

aşk öldü, nasıl bilirdiniz, aşk öldü, nasıl bilirdiniz
aşk öldü, nasıl bilirdiniz, aşk öldü, nasıl bilirdiniz

nee, ne dedin dün gece, bardan geldim eve
ve dedim artık bitti, seninle
dün gece, yaş akmadı, akmadı
düsşündüm, düşündüm, düşündüm

aşk öldü, nasıl bilirdiniz.
aşk öldü, nasıl bilirdiniz.
aşk öldü, nasıl bilirdiniz.
aşk öldü, nasıl bilirdiniz.
ölenle ölünmez. her son yeni bir başlangıçtır.
ölür. evet. ama ölürken bir yara bırakır. zamanla iyileşir belki ama iz kalır diyorlar...
reenkarnasyona uğrar ve başka bir bedende başka bir aşk olarak yeniden çıkar karşımıza.
(bkz: başımız sağolsun)
(bkz: vah vah)
(bkz: pek de gençti)
ve çoktan gömülmüş.
birisiyle çıkmanın facebooktaki ilişkisi var yorumu üzerine kurulmuş olmasıyla tabutu dünyadan kaldırılmış ve sonsuzluğa uğurlanmıştır.
tamamen insanların doğal olarak gittikçe bencilleşmesinden kaynaklıdır. artık kimse başka birini kendisinden daha fazla sevmiyor. böylece aşk denen, o saçma birbirine muhtaçlık durumu ortadan kalkıyor. geçmiş olsun.
bilinmez şey.

Aşkı bilmiyorsunuz ki öldü diyesiniz. Kızın tekine karşı hissettiğiniz bir heyecana 'aşk' adını koymuşsanız sonra siz ona öldü diyemezsiniz. aşk ölmez ama siz zaten ölüsünüz.
(bkz: ne çıkar bahtımıza ayrılık varsa yarın)
soru: hangimizin ki?
aslında aşk var herşeyde aşk var.belkide bizim yaşama sebebimiz aşk.niye illa bir erkek bir kadın düşünüyoruz ki aşk sanki bunlardan mı doğdu.aşk bizim yaşam kaynağımız sebebimiz aşksız nefes bile alınmaz.bunu bilir bunu söylerim ve buda aşkı sadece meta olarak görenlere gitsin.aşkı öldürmekde ne o her daim nefes alıyo.
(bkz: ruhuna fatiha)