ağıt

    5.
  1. sınıf arkadaşı olan boran kaya'nın trafik kazasında kaybettikten sonra ona yazdığı şiir. haykırma, herşeyiyle iç burkan bazen isyan ettiren...

    oğlum;
    sana bu mektubu bizim cehennemden yazıyorum
    bir yaşıma daha gireceğim neredeyse
    tabii bundan haberin yok senin
    kronometreye erken bastığın için
    beni hep yakışıklı hatırlayacaksın
    bizi bırakıp gittiğin yerde
    eski güzel günleri düşünüp hayıflanacaksın

    ama dur!

    sen hatırlıyor musun beni?
    peki sen herhangi bir şeyi hatırlıyor musun?
    ben yirmiydim tanıştığımızda
    sen beni en son otuzbeşimde gördün istanbul'da
    sonra sen kaş'ta öldün
    o akşam aynı anda geldik antalya'ya
    sen beni görmedin, ben sana bakıyorken
    ben sana öyle dikkatli baktım ki oğlum ayrılırken
    sen iyi ki görmedin beni

    yoksa gözgöze gelir gülerdik, eskisi gibi

    olmadık bir yerde gülerdik ya hani?
    öyle olurdu yine
    gözlerimizi kaçırırdık ciddiyeti bozmamak için
    hani sahnede olduğu gibi.
    sen ağlarken bakamazdım sana
    sinirimi bozardın, gülerdim
    çünkü sen her boktan şikayet ederdin oğlum
    öyle çok şikayet ederdin ki
    sonunda sıkılır gülerdim
    sonra sen de sıkılırdın kendinden
    başkası gibi olmak isterdin
    mutlu olan bir başkası gibi
    dert etmeyen biri
    hani, benim gibi biri

    bir şey diyeyim mi sana oğlum?
    şimdi dönsen buralara
    ne gidilecek bir yol
    ne uğruna ölünecek bir kadın
    her neyse...
    ama kadınları çok dert ederdin sen
    ama onlar seni severdi oğlum
    ama sen çok ağlardın onlar için
    sevemezdin kendini bir türlü
    onlar seni çok sevse de
    senin gibi olmak istemezdim o zaman

    daha çok sevin beni!
    daha çok gülün bana!
    beni daha çok isteyin!
    daha çok!
    ama seni en çok ben...

    bir şey diyeyim mi sana oglum?
    şimdi dönsen buralara
    ne gidilecek bir yol
    ne uğruna ölünecek bir kadın
    ne de sabaha kadar konuşarak sana vaad ettiklerim

    kandırdım seni oğlum
    parayı dert etme diye
    yok öyle bir şey, başarısızlık diye
    illa da başkası olmaya çalışma salak gibi
    bir kadın için ölme diye

    kandırdım

    artık umrunda değil mi bunlar?
    artık bozulmuyor musun bu işlere?
    aşkın da bir önemi kalmadı mı yoksa?
    o kadın için ölmez misin bir daha?
    ne var, bir kere daha ölsen?
    değmez mi o kadın buna?

    hani, hani değerdi?

    çıplak ayaklarıyla yürürken mezarının üstünde
    keyiflenmeyecek misin toprağın beş karış altında?
    öyle de oldu zaten, vasiyet ettiğin gibi
    çıplak ayaklı kıza

    bıraktın değil mi oğlum?
    bıraktın, gittin
    peki!
    ama ben buradayım hala
    ben devam ediyorum
    peki sen bakıyor musun bana oradan?
    gülüyor musun bana?
    sanıyor musun ben aynı şarkıyı söylüyorum?

    beni daha çok sevin!
    bana daha çok gülün!
    daha da çok isteyin beni!
    beni daha çok özleyin!

    ama seni...
    seni en çok ben, ben!

    hayır ben çok değiştim oğlum
    bir başkası değilim artık
    vazgeçtim maymunların dünyasından
    bıraktım alkışları, istemiyorum kahkahaları
    istemiyorum bir aptal gibi yaşlanmak

    işte belki de bu yüzden
    seni en çok ben...
    en çok ben özlüyorum!

    benim

    ölü

    arkadaşim!...
    12 ...
  2. 68.
  3. En eski türk edebiyatı örneklerindendir. Ölen kişilerin ardından veya acı olayları afetleri konu olan anadolu nun pek çok yöresinde kadınlar tarafından 7 8 ve 10 lu hece ölçüsüyle söylenen en eski sözlü edebiyat örneğidir. Tamamen Spontane ve özgündür.

    islamiyet öncesindeki edebiyatta adı sagu divan edebiyatındaki adı mersiyedir.

    En güzel örneklerinden biri olan Leman sam ın azeri bir türküyle harmanladığı gurbetçi kocası tarafından terkedilen köylü bir kadının ağıtı şöyledir.

    https://youtu.be/-JTgaw9iA8A

    Gitmek istiyorsan bahanesiz git
    Uyarma uykulu hatıraları
    Sesin aynı sestir bakışın üvey
    Giderken sesin de el olsun bari.

    Denize atıldın bir çiçek gibi
    Üstünde dalgalar çalkalanacak
    Sahte sevgin sahte bir kimlik gibi
    Gün gelip üstünde yakalanacak.

    Serilip yol gibi ayaklarına
    Yalvaracak mıyım? Bu mümkün değil.
    Kalbim gibi koymam gururum sına
    Alçalıp yaşamak ömürden değil.

    Demedim sen yüce bir dağsın eğil
    Demedimki kaldı tek çarem sana.
    Sendeki muhabbet para pul değil
    Ne ben dilenir el açarım sana.

    Gitmek istiyorsan o yol oda sen...
    Bir çift göz bakacak arkandan senin.
    Gittinmi ne vakit dönmek istersen
    Dikenli yastığa dönecek yerin.

    Gitmek istersen ne sus ne bahsi aç
    Yok ol uzaklarda siste dumanda...
    Neyimi sevmiştin? Diyemedin hiç
    Buluyorsun şimdi yüz noksan bende.

    Gitmek istiyorsan bahanesiz git
    Uyarma uykulu hatıraları
    Sesin aynı sestir bakışın üvey
    Giderken sesinde el olsun bari.

    Türkiye türkçesi: osman tuğlu
    6 ...
  4. 6.
  5. hayır ben çok değiştim oğlum
    bir başkası değilim artık
    vazgeçtim maymunların dünyasından
    bıraktım alkışları, istemiyorum kahkahaları
    istemiyorum bir aptal gibi yaşlanmak

    işte belki de bu yüzden
    seni en çok ben...
    en çok ben özlüyorum!

    arkadaşlıkların hatırına, dostlukların yaşanmışlıkların adına belki de okan bayülgen'i hiç bu kadar anlamamıştım diye öğretesi şiir.
    6 ...
  6. 7.
  7. anlayarak ilk okuduğumda çok pis koyan mektup.
    4 ...
  8. 63.
  9. Ağıt
    Her şey güzeldi bir zaman, çok önce
    Şehirler, insanlar, güneş deniz
    Mutluluğumu görebilirdiniz
    Çökmeseydi içime bu son gece
    Her şey bir anda bitmeseydi, yazık
    Olmasaydı gençliğime aptalca
    Belki de o yerlere varırdık
    O uzak dağlara ulu: koskoca
    Orada her şey değişirdi belki
    Açardı umutlarımız bakarsın
    Ateş rengi, kan rengi güller gibi
    Toprağında kimbilir hangi aşkın
    Oysa şimdi nerdeyiz, neyiz bak
    Her umut belirtisinden uzağız
    O sevilmiş gözlerde saf ve berrak
    Bir ayna bile yok bakacağımız
    Her şey kurşuni bir renk almış, soğuk
    Bozkırlardır uzayan önümüzde
    Kime baksan o yüz: veremli, soluk
    Tek mavi kalmamış gökyüzümüzde
    Her yerde bitmişliği güzelliğin
    Kum kamyonları putreller betonlar
    Sonra ta beşikten mezara değin
    Sıfırlar, yüzler, binler ve milyonlar
    Hadi öl bakalım ölebilirsen
    Zincirlerle bağlıyken yaşamaya
    Omuzla yükünü, hadi yalnız sen
    isterse gücün olmasın taşımaya
    Yenik düşmüşüz işte gerçek ortada
    Çökmüş boynumuza zulmün elleri
    Bir tutsak, bir dolap beygiri ya da
    Bir mahkum gibiyiz kaç yıldan beri
    Yargıç hükmünü çoktan vermiş oku
    Boynundaki yaşamak fermanını
    Yaşamak sonra ölmek; iki korku
    Geri getirmezken bir anını
    Terkedilmiş şehirleri bilirsin
    Bilirsin gömülmüş uygarlıkları
    Ve düşün ki; patlaması bilincin
    Yırtmaya yetmiyor karanlıkları
    Öyleyse çek sapla göğe bıçağını
    De ki; benim işim tanrılıktan güç
    Benim hem yüksek, hem en aşağı
    işte ellerimde sonsuzluk ve hiç
    De ki; Ömür verdin; en büyük yalan
    De ki; Beden verdin; içi boş ve kof
    işte! Yüce eserin, işte insan
    Ve yırt göğsünü, bağır: Of Tanrım of.

    Ümit Yaşar Oğuzcan
    4 ...
  10. 23.
  11. "bir şey diyeyim mi sana oğlum?
    şimdi dönsen buralara
    ne gidilecek bir yol
    ne uğruna ölünecek bir kadın
    her neyse..."
    4 ...
  12. 3.
  13. ezginin günlüğü şarkısı. oktay rifat şiirinin cüneyt duru tarafından bestelenmiş halidir.

    kopardılar dalından yemişi
    çiğnediler nalçalı topukla
    şimdi dağların ardı kan rengi
    şimdi gözlerin kanlı ve susuz
    tut beni gülüm, bu benim elim
    kurudu gözlerimin sevinci
    4 ...
  14. 20.
  15. okan bayülgen in, müjde ar a yazdığı mektup.

    Sevgili Müjde , Hanım... Sayın Müjde Ar... Hanımefendi... Sevgili arkadaşım Hayallerimin kadını Birazdan 2008 senesini idrak edeceğimiz bu güzel günde seninle beraberliğimizin onuncu yılını doldurmuş bulunuyoruz. Lütfen eşiniz stüdyoya doğru koşmaya başlamasın; ne demek istediğimi izah edeceğim. Seninle Ağır Roman filmini 1997 yılında yapmıştık. O günlerde henüz sinema kariyerinin başında tedirgin, genç bir oğlandım. Sen yine böyleydin... Bu on yıl içerisinde dünyada ve çok sevdiğimiz ülkemizde çok şey değişti. Bugün bazı arkadaşlarımın bu güzel toprakları daha çok sevdiklerini, kendilerine arzularına uygun bir yaşam kurduklarını, bazılarınınsa yılgın, memnuniyetsiz ve hayal kırıklığı içinde olduklarını görüyorum. Mutlaka bu toprakları sevmemizin nedeni üzerinde yaşayan insanlardır. Ailemizdir. Komşularımızdır. Beraber koruduğumuz ve yarattığımız değerlerimizdir... Dolayısıyla yazlık sinemamızın badana perdesinden bize gülümseyen kadının gözleridir o... insanlar bu ülkede yaşamak istememizin gerçek nedenleridir. Daha on yıllarca çok büyük değişiklikler de yaşasak biz bu insanlara bağlı kalacağız ve belki de başkalarının da bizim yüzümüzden bu ülkeyi sevmesini sağlayacağız. Şimdi görüyorum ki geçtiğimiz bu on yılda sen hiç değişmedin. Sanki hiç yaş almadın. Hep o yazlık sinemanın badana perdesinden bana bakan Müjde'sin... Güçlü, mahçup, anaç ve seksisin. Evde yangın çıksa bir koluna çocuklarını, bir koluna kocanı alır çıkarsın. Bir koca karpuzu ve memnun olmadığın adamın kafasını beraber kırarsın. Bizi ağlatacak bir aşk şarkısını söyleyebileceğinden emin değilim, ama o şarkıyı yazdıracak kadın olduğunu biliyorum! Sadece insanları sevdiğin için katil olmadığını ama komşunun bir derdi olsa acından öleceğini biliyorum. Sen bizim neslimizin ve birçok neslin bu ülkeyi sevme nedenlerinden birisin Hepimiz seninle büyüdük ama sen hiç büyümedin! Şimdi, sözlerimi burada tamamlarken sana bir armağan vermek istiyorum. Kolumda gördüğün ayımın ismi Berkant'tır. Berkant beni affetsin; çocukken radyoda çalan şarkısından sonra adını anons ettikleri için ayıma bu ismi koymuştum. Artık kırklarını süren bir adam olarak çocukluğumu temsil eden Berkant'ı ergenliğimi ve olgunluğumu temsil eden Müjde'ye armağan ediyor ve nereye varacağını bilmediğim bu yılbaşı gecesi programını açıyorum!"
    4 ...
  16. 2.
  17. bir attila ilhan şiiri. duvar adlı ilk şiir kitabında yer alır.
    3 ...
  18. 1.
  19. olen birinin arkasindan aglayip sizlanmaya verilen isim. (bkz: ağıt yakmak)
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük