1.
bildiğim kendimi bildim bileli aşık olduğum,
bildiğim ancak aşıkken var olduğum...
işte bu yüzden, benim için aşık olmak;
çoktandır hasretine katlandığım yokluğum.
"eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar
hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır"
demiş La Rochefoucauld
benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum...
2.
her durakta ölümsüz bir aşk edineceğim
bir bakıştan, bir duruştan,
çağrışımın sonsuz hızından
unutulmaz bir sevgili daha bırakacağım ardımda.
belki de yaşanabilecek en güzel serüveni
terk edeceğim
daha otobüsün ilk basamağında.
kim bilebilir ki?
sonrayı, sonrasını kim bilebilir?
gizli gizli veda edeceğim ona; görmeyecek
ve bu duyguyla burkulmuş yüreğim
otobüs camına bağrında bir ok ile
bir aşk levhası çizecek, ah min-el!
bu da ötekiler gibi,
kendisini ölesiye sevdiğimi bilmeden
yaşayıp gidecek...
3.
şimdi hemen kalksam buradan
hemen çıksam uzun sokaklardan birine
kiminle karşılaşabilirim
kime vurulurum ölesiye, eve dönmeden
geceme kuzguni bir cehennem gibi eklenen
bir ölümcül sevda hangi köşe başında
keser yolumu
bir tenhaya ulak olan
o suret avı
bırakır mı yakamı
haracı ödenmeden
bırakır mı yakamı
bir suretten, bir şiirden, bir hüzünden
ak kağıda düşürülmüş
imzasını görmeden
bırakmazlar yakamı, bilirim, ben ölmeden
4.
hangi aşk mümkündür aşığı öldürmeden
her aşk, her şiir
ardından uzun uzun bakılan adı bilinmedik sevgilerden,
küskün omuzlu terk edilmişliklerden,
perspektifinde hep bir sokak taşıyan
o sessiz
o faili meçhul cinayetlerden
resim altı sözcüklerden
aşk mümkün olsa idi ah, aşığı öldürmeden
bırakır mı yakamı kağıdın ölüm beyazı sureti
elle bilenmiş sözcükler,
yüreğime sokulan serüvenin hançer tadı
nabzımın atışına ayak uyduran vezninde
gece adımları şiirlerimin
bırakır mı yakamı yaşadıklarımı
dökmeden imgelerin giysilerine
hayatın maskelenmiş gerçekliğine
upuzun bir mesafeyle yeniden sokulmak için
yeniden ve yeniden.
Genelde toplu taşıma araçlarında yaşanır, oturan yolcu sayısı 33 ayakta yolcu sayısı 66'dır. Karşı cinsle göz göze gelirsiniz yıldırım aşkı başlar ve inilecek durakta biter.
yağmurlu bir gündü. öyle ki cennetteki bütün melekler aynı anda işemeye karar vermiş zannediyordum. bütün güzelliği ile oradaydı. kaçamak göz temaslarımız yüreğimdeki benzin istasyonuna molotof kokteyli atarken, o yüce ormanlardan daha yeşil gözlerini bir bana, bir yoldan geçen araçlara çeviriyordu. asırlardır içimde biriktirdiğim sel, önündeki bendi kırmak istiyor, "tut elinden, gidin, uzaklara gidin, mutlu olun" diyordu. kendimi dizginlemekte zorlanıyordum.
çok yağmur yağıyordu. ıslanmıştı. kendisinin milyonda bir güzelliğinde olan elbiseleri ıslanmış. o küçücük valizi de öyle. o da mı istanbul'a gidiyor acaba? o, soğuktan titriyor. bense en sıcak alevden daha sıcak, en kor magmadan daha kor...
bana döndü. geliyor. biliyorum. epifani bu olsa gerek. ruhumu teslim edeceğim. en güzel duygudan daha güzel, en yüce hislerden daha yüce. çantasından telefonunu çıkarıyor. "belki birbirimizi bir daha bulamayız, telefonunu alayım" diyecek kesinlikle. evet, allahım, geliyor.
"ya bişiy sorcaammmmm, otobüsler burda mı duruyo yoksa daha ilerde mi duruyo?"
ne cevap verdim bilmiyorum. telefonunu kulağına götürüyor: "aşkitom ben gelemiyoruuumm. otobüs yok yaaaaaaa" diyor ve yürümeye başlıyor. gidiyor. ne diyordu ahmet kaya? "yüreğime basa basa, içimden yar gidiyor". ah işte aynen öyle. içimden bir yerlerden bir cam kırılması sesi geliyor.
---dikkat anı var---
sene 2005. Lise birdeyiz. Bizim ilçede tüfektir, oltadır, dürbündür envayi çeşit av malzemeleri satan bir dükkan vardı. bir gün arkadaşla gittik oraya, oltalara bakmaya.
O gün gördüm onu.
Benden 3 - 4 yaş büyüktü, ama çok etkilendim.
O balıketli hali, o sivilceli yüzü, sivilce bir insana o kadar mı yakışır? (evet götüm gibi suratı vardı, şimdi anlıyorum)
neyse ben her gün bu dükkana gitmeye başladım, aslında 2 gün gittim, üçüncü gün oldu olan.
O gün o lanet cümleyi kurdu, "ablacım senin bir şey almaya niyetin var mı gerçekten?".
Ablacım ne ulan, ablacım ne demek?
O kadar mı küçük duruyoruz aq.
O an nefesim tıkandı, "yarın gelip alacağım" dedim ve koşarcasına kaçtım ordan. otobüste uzun uzun onu düşüneceğimi sanıyordum, ama minakom otobüsünde şöförün arkasına oturmamdan mütevellit, para uzatmaktan düşünüp efkarlanmaya fırsat bulamadım anasını satiim.
Şimdi düşünüyorum da, belki bu ikimiz için de daha iyi oldu. En azından benim için. Neden? Geçen yaz gördüm, sivilcelere naaptıysa artık suratı maymun götü gibi olmuş lan, evet, en azından benim için daha iyi oldu, evet
---dikkat anı var---
cinayete teşebbüs gibiydi,
en saklısından,
faili bilen yok,
merak eden yok,
vay gidene diyen yok...
göründü ve kayboldu aşk,
öldürüldü,
doğduğu yerde,
bir çırpıda...
Murathan mungan'ın mırıldandıklarım adlı şiir kitabını okumak yaşanmışlıklarımı ve hislerimi dile getirir. Bu şiir bu kitaptan bir şiirdir.
bildiğim kendimi bildim bileli aşık olduğum,
bildiğim ancak aşıkken varolduğum
işte bu yüzden, benim için aşık olmak:
çoktandır hasretine katlandığım yokluğum.
"eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar
hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır"
demiş la rochefoucauld
benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum.
her durakta ölümsüz bir aşk edineceğim
bir bakıştan, bir duruştan,
çağrışımın sonsuz hızından
unutulmaz bir sevgili daha bırakacağım ardımda.
belki de yaşanabilecek en güzel serüveni
terk edeceğim
daha otobüsün ilk basamağında.
kim bilebilir ki?
sonrayı, sonrasını kim bilebilir?
gizli gizli veda edeceğim ona; görmeyecek
ve bu duyguyla burkulmuş yüreğim
otobüs camına bağrında bir ok ile
bir aşk levhası çizecek, ah min-el!
bu da ötekiler gibi,
kendisini ölesiye sevdiğimi bilmeden
yaşayıp gidecek.
şimdi hemen kalksam buradan
hemen çıksam uzun sokaklardan birine
kiminle karşılaşabilirim
kime vurulurum ölesiye, eve dönmeden
geceme kuzguni bir cehennem gibi eklenen
bir ölümcül sevda hangi köşe başında
keser yolumu
bir tenhaya ulak olan
o suret avı
bırakır mı yakamı
haracı ödenmeden
bırakır mı yakamı
bir suretten, bir şiirden, bir hüzünden
ak kağıda düşürülmüş
imzasını görmeden
bırakmazlar yakamı, bilirim, ben ölmeden
hangi aşk mümkündür aşığı öldürmeden
her aşk, her şiir
ardından uzun uzun bakılan adı bilinmedik sevgilerden,
küskün omuzlu terk edilmişliklerden,
perspektifinde hep bir sokak taşıyan
o sessiz
o faili meçhul cinayetlerden
resim altı sözcüklerden
aşk mümkün olsa idi ah, aşığı öldürmeden
bırakır mı yakamı kağıdın ölüm beyazı sureti
elle bilenmiş sözcükler,
yüreğime sokulan serüvenin hançer tadı
nabzımın atışına ayak uyduran vezninde
gece adımları şiirlerimin
bırakır mı yakamı yaşadıklarımı
dökmeden imgelerin giysilerine
hayatın maskelenmiş gerçekliğine
upuzun bir mesafeyle yeniden sokulmak için
yeniden ve yeniden.