yanlış anlaşılmaya sebebiyet verecek durumlar. buradaki yara biraz daha soyut, kolunu gözünü çarpmaya benzemez. Babadan asla bir doğum günü , yılbaşı, karne hediyesi alamamak, bir "aferin kızım"ı duymamak gibi.
çok kilolu olup 2-3 ayda 10-15 kilo vermekti.
sonrasında ise gelişmekte olan bedeni durdurduk. pişman mıyım bunu yaptığıma? köpekler gibi.
şükürler olsun elim ayağım tutuyor. ama böyle bir şeyi keşke yapmasaydım.
bendeki de bedensel yara işte...
Bisikletten düşmeler ve mahalle maçlarındaki gazlıklardan dolayı oluşan diz yaraları. Bu yaraya sahip olmayan iyi bir çocukluk geçirdiğini iddia etmesin.
genelde, bedensel değil, ruhsal ve zihinsel yaralardır.
bir yitirilmiş masumiyetin, bir hayal kırıklığının, bir zamansız uğurlamanın açtığı yaralar.
masumiyetimi bir şehit çocuğunun oyuncaklarına duyduğum kıskançlıkla yitirdim.
ilk hayal kırıklığımı insanların güvenilmez yanlarını, acıtan yanlarını, hayvansı yanlarını farkederek yaşadım.
ilk zamansız uğurlamam onlu yaşlarımda kaybettiğim amcamdı benim.
her üçüde çok derin yaralar açtı bende.
kapanmayan, hatırladıkça derinleştirdiğim, derinleştirdikçe içimdeki çocuğu biraz daha derinine sürüklediğim yaralar.
kimi çocukça, kimi kaçınılmaz yaralar.
ancak hepside ölümcül, hepside beni ben yapan yaralar.
bir insana giden yol onun yaralarından geçer.
insan bir atlas olsaydı, en derin uçurumları, en yüksek dağları, dipsiz okyanusları, uçsuz bucaksız kıtaları kimi kabuk bağlamış, kimi kanamaya devam eden yaraları olurdu.
baba anne eksikliği dışında iyileşmiyecek yara yoktur, küçükken mutlu ve huzurlu bir biçimde büyüdüyseniz gerisi yara değil hayatın gerçekleridir, cinsel şiddete maruz kalmakta ömür boyu unutulmayacak yaradır.
ele batan dikiş iğnesi sonucu geçirilen operasyondan kalan dikiş izi.
o operasyon gerçekleşirken başımda bekleyen aksi, sert mizaçlı ve o an ağlamaklı olan adamın 4 sene sonra vefat etmesinin bıraktığı iz.
iki ayrı kişi tarafından yapılan cinsel istismar.
akşamları biriyle karşılaşırım diye korkmak ve ekmek almaya çıkamamak, aileye bir şey diyememek ve onların size kızması.*
yedi yaşındayken baba dayağıyla tanışmaktır. borç yüzünden evin soğuyuşuna - hem gerçek, hem mecaz anlamda - şahit olmak, babanın anneyi dövüşünü izlemektir. araya girmeye çalıştıkça o dayaklardan nasibini almaktır. baba dayağı yemeden geçmeyen ayın olmayışıdır yıllar boyunca. on iki yaşındayken anneyi yitirmektir borçlar yüzünden, stres yüzünden. ve baba dayağına maruz kalmaya devam etmektir.
ve hepsinden çok da, siz on beş yaşındayken, yedi yaşındaki kardeşinizin bir lafına inandığı için sizi cenaze evinde, tüm akrabalarınızın önünde döven bir babaya sahip olmaktır belki de. siz yedi yaşınızdayken de dayak yiyordunuz, oysa kardeşiniz öyle mi? o babanızın biriciği. kardeşinizi evde terlik giymiyor diye uyardığı için kendi annesiyle bile kavga eden, hakaret eden bir babaya sahip olmaktır. baba faktörüdür, benim çocukluğumun iyileşmeyecek yaralarının tüm sebebi.
vurulan ilk tokat. ilk kaybedilen yakın. görünüşle dalga geçilmesi (şişmanlık gibi). korkunç ama bir diğer gerçek de yetimhanede yaşanan tecavüzlerdir.
çocuk ufacıkken, babasının yüzünden annesinin sessiz sessiz ağladığını görmesidir buna örnek. annesinin yüzündeki şişlikleri görmesi, babasından nefret etmesi mesela.