içinde kopan fırtınaları aksettirememek kimseye.
anlamıyor lan işte nasıl söyleyeyim?
nasıl deyim ben?
o öldü diye!
kime nasıl söyleyim?
nasıl yaşayayım o anı tekrar?
anlatamazsın işte!
söyleyemezsin;
ölümü,
aşkı,
tekrar aynı acıyı yaşamayım diye...
ne gitmenden korkuyorum
ne de beni unutmandan
sadece, sana olan aşkımın
azalmasından korkuyorum
...anlatsam da anlamazsın
sen ilk aşklarda bense aşk-ı finalde*
kötü bir durumdur.. bu aralar içinde bulunduğum .. çaresiz hissediyor insan kendine bu ''anlatamama '' olgusu içerisindeyse.. gögüş kafesin sıkışır bazen içinde bin bir türlü fırtına kopar ama anlatamazsın işte..
subjektif bir entry olacak ama objektifi yok bunun. olsa söylerim ama yok.
dakikası dakikasına yaşadığım sinir bozucu durumun adı efendim anlatamamak. yok yok karşı tarafların anlamaması değil sorun. ben anlatamıyorum. valla bak. uğraşıyorum uğraşıyorum olmuyor.
bilmem anlatabildim mi?
anlatamadığınız müddetçe, tıpkı isimlendirilen "kekleşme hali" gibi, son derece saf bir üslupla kelamlarınızı, kendi bilgiçliğiniz ve bildiğiniz içinde yoğurduğunuz hamur ile tekrar edersiniz sadece.
oysa tek heceniz dahi ulaşmıyordur, uyuşmuşluğundan, uyuşukluğundan kurtulup karşınızdaki kişiye...
hani böyle kanadına dikenn yapışmış kuşun salladıkca, canını acıtan bi histir.
on parmağınla düğmelerini ilikleyemediğin gömlekler varya. onları cıkartmaya calısmak gibi bişey.
denize yüksekce bir yerden atlayacakken, kalbinin kulaklarını cınlatması.
her otobüs durağında hani nasıl olur, elele tutuşan insanların. otobüsün gelmemesi için dua etmesi mi yoksa.
beşinci kattan salladığın poşete koyulan yumurtaların kırılması mı yoksa.
yok yok anlatılmıyo.