zaman gazetesi genel yayın yönetmeni ekrem dumanlı sansürlendiği söylenen yazıyla ilgili haftalık değerlendirme yaptığı köşesinde aşağıdaki yazıyı yazma gereği duymuştur.
Sansür dediğiniz bu mu?
Bir haftadır bazı insanlar, Alev Alatlı'ya Zaman Gazetesi'nin sansür yaptığı iddiasını tekrar edip duruyor. Yapılan tenkitlerden anladığım çok net bir şey var: Sansürün ne demek olduğunu insanlar bilmiyor. En acısı da bazı gazeteciler bilmiyor ya da bilmezden geliyor. En temel soru şudur: Her yazıyı gazete yöneticileri basmak zorunda mıdır? Bunu defalarca ve açıkça yazdım: Hayır! Dileyen 14 Ocak 2006 (Gazetecilik adına kritik bir muhasebe) tarihli yazıma bakabilir. O dönemde ne Alatlı meselesi vardı ortada ne de sansür suçlaması. Kural şudur: Gazete, bir yazıyı çeşitli açılardan incelemek zorundadır. Editörler, kendilerine ulaşan bir yazıda genel yayın ilkeleri açısından mahzur görmüyorsa ve makalede hukuki bir problem yoksa yayınlayabilir. Aksi takdirde yayıncı sorumluluğunu hiçe saymak gerekir. Dünyanın her yerinde kural budur; bunun ötesini söylemek bilgi eksikliğidir.
Gelelim Alev Alatlı meselesine. Önce şu gerçeğin altını çizmek lazım: Sayın Alatlı haftada üç-beş yazı kaleme alan periyodik bir yazarımız değil; ancak kaleme aldığı yazılar beş seneyi aşkın bir süredir bu gazetede neşrediliyor. Bu süre içinde çok kritik yazılar kaleme aldı ve herhangi bir problem yaşanmadı. Alev Alatlı denince köşe bucak kaçanların bile Alev Hanım'a bir anda tutkulu bir şekilde sahip çıkıyormuş gibi yapmalarını hayretle karşıladım. Şimdi Alatlı'yı savunuyormuş gibi yapanların bu insana iki satır yer vermediklerini, yok saydıklarını unutmak bu işi bilenlere çok acı veriyor olmalı. En çok da Alev Alatlı çekiyor olmalı bu acıyı.
Bahsi geçen yazıya gelince. Yazı eline ulaştığında editör arkadaşımız bazı itirazlarda bulunmuş. Olabilir; bir yorum editörünün görevi arasında bu tür değerlendirme yapmak da vardır. Sebebini izah ederken de yayın ilkemizden bahsetmiş. Her neyse. Konu bana intikal ettiğinde Alev Hanım'a yazıyı görmediğimi; gerçekten sıkıntılı bir durum yoksa yazıyı basabileceğimi söyledim. Akşamüstü yapılan bir konuşmaydı bu ve yazıyı basma kararı versek bile ancak bir gün sonrasında uygulayabileceğimiz bir durum söz konusuydu. Biz yazıyı okuma ve değerlendirme fırsatı bulamadan bir internet sitesinde yayınlanmış. Üzüldüm; en çok da Alev Hanım'a kırıldım. inanıyordum ki aramızda bir yazı yüzünden kopmayacak kadar köklü bir sevgi ve saygı var. Yanılmışım. Daha kararımızı vermeden yazıya 'sansür yapıldı' diye jurnallendik. Bunca yıl bastığımız ve bazılarına 'aykırı' gelen yazıları bilmeden Alatlı üzerinden kampanya yapıldı. Tekrar söylüyorum; sorumlu bir yayıncı dışarıdan yazı kabul ederken 'bu yazıyı yayınlamıyorum' deme hakkına da sahiptir; bunun aksini söylemek köşe yazılarını ilahi metinler derecesinde görmek anlamına gelir ki 'tabulara karşı çıkan' yazıların ta kendisi tabu olur çıkar...
Lütfen elimizi vicdanımıza koyalım ve manzaraya şöyle bir bakalım: Zaman gazetesi Türkiye'nin en sesli gazetesidir. Bu kadar birbirinden farklı, bu kadar birbirine zıt dünya görüşünün toplandığı bir başka gazete var mı bu ülkede? Yöneticilik dönemi sansürcülükle geçmiş birileri, en kritik dönemde yazarlarını feda etmiş birileri, televizyonunda çalıştırdığı yazarının köşesini olaylarla kapatan birileri, yazarını ofisboylarına kovduran birileri vs. şimdi kalkmış bizi sansürcülükle suçluyor. insan önce oturur Zaman yazarının listesine bir göz atar; bu kadar zengin bir kadronun bir gazetede yer almasından kıvanç duyar ve eleştirilerini ona göre yapar. Ali Bulaç, Şahin Alpay, Elif Şafak, Ahmet Selim, Ahmet Turan Alkan, Hilmi Yavuz, Hüseyin Gülerce, Mümtaz'er Türköne, ihsan Dağı, Nedim Hazar, Selim ileri, Ahmet Şahin, Bejan Matur, Nihal Bengisu Karaca, Eser Karakaş... Liste uzayıp gidiyor. Allah aşkına bu çeşitliliğin topuğuna erememiş bazı yayınlara ne oluyor ki yukarıda macerasını kısaca özetlediğim bir tanecik yazı üzerinden fırtına koparılıyor...
En küçük fırsatta oryantalizm de dahil olmak üzere bütün kültürel ve ekonomik sömürü mekanizmalarından dem vuran; ancak kendisi zaman gazetesinde yazan entelektüalizmin türkiye gibi ayrıksı bir ülkede ne boyutlara vardığını gösteren insan. Son bombası da efendim bu gazete öyle oluşmuşsa şu gazete nasıl oluşmuş? Alev hanım'a soralım o halde : Hırsızın hiç mi suçu yok? Şu anda rant odaklı bir tarikat gazetesinde yazmaktasınız. Gözlerinizi açın.****
saçaklı mantık, taoist öğretiler, zart, zurt gibi bu ülkede çok fazla kişinin aşina olmadığı konuları, düşünceleri ve görüşleri kendi çıkarına uygun olarak yontup, pazarlayan, yediren, millete keko muamelesi yapan. nasıl olsa kimse bilmiyo neyin ne olduğunu anasını satiim salla gitsin. belki bu yüzden zaman'da yazıyor..hayatımda insanlarla bu kadar psikopatça dalga geçen birisini görmemiştim. ama herkes aptal değil ki be kardeşim ve bilmez misin bu ülkede aptal olmayanlar kendine aptal muamelesi yapılmasına nasıl tepki verir?
reha diye bi herif vardı, ismini onun hizasına yazdım bu bayanın.
mutlaka okumalı ama hastası olmamalı. yoksa çoğalamaz insan, kalır orada. şüphe yok ki çok bilgili, derin ama edebiyatı zayıf, fikri güçlü. bunun için okunur zaten.
her türk gencinin mutlaka okuması gereken muhteşem yazar. zaten kendisinin görüşlerini kavrayabilirseniz müptelası olursunuz, ne yazsa okumaya başlarsınız. fikirleri sizinkilere uyar veya uymaz sorun değil. önemli olan okunabilirliği yüksek eserlere imza atabiliyor oluşu. tüm kitaplarının; hem felsefi hem de edebi gücü çok kuvvetlidir. başlangıç için schrödinger'in kedisi serisi uygundur.
kor'general. önyargısız ve bir cahil olarak okuduğum kitaplarında çalışkanlığına, aydın sorumluluğu taşıyan havasına hasta ederdi. korktuğum başıma geldi. her kanalda, her gazetede yazıyor, konuşuyor olmasını taraf olmama prensibine bağlamıştık. şimdi anlıyoruz saçaklı mantığı diline dolamasının nedenini. bir aydından beklenmeyecek kadar pelesenk ettiği 'vicdan' rahatlatması içinmiş. oysa biz muğlak'ı mutlak'a galip getirme çabasını savunuyor sanmıştık. düşüncesi kafatasına bol gelenlere verdiği nizami ayarları gülümseyerek okumuş, ontolojiyi milletler seviyesine taşımasına disiplinler arası slalom denemesi diye bakmıştık. hep hür irade görmek isteyen aptal gözlerimizin suçu.
gücün kitle yönetmekteki acımasız yöntemlerini yok sayıyor değiliz. biz de komple komplo teorisyeni sayabiliriz kendimizi. ancak düşünme yetisinden yoksun biz zavallıların duygularıyla da böyle oynanmaz. üniversitede gay kulübü kurulmuş, onu da oryantalizme bağlamış. sonuçtan sebebe giden, eşitliğin sağ tarafına her zaman "oryantalizm" yazan acaip bir matematik yöntemi geliştirmiş. fiziği bir kedinin kuyruğuna*, sonra iki çift turnanın kanadına* bağladığında esprili ve akıllı inanılmaz kadındı. şimdi ezber bozmayı kafa bozmaya indirgeyen, yaygın cehalet denizinde mezenfermasyondan sorumlu derince devletin sütun bacaklı neferi.
her parlayanı münevver bilmek aptallığımızdan değil, iyi bakarsak iyi olur'a inanmaktandı. mürid istememiştim, şimdi mürşid de istemiyorum. boş geldim, dolmadan gideceğim, kendimi aşka vereceğim.
sarı saçlarından sen suçlusun! artık sevmeyeceğim.
işkenceci isimli küçük ama içerik olarak büyük bir kitabı vardır. türkiye'de insanların işkence yapan ve gören olarak nasıl rol değiştirdiklerini iyi irdelemiştir.
Özellikle televizyonlarda ve medyada adam yerine konulan entellektüel kıyafeti giymiş fikri cücelerin varlığını gördükçe gözlerden neden bu kadar uzak durduğunu bir türlü anlayamadığım, birçok konu hakkında engin bilgisi ve doğru tespitleriyle Türkiye'nin en önemli aydınlarından biri olduğuna inandığım, gerek fikri yazıları gerekse romanlarıyla sağlam bir yazım ustalığına sahip olan ve Schrödinger'in Kedisi adlı eseriyle Türkiye'deki ilk anti-ütopya romanına imza atmış olan güzide yazar...
kalbi, aklı, şefkati, ruhu, gülümsemesi güzel insan..tüm bu güzellikleri 60 küsür yıldır içinde barındıran ve karşısındaki ile de bunu paylaşmayı bilen insan. bir takım şuursuzların bok atmasına aldırmadan "çocuklar, benim zamanım dar, daha yapcak çok iş var" diyen insan.. fikir sahibi olmadan kanaat sahibi olunmaması gerektigini bilmeyen dallamalarla artık ugraşmayan insan.
hiç bir şeyi gizli degildir. aydınlığı da, hakikatperestliği de ayan-beyandır. anlamayan mallara cok da acıklama gerekmemektedir.
bugün * zaman gazetesinde yayımlanan yazısını aynen naklediyorum okuyalım efendim.. *
......
HATIRLA..
Mısır'ı yetmiş yıl(1) süreyle işgal altında tutan ingilizlerin, işgal Kuvvetleri Başkumandanları, palabıyıklı ve de fesli "Earl,"(2) Mareşal ve Serdarı, Henry Kitchener'ı(3) hatırla. Kitchener'ın Güney Afrika'yı(4) ingiliz imparatorluğu'na katabilmek için yerlilerin evlerini, köylerini, ekeneklerini bir daha ürün vermemek üzere bir baştan bir başa yakan(5) adam olduğunu hatırla.
"Toplama kampı"(6) uygulamasını dünya zulüm tarihine (Hitler'den çok önce) armağan ettiğini hatırla. Kitchener'ın Lübnan ve Filistin'i karış karış gezip, israil'in "gelecek"teki sınırlarını belirleyen menfur kadastrocu olduğunu hatırla.
.....
diye devam eden yazımızı isteyen burdan okuyabilir http://www.zaman.com.tr/w...r/haber.do?haberno=482790 *
allahın özel şeyler bahşettiği bir insan olduğuna inaniyorum ben alatlı'ya. ama bu bahş yanında tüm hayatı boyunca yanında taşıyacagı laneti de getirmiştir. düşünür, farkeder, hisseder olma bahşi ve laneti sonunda onu acı ceken biri yapmıştır. mutluluk ve hüznünü medeniyetin kalp ritmine endekslemiş bir münevverdir alev hanım. hikmet denen cakıl taşlı yolda yalın ayak gitmeyi tercih etmiştir ki taşları teni ile hissedebilsin..allah uzun zinde bir ömür versin ona.. bizden alıp ona versin hatta..
entellektüel birikimi ile türkiye'de yaşayan birçok insandan gömlek gömlek üstün olan bir bayan! odtü'yü bitirdikten sonra abd'de karl marks üzerine master ve doktora yapmış. ancak, türikye'de bulUNduğu konum son derece yanlıştır, bir gün o bulunduğu cephe ile batıp gideceği hiç aklına gelmeyen baynadır ve bizleri de üzecek olan bayandır.
orhan pamuk için *nobel i reddetmeli* diyen ve bu yüzden de kendisine lololo yapan sözüm ona entelektüel güruha karşılık her zaman ayakta duracağına emin olduğun sarı anne. orhan pamuk iyidir hoştur ama hiçbir zaman alav alatlı ya değecek bir iş yapmayacağı bir matematik denklemi gibi bir alın çizgisi gibi gerçektir.