her şeye alışılır da ölüme nasıl alışılır bilmiyorum. için acır, kanar nefes alamazsın da çevrende ki herkesten aynı sözü duyarsın "buda geçicek buna da alışıcaksın". peki ama nasıl ? bir hayatın yok oluşuna nasıl alışır insan, bugün beni öldüren bir şeye yarın nasıl alışmış olabilirim? belki bir sevgiliden ayrılmaya alışırsın, belki hayatın seni hayallerinden çok farklı yerlere sürüklemesine alışır bunu kabullenirsin ama ölüme nasıl alışcaksın ki? bu acıya nasıl alışılır bilmiyorum. alışılıyor, yoksa nasıl yaşar nasıl hayatına devam eder insan. olması gereken o alışmak diyorlar da nasıl olcak ben bilmiyorum. bu bir ayrılık acısı değil ki önce bunalımı sonra da alışma evresi olsun. öyle bir acı değil bu ve alışmak denen o şeyin sadece ölüme sökmediğini düşünüyorum.
zordur yalnızlık, alışması, alıştıktan sonra da zevkini çıkarması daha bi zordur
ben kolay alışırım her şeye ya da öyle sanardım
oysa şimdilerde ellerinin yokluğuna
kabuslarımda seni başkalarının kollarında görmeye
gözlerimin önüne güzel yüzünün silüeti düştüğünde göz yaşlarımın yanaklarımdan süzülmesine
seni o'na kur yaparken görmeye hiç ama hiç alışamadım.
ne zor şeymiş şu alışkanlık oysa ne kolay alışmıştım her daim mis kokan tenine...
Ne kadar küçük şeyler için ağlardık...
Bir tutam saç,bir oyuncak araba,bir bebek...
Şimdi büyüdük...
Çok büyük olaylar bile ağlatamıyor bizleri...
Ölümler,iflaslar savaşlar...
Şimdi daha mı güçlüyüz
Yoksa daha mı alışkın?
Hayatı öğrenmek
Alışmak mı acaba?
Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim.
Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır; fakat şimdi
sana alışıyorum. Alıştıkça özlemim artıyor, daha
yoğunlaşıyor. Yalnız içimde garip bir korku var. Sana
tüm alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan
korkuyorum. Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha
güzelini daha değerlisini verememekten korkuyorum.
Bir gün ansızın ölmekten ve seni bana olan
alışkanlığınla yapayalnız bırakmaktan korkuyorum.
Oysaki her zaman ve günün her saatinde yanında
olmalıyım senin. Bana alışmış olmaktan pişmanlık
duyacağın bir dakikan bile olmamalı. Bütün
zamanlarını zamanlarımla karıştırıp emsalsiz bir zaman
bileşiminde yaşatmalıyım seni. Uykularda bile aynı
rüyayı görmeliyiz. Her şeyin ve her zevkin yarısı
senin olmalı, yarısı benim.
"Bana alış" demeyeceğim. Nasıl olsa alışacaksın bir
gün. Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin,
o zaman en güzeli görecek bende! Alışkanlığınla,
sevginle yepyeni bir "ben" yaratacaksın benden! ilk
defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan. Sevgimle
mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum.
Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi.
Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım.
Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum.
Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu kendi
kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum. Asıl büyük
sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim senin sevginle
değerleniyor , ayrı bir anlam kazanıyor. Sevgin
olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım. Sevginle bir
aynayım şimdi. Bana bakanlar baştanbaşa seni
görecekler içimde.
Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun?
Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz. iki kelimeyiz
seninle birbirini tamamlayan. Her yerde iki olduğumuz
için bir bütün haline geliyoruz durmadan.
Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni. Durup durup
dudaklarını öpmek geliyor içimden. Saçlarını okşamak
geliyor , ellerini tutmak geliyor. Kokunun tenime
sindiğini hissediyorum geceleri. Teninin
dudaklarımda eridiğini hissediyorum. Boynunun en
güzel yerini benden başkası bilemez artık. Seni
kimse benim kadar benimle bir bütün olduğuna
inandıramaz.
Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu
hissediyorum. Beni yaşadığım zamanın dışına
çıkarıyorsun. Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz , bir
gün bulutların üstünde. Uzun süren bir baygınlık
sonrasının o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim. Bütün
merdivenler birbirine eklendiği zaman seninle vardığım
yüksekliğe erişemez. Açılmış bütün kuyuların
derinliği içimde seni bulduğum yer kadar derin
değil.
Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide
tamamlıyor bizi. Emsalsiz bir oluşun içinde
yuvarlanıyoruz. Korkunç bir yangın başladı
yüreklerimizde. Özlem , kıskançlık , arzu ne varsa
içimizde hepsi birdenbire tutuştu. Alev almayan bir
yerimiz kalmadı. Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın
içinde yıldızlara kadar uzanıyor. Hiç bir su , bu
ateşi söndüremez artık. Nehirler , denizler boşalsa
üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum. Bu yangın biz
birer kor haline gelinceye kadar sürecek.
Önce bakışlarımız alıştı birbirine , sonra parmak
uçlarımız. Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde
bizden güçlüsü olmayacak! En mutlu olduğumuz yerde en
güçlü de olacağız seninle.. Bu bir sonun değil bir
varoluşun başlangıcıdır. Geçmişteki tüm
alışkanlıkların bana alışmanı önleyemez
artık.
dünya üzerinde yaşanabilecek en berbat, en buruk histir. olayı romantizm ile güzelleştirmeye çalışan pollyannaları kesinlikle anlamıyorum ve anlamayacağım.
onlardan biri olmayı her şeyden çok isterdim, o ayrı.
bir insana alışmak çoğu zaman o insanın karşısında elin kolun bağlı öylece bakakalmaktır. korkmaktır, endişelenmektir. bu alışkanlık o kadar burkar ki insanın içini, ne kadar kırılırsan kırıl, ki aslında sanılanın aksine bir kadının acizlikten ziyade en tehlikeli anıdır bu, susarsın. ne kadar incinirsen incin endişelenirsin sana arkasını dönmesinden. ayrılığın yaratacağı sancıdan hiç bahsetmiyorum bile, o çok derinlerde bir yerde içini kavurur durur öylece.
inançsız da hissetsen, değersiz de hissetsen, hatta ileri gidip sevilmediğini düşünsen bile hep gülmeye çalışırsın. çünkü günün sonunda erkek yine erkektir, asık surata gelemez, omzunda ağlanması sorumluluktur, yüklenemez; ama kadın da kadındır, ağlayacaksa engelleyemez. hissettiklerini içine atmaktır bu yüzden alışmak. belki bir yerde samimiyetsizdir ama yaşadıklarını göstersen kaybedeceksindir, bilirsin.
alışmak samimiyetsizleştirir, hissizleştirir, korkaklaştırır. sindirir seni. ağlatır alışkanlık. asla göstermemelisin gözyaşlarını. farkındasındır ama elinde değildir. ağladıkça kendinden nefret edersin seni bu kadar güçsüzleştirdiği halde bunu engelleyemediğin için. zaman gelir sevdiğini söylemekten bile çekinirsin. zor gelir, çünkü sinmişliğinden karşındaki insanın gözlerine bile bakamazsın. korkarsın yine ok gibi saplanacağından. yüzünü görmek istemezsin çünkü bilirsin gülüşünün aklını çeleceğini. ama yine bakarsın o göze ve yine görürsün o yüzü çünkü alışmışsındır ve onlar olmadan yapamacağının farkındasındır. izin verirsin kendine o etkiye giresin yine diye. sonra bir kez daha nefret edersin kendinden çünkü bu böyle gittikçe her şeyden önce kendinin biteceğinden eminsindir.
alışkanlık bu yüzden yorar bu yüzden yaralar; engelleyemezsin. sigaranın boktan dumanına bile alışabiliyorken, bir insana, bir erkeğe, bir kadına alışmamak için kendiini kontrol edemezsin. ölen balığın bile arkasından üzülürken, kaldıramazsın bir insanı öylece seni arkasında bırakıp gidişini, bu yüzden alışmak istemezsin. zordur çünkü sabah uyandığında onun sesini bir daha duymayacağını bilmek. bir daha sana bakmayacağını, bir daha sana gülmeyeceğini kabullenemeyeşin yine ona alıştığın içindir.
bu belki bir ölümdür, belki elde olmayan bir terk ediş, belki hiç ardına bakmadan öylece çekip gidiş. kolaydır bir insana alışmak ama sonuçları insanı burkar, kırar, incitir. kaldıramazsın. bilhassa kadın hassasiyetinin taşıyamayacağı bir yüktür bu. ya da ben çok güçsüz bir kadınım, bilmiyorum. zor biter alışkanlık. sevmesen de ararsın, hissetmek istersin. içindedir çünklü. sesinin kulaklarında uğuldayacağını bile bile nasıl bakabilirsin ardından? kafanı çevirmeden nasıl izleyebilirsin öylece?
sonuçlarını kaldıramayacağını bile bile bu yükün altına girdiğin için sinsidir bir insana alışmak. bu yüzden bu kadar yorar. bu yüzden bu kadar değersiz hissettirir. kimse aşktan ölmez ama sevilen kişi bütün bunlara değecekse hiç kimse de ona alışmaktan çekinmez. bu yüzden sinsidir işte alışmak.
insanın yaptığı en iyi şeylerden birisidir. belki unutamazsınız ama alışırsınız mutlaka her şeye.
alışamadım diye bir şey yoktur, veya alışamamak diye.
insanların en değerli varlığı ailesidir; annesi, babası, kardeşleri. insan annesini babasını toprağa gömüyor ve bir şekilde hayatına devam ediyor. devam etmek zorunda çünkü, başk alternatifi yok. belki bir süre yas tutuyor, ama sonra alışıyor. unutmasa bile alışıyor. bu yüzden özellikle de aşk meşk olaylarına dikkat etmek gerekli, kişi kendisini fazla bunalıma sürüklememeli.
dipnot: insanın bunalıma giresi geliyor, biliyorum. ama girmemek lazım, bunu da biliyorum.
insan beyninin nelere alışabileceğini görmek hakikaten ilginç. muhtemelen yeterli zaman içinde her şeye alışabilir. ki bu alışma aynı zamanda kanıksama, tepkisiz hale gelme sürecidir.
seni büyüten anneannen ölür, aradan zaman geçer, artık ölüm yıldönümü olduğunu fark etmen hiç bir his yaratmaz içinde.
iki sene boyunca sabah akşam birlikte olduğun insandan ayrılırsın, ağlarsın ama alışırsın. sıradan bir insana nasıl davranıyorsan ona da öyle davranmaya başlarsın yeniden. özel olmasına alıştığın gibi sıradan olmasına da alışırsın.
yaşadığın ülke tüm hayallerini çamura gömer, yapacak bir şey olmadığını fark eder, ona da alışırsın.
bütün bu örnekler gösteriyor ki insan beyni her duruma (ve onun aksi durumuna da) alışabiliyor. alışamaz ise kafayı sıyırıyorsun. sonuçta bir şekilde duruma uyuyorsun. sinir sistemi hakikaten windowstan daha iyi çalışıyor!
dar zamanlar vardı elimiz kolumuzu bağlayan...
nefes nefese geceler...
öğrenemedik sevmeyi ama yaşattık aramızda. hayatımıza çizemediğimiz rotaları istaklal için çizdik hızlıca.
alıştıklarımız kaybettik, alışkanlıkarımızı da.
sustuk konuşmaya çokça susadığımızda yersizce.
huzur aradık nerde kaybettiğimiz bulamadık.
geçemeden, yanan köprüler için ağıtlarımız oldu, kimi zaman haftalarca süren.
dünyadan vazgeçtip umutlarımıza aktık.
bir kağıt bir kaleme sattık alemi.
pişmanlık duymadık aynalar gibi yalancılardı.
korktuk birbirimize bakıp yüzyüze gelmekten.
ışığı hep kapadık. içimizin aydınlığı yetti sandık.
şarj ettik kalbimizi dut ağaçlarının tepelerinde, üstümüzde beyaz tişörtler..
pembe ve morun en doğal halleriyleydiler...
sevinçlerimizde hüzünlerimiz kadardı
soysuzluklara rağmen ayakta kalmamıza şaşarak devirdik geçmiyor dediğimiz zamanı.
bitmek yoktu. bir değişim, başkalaşma fakat hep yeni olan vardı.
eskimek değil; değişenlere ayak uydurmaya alışmak vardı.
alışmak..