Sürekli arayış halinde olan Meryem analar ve 21. Yüzyıl şövalyelerinin sığındığı kavram.
gel gör ki insanoğlunun yegane anlamı aidiyettir. istemediği, karşı durduğu hatta anarşist tavırlarla kaçtığı, saklandığı şeylere aittir insan. Aidiyet seçimden çok daha fazlasıdır. Aileye aidiyet gibi. insan yalnızlığın dibinin de dibi olduğunu keşfederken ait olduklarına dair yoksulluğu hisseder.
aidiyet yoksunluğunun temelinde yatan şey insanı duyguların sığlaşan ruha ağır gelmesidir. Hakikati reddetme halidir.
diyelim ki aileniz tayinci bir mesleği yapıyor... her 2 senede bir şehir, ev, çevre değiştiriyorsunuz.
diyelim ki anneniz ve babanızın memleketi farklı.
diyelim ki her akrabanız ayrı ayrı yerlerde.
diyelim ki hala eviniz yok, hala yer değiştiriyorsunuz, hala çevre değişiyor.
ait olamamak işte bu. sonunda gerçekten evim diyebileceğiniz birilerinin olmaması, dostlarınızın geçici olması, memleketim diye bahsedeceğiniz bir yerin olmaması.
kendinizi iki arada bir derede, arafta kalakalmış gibi hissetmek...
bu durumdaki zavallılarda, bir de ahlaksızlık mevcutsa, sağa sola çarpma, sürtme ihtiyacı yaratır. kendisiyle ilgilenenleri önemsemeden ordan buraya atlatır. ardından gelecek tepkileri "incitme" diye nitelendirip, sevimli hale sokmaya çalışır, kuyruk sallamayı da iyi bilirler.
mağdurlar, ki çok vardır, o kadar mağdur olmuşlardır ki artık çok boyutlu bakmakla, karşısındakine zarar vermemekle falan ilgilenmezler. durum onlar için nefret veren bir ur'dur, tümördür ve illettir. çözülmesi gerekir.
çözüm yolları farklıdır. kimi dokunun beslendiği damarları tıkayarak ölmesini sağlar. kimi ise ilaçlar, zehirler vererek yok olmasını ister.
yeteri kadar habis tümörler zehirlere rağmen var olabilir, şekil değiştirerek devam etmeye uyum sağlayabilirler. bu yeni şekli artık bünye sahibi için "tercih" meselesidir. kabul eder ya da ince bir jiletle keser atar.
insanin surekli kendini ve hayati sorgulamasina sebebiyet veren sendrom. bu yoksunlugun bulastigi kisi kendisi dahil her seye uzaktan bakar, yabancidir, yatagindayken bile guvende hissetmez.. sinir uclari her daim gergin oldugu icin bunyede surekli bir huzursuzluk hakimdir. ve kisi bunun bi cozumu olmadigini bildigi zaman daha cok saplanir bataga. gittikce soyutlar kendini..
yıllardır yaşadığı mekana, içinde bulunduğu zamana yabancı olma duygusudur. kişiye, hiç bilmediği bir yerde, başka dillerde konuşan insanlar arasında olduğu hissi yaratır, rahat vermez.
modern toplumlarda sık sık görülen, yaşayan bireyin karnına bıçak gibi saplanan (gaz değil) ve zevk alma ihtimalini körelten, herhangi bir aktiviteden soğutan durum. insanda anlamsız bir şekilde aileye, eskiye dönüş isteği yarattırır, fakat bunlar hiç bir zaman çözüm olmaz.
tuhaf bir şeydir. insanı aynı anda hem arayışlara iterek (tuhaf bir şekilde de olsa) hayata bağlar, hem de zevkleri körelterek yaşamı anlamsız kılar. bir yandan başarı üretirken, diğer yandan mutsuzluğa sebep olabilen bir durumdur.
hayata karışmak, kendini akan yaşama ait hissetmek özlenir böyleyken. halbuki derinden derine bilinir ki, özlemler boşunadır. kimse kimseye ait değildir, devran döner ve hak ettiğinizin en iyisi ufak bir koltuktur. tepe taklak olduğunda derin bir hiçliğe düşülecek.
icinden cıkılması guc, zamanla alısılması mumkun, sanrılı ve gercek bir o kadar da farkındalıkbarındıran, sendrom olması muhtemel duygu.
hani donersiniz eski is yerinize, yeni bir kursa ilk kaydınızı yaptırırsınız yahut, ya da tatil donusu hissedersiniz kısa bir anlıgına, iste onun surekli oldugunu dusunun, algılar cehennemi mi dersiniz, arafta yasamak mı, siz secin.