"Çocuklarımızı muayyen yaşlara kadar okutmayı âdet edindik. Bu çok güzel bir şey! Fakat günün birinde bu mektepler sadece işsiz adam çıkaracak, bir yığın yarı münevver hayatı kaplayacak... O zaman ne olacak? Kriz..."
“Sağlık,Yarabbim bide sağlık ver... Kuvvet değil,sağlık...Hayatı olduğu gibi kabul edecek sağlık....Tanrı’lara benzer ömür istemiyoruz...Bize nasip olan ömrü yaşayalım...insanca yaşamak..."
Biz onu daha çok romanları ve denemeleri ile tanımış olsak da asıl edebi hazinesi şiirlerindedir. Eserlerinin daha iyi anlaşılması için şiirlerindeki rüya, zaman, geçmiş temalarının iyi özümsenmesi gerekir. Tanpınar okumaya şiirlerinden başlayınız.
"isterdim bu eski yerde seninle
Başbaşa uyumak son uykumuzu,"
Bu iki mısrasıyla beni şiirin tılsımına inandıran şair.
Dokuz kelime ile o kadar çok arzuyu dile getirmiş ki. Ölümlü olmanın verdiği acıyı, sonsuzluk Fikriyle öyle güzel örtmüş ki...
Şimdi en sevdiğiniz, değer verdiğiniz kişiyi düşünün. En güzel haliyle. Ve onunla cismanilikten sıyrılıp zamansızlık nehri içinde yüzdüğünüzü... hiçbir engel yok, mesafe yok, bir şeylere geç kalmışlık yok.
birgün üniversitede hoca haşim'in şiirini yorumluyormuş, anlatmış anlatmış sonra arkada haşim'i fark etmiş nasıl üstad güzel yorumladım mı demiş. haşim de:
-valla ben bunları hiç düşünmemiştim demiş.
böyle bir hikâye kalmış aklımda.
demek şiir biraz da ortak duygulara hitap eden herkesin kendinden bir şeyler bulabildiği bir şey.
“sonra bir sabah seni gördüm. sonra bir sabah daha gördüm. sonra hep gördüm. kedi de gördü. kedi seni çok seviyor, biliyor musun? onunla takip ediyorduk seni. bazen izini kaybediyorduk ama onun bir sürü arkadaşı var. onlara soruyorduk.”
çok kez aşık olmuş ama hiç evlenmemiştir. evliliğe karşı olduğundan değil büyük aşklarının hepsini evli kadınlarla yaşadığından....
sevdiği kadınla eşini gördüğündeki hislerini bir mektubunda ahmet kutsi tecere şöyle anlatır:
"birtakım gayet hissi ve benim yüzüme bir maymun hali veren konuşmalardan sonra, beni mektebe gelip göreceğini vadetti. 'sizi arar bulurum.' dedi. (...)
dün beyoğlu'nda ona rastladık. yanında kısa boylu bir adam vardı. kocasıymış... herif o kadar çelimsizdi ki, önünde durduğumuz tütüncü dükkanının aynasında uzun müddet ve hiç de mütevazı olmayan bir hazla kendi yüzümü seyrettim. armutun iyisini... efendim, ayı denilmez, maymun diyelim, yermiş."
aynı mektupta:
"evlen, kutsi, evlen. ebedi bir şifadır evlenmek. ben doğrusu ümit etmekten bıktığım için evlenmeye derhal hazırım." der.
edebiyat fakültesinde hoca iken yine evli bir kadına aşık olur. bu aşk yüzünden hasta düşer, intihar etmeyi bile düşündüğü söylenir ama kadın, kocasından boşanmaz. zamanla mesele kendiliğinden durulur:
"ben bu aşkı yaşamasaydım, bu sıkıntıyı çekmeseydim Huzuru yazamazdım!" der yakın bir dostuna. huzur romanındaki "nuran" o kadındır işte
sen akşamlar kar büyülü, sıcak/ rüyaların kadar sade, güzeldin,/
baş başa uzandık günlerce ıslak/ çimenlerde yaz bahçelerinin