--spoiler--
kemalizmin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?"
"her iki tarafı da faşist buluyorum. neler yaptı faşist atatürkçüler? en yakın arkadaşım, 'başörtülülerden nefret ediyorum' diye haykırıyor. "lütfen benim yanımda böyle konuşma" dedim. 'yoksa sen akp'li misin?' dedi. pınar kür çıkmış televizyonda, 'o zaten akp'li' demiş. bana ondan bahseden olduğu zaman, 'bırak şu başöğretmen halli kadını' diyorum. başöğretmen kızları vardır böyle, kimseyi beğenmez. ne hakkı var? olurum olmam. ben cumhurbaşkanlığı'na gitmişim. kenan evren'e gidersem konuş. onun bile farkında değiller. chp'yle ordu elele verip ne yaptı? gerçekleri söyleyince niye akp'li oluyorsun? laiklik yürüyüşlerini hiç samimi, hiç sahici bulmadım. kadınların bir postal öpmedikleri kaldı. 'yetiş ordu' dediler."
"cumhuriyetin ilk yıllardan itibaren türkiye'nin tüm zamanlarına tanıklık ettiniz. gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?"
"benim yaşıtım birçok arkadaşım umutsuz. ben de umutlu değilim. ergenekon ortaya çıktığından beri farkındayız ki, umutsuzluğa düşmekte çok haklıymışız. türkiye cumhuriyeti'ni bir ayağı eksik topal bir masa gibi görüyorum. altı okun içinde her şey var ama, demokrasi yok, düşünce özgürlüğü yok, hep bir güdüm altında, kuruluştaki üniformalı ittihat terakki zihniyeti neyse sürüp gidiyor. bir değişim elbette var. türkiye ekonomisinin dikte ettirdiği anlamda, onun ahlakını yerleştirmek için var. kendi kuşağım adına söylüyorum, bütün bu yasaklar ortamında düşünen adamlarımız yetişti. bir avuç da olsa. dünya çapında aydınlık insanlarımız var, korkusuzca işlerini yapabiliyorlar. ama umudum var. dokunulmazlık yavaş yavaş yırtıldı. yasaklar, tabular, 'ona dokunulmaz, şuna dokunulmaz' kalkıyor. ergenekon tamamen açıklanmadıkça yüzde 100 böyle olmayacak. benim bir beklentim vardı. hayalci adalet'in umuduydu. mecliste solun tek temsilcisi ufuk uras'a da söyledim, 'neden tbmm darbesi olmuyor?' 12 mart değil, 12 eylül değil, sarıkız değil, postmodern değil, bütün partiler biraraya gelsin. 'sivil işine hiç kimse karışmasın, bizi kendi halimize bırakın' deyip el sıkışsınlar. özgürce tartışsınlar, her şeye dokunarak.
--spoiler--
28 mayıs 2020’de istanbul life dergisine verdiği son röportajında “Ölemiyorum bile biliyor musun? Öyle bir şansım yok. Sürekli başımda. Bu kadar uzun yaşamak istemedim. Niye yaşayayım? Yaşadığımı yaşadım zaten.” Demiş. Huzur içinde uyusun.
elif şafak'ın siyah süt kitabında kendisi ile ilgili geçen bölüm için şunları söylemiş,
"siyah süt adlı kitabında kendisinden söz eden elif şafaka kızgın: kadın öyle yazmış ki, gözlerim yerinden oynadı...hiç okudunuz mu? dediler. hayır, okumadım dedim. kendisi de sordu, okumadım, ben sizden bıktım zaten dedim. baktığım zaman beni kullandığını gördüm. yazdıklarını kendi yaptığı tasarıya göre yazmış.
kitabı okuyanlar anımsayacaktır,
"...... anlatıldığı gibi doğum sonrasında şafakla çocuk sahibi olmak üzerine uzlaşmadığını aktaran ağaoğlu, bu konuya da tepkili: en sonunda anlaşmışım ben onunla, ne iyi doğurdun demişim, fikrinizi değiştirdiniz mi demiş, değiştirdim demişim. yani uzlaşma, mevlanalık oynuyor orada da. öyle bir şey olmadı. giderken siz bebek mi bekliyorsunuz? dedim, kendisi hiç söylemedi, belki dedi gitti. ben o gittikten sonra hamile olduğunu anladım. benden sakladı. o kitabı zaten yazmakta olduğunu sonra anladım. önceden çok iyi niyetli bulmuştum. o kendi romanına göre evirmiş çevirmiş, kendine göre bir şeyler yazmış.
Kalemi, duruşu güçlü, aydın kadın yazar.
Yıllar evvel, " bir düğün gecesi" kitabıyla tanımıştım kendisini ve en sevdiğim yazarlardan biri olmuştu.
Fikrimin ince gülü... Efsaneydi, mutlaka okuyun derim.
Var olsun, hep yazsın!
süper romanlarıyla türk modern edebiyatında yerini almış yazarımızdır. şiirler, pek çok radyo ve sahne oyunu yazdıktan sonra roman yazmaya başlamıştır. ilk romanı ölmeye yatmak(1989)'tır. en bilinen romanı ise sinemaya da sarı mercedes ismiyle uyarlanmış fikrimin ince gülü'dür. kitapları içinde en ilginç olanı ruh üşümesi'dir.
Beş yaşındaydım. Bostanda, otlar arasında korkunç güzellikte bir çiçek gördüm. Hiç görmediğim belki de hiç görmediğim için bana göre güzel olan bir çiçek. Dokunmak istedim. Değmek. Cennet bahçelerinin o hiç görülmemiş çiçeğine elimi sürmek. Uzattım elimi. bir acıyla haykırdım sonra. Çiçek değilmiş. Zehirli bir hayvanmış. Parmağımı yardılar. Kanımı akıttılar. Beklenmedik hiç umulmadık bir acı. Zehirli bir hayvanın sokmasından binlerce milyonlarca kat dayanılmazlıkta. Hayvanın sokmasına ağladığımı, bu can acısından haykırdığımı sanıyorlar. Yanılmış olmanın acısını anlamıyorlar. Hiç umulmadık bir anda yanılmış olmanın acısını. Bundaki dayanılmazlığı...