şeriat hayatını tüm çıplaklığıyla anlatan başarılı kitap. khaled hosseini anlatımı güzel olan bir yazar. içler acısı iki yaşamı da cesurca kurgulamış. kitabı elinize birkaç kere almanız yetiyor. soluk kesici olaylar akışı karşısında uyku düzeniniz, yeme düzeniniz bile bozuluyor.
--spoiler--
bu kentin ne çatısını aydınlatan ayları sayabilirsin,
ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşini.
--spoiler--
50 sayfa okuyup uyumayı planlarken, 250 sayfayı bir solukta okuyup, iki defa ağlayarak bitirdiğim kitaptır. *
dünyanın en asil kadınları afganistan'daymış dedim. ülkede son 40 sene içindeki vaziyet anlatılmış, taliban yönetimindeki şeriat koşulları altında yaşayan iki kadının; leyla ile meryem'in kaderlerinin nasıl kesiştiği hayrete düşürmüştür.
kitapta yaşananlar bir kurgu olmasına rağmen, 60 yaşındaki adamın 14 yaşındaki kızı arzulaması, nikahına alması nedense tanıdık geldi ve nefretten çıktım iki tur attım. beyni s.kine monte edilmiş, bunu da dîne yamayan ibişlerin cümle cemiline lanet ettim.
mantık evliliği yaparak doğmuş bir çocuk olmaktansa; severek, sevişerek dünyaya gelen bir piç olmayı tercih edeceğimi anladım.
ha! başka ne anladım? kitabın sonlarına doğru, yazarın hafiften abd propagandası yaptığını, bir amerikan rüyası peşinde koştuğunu, abd'nin sanki girdiği her ülkede işleri yoluna(!) koyduğu izlenimini vermeye çalıştığını anladım. nedeni yazarın lübnanlı olmasına rağmen abd'de yaşaması olabilir. bu biraz işi bulandırdı. yine de halit hüseyni'nin ilk kitabı uçurtma avcı sını okuyacağım.
--spoiler--
erkeğin kalbi fesattır, bir ananın rahmine benzemez, sana yer açmak için genişlemez, kanamaz.
afganistan'da yaşamak zaten çok zorken kadın olmak, kız çocuğu olmak, eş olmak, anne olmak veya anne olamadığı için üzerine kuma gelmesi, ya da çocuğu olmayan bir kadının üzerine kuma gitmek... dayak, yokluk, sefalet, açlık, bombalar, taliban, şeriat, ölüm...
bu kitabı okuduğunuzda yaşadığınız yere verilen nimetlere şükür etmekten başka bir şey gelmiyor elinizden.
hikayenin etkileyiciliği gerçeğin ta kendisi olmasından kaynaklanıyor. afganistan'da milyonlarca meryem ve leyla yaşıyor. hatta o kadar uzağa gitmeye gerek yok, türkiye'de çocuk yaşta dedesi yaşında adamlarla everilen kızlar yok mu?
yazar, ilk kitabında düştüğü hataya, ya da belki bilerek yapıyor bu romanda da düşmüş, hem de fena halde. roman sonlara doğru abd'nin afganistan'ı işgaliyle birlikte herşeyin ne kadar güzel olduğunu ballandıra ballandıra anlatarak sonlanıyor.
bugün afganistan'ın kontrolü hala %85 taliban ın elinde. romanın kahramanları abd işgaliyle ulaştıkları mutlu yaşamlarını hala devam ettiriyorlar mı acaba?
yazarın sürekli abd'yi özgürlükler, barış ve insan hakları soslarıyla yüceltmesi, bazı kahramanlara california düşleri kurdurtması, kendi öz yaşamından kaynaklanıyor olabilir. bu, romanı sevimsiz yapıyor.
taliban yönetiminde bir devlet. bir yanda gayri- meşru 'harami' meryem. çocukluğundan başlayan talihsiz hayatı, bir aileye duyduğu özlem, zorunlu yapılan bir evlilik, hiç bir zaman sevilmeyen, cahil, köylü kızı, güzel bile sayılamayacak uzun yüzlü 'volga' meryem.
öte yanda ise öğretmen bir babaya modern bir anneye sahip, okullu, zeki, melekleri kıskandıracak güzellikte, gerçek aşkı tatmış 'benz' leyla.
savaşın soğuk yüzü, ölen insanlar, dağılan aileler.. kaderlerine boyun eğen iki kadının kesişen hayatları. çaresizlik içinde birbirlerine kenetlenmeleri. şeriat yönetimindeki afganistan' da kadının değersizliği, tabular, kuma hayatı yalın bir şekilde göz önüne serilmiş.
en acıklı kısım meryem' in infaz edilişi ve leyla' nın meryem' in doğduğu evi ziyareti. celil' in meryem' e bıraktığı video kasetteki pinokyo çizgi filmi ise en alıcı bölümdü.
khaled hosseini' nin anlatışı o kadar gerçekçi, duygu dolu ki sizi içine çekmesi zor olmuyor. böylesine güzel, acıklı, yer yer lanet ettiren pişmanlıklarla dolu hikayeyi bir de o ustaca anlatımıyla harmanlayıp böylesine bir başyapıt ortaya koymuştur. kesinlikle okunduğunda pişman olunmayacak, herkesin kendi hayatını sorgulamasını sağlayacak güzide bir eser.
--spoiler--
pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi bir erkeğin suçlayan parmağı da daima, mutlaka bir kadını gösterir. her zaman. bunu hiç unutma, meryem.
--spoiler--
"nereye giderseniz gidin, ülkeniz peşinizden gelir. artık siz orada yaşamasanız da o içinizde yaşar." ayrıca isimlerin sonuna 'co' eklemek kitabın başlıca yan etkilerindendir.'co' farsça bir sözcük olup, sevgili manasında kullanıldığı tahmin edilmektedir.
khaled hosseini'nin ağlatan, insanın içini parçalayan kitabıdır. bir diğeri de uçurtma avcısı'dır. iki kitabı üst üste okumuş biri olarak şiddetle tavsiye ederim. kitabı okurken meryem'in çektiklerine, leyla'nın acılarına ortak oluyorsunuz. afganistan'da yaşanan dramı görüyorsunuz.
bu kentin ne çatısını aydınlatan ayları sayabilirsin,
ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi...
kitabın adına baktığımızda umut vericiydi aslında. elime alıp okumadan önce tabi sonra kitabı okudum ve herşey değişti. tek tek aktı içime tüm kelimeleri, tek tek yaktı, kavurdu herkesin okuması gereken bir kitap.
aklımda kalan sözlerinden de şu var; "bir erkeğin kalbi fesat, habis bir şeydir!bir ananın rahmine hiç benzemez. kanamaz sana yer açmak için genişlemez."
bir kadının nasıl dayandığına hayret ettiğim işkenceler ve şeriat gerçeği...
çok farklı hayatlar yaşamış olan Leyla ve Meryem'in kesişen hayatlarını anlatırken Taliban yönetiminin kadını erkeksiz sokağa bile çıkamaz hale getirdiğini,kadını insandan bile saymayan düzeni,şeriatın katı kurallarını,kadınlara karşı verilen acımasız cezaları çok güzel bir biçimde anlatan roman
sadece amerikanın k.çını yalaması biraz rahatsız edici
kadın olmanın zorluklarını anlatan güzel kitap. kitaptan anlamlı bi paragraf, bir annenin, babasının ardından kızına sözleri:
--spoiler--
senin kadar sersemini de görmedim!seni umursadığını, evine kabul edeceğini sanıyorsun, ha? seni kızı gibi görüyor... evine alacak, öyle mi? bak sana ne diyeyim. bir erkeğin kalbi fesat, habis bir şeydir, meryem. bir ananın rahmine hiç benzemez. kanamaz, sana yer açmak için genişlemez. seni tek seven, benim. bu dünyada sahip olduğun tek insan, benim; ben öldükten sonra, hiç kimsen kalmayacak. hiçbir şeyin olmayacak. bir hiç olacaksın.
--spoiler--
sinemaya uyarlanan the kite rinner/ uçurtma avcısı adlı kitabın yazarı khaled hosseini'nin ikinci kitabı. konu yine afganistan'da geçiyor. iki kadının hikayesi. kitabın arkasında yazan " nereye giderseniz gidin, ülkeniz peşinizden gelir. artık siz orada yaşamasanız da o içinizde yaşar." cümleleri kavafis'in şehir'ini anımsatıyor..
khaled hosseini'nin adı gibi 'muhteşem' kitabı. afganistan'ı, savaşı, kadınları, çocukları anlatan; sayfaları çevirdikçe gözlerinizin dolmasına sebep olan, bir çırpıda okunup bitirilen, herkesin okumasını şiddetle önerdiğim kitap.
baştan kitabın adı çekiyor sizi ' bin muhteşem güneş '. kitabı satın alırken ki merakınız, kitabı bitirdiğinizde bi iç acımasına, ya leyla ben olsaydımlara dönüyor. son sayfasını okurken ağlamaya hazır gözleriniz ve buruk gülümsemeniz size eşlik ediyor. betimlemeler, insan analizleri olağanın üstünde.. mutlaka okunmalı.
kitabın adı pers şairi saib-i-tebrizi'nin kabil'i anlatan bir şiirinden gelmektedir.
bu kentin ne çatısını aydınlatan ayları sayabilirsin,
ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşini.
insanın içini acıtan hıçkırarak ağlatan bir kitap tır. meryem ile leyla nın hayatı kahreder insanı okurken.yazar o kadar güzel anlatır ki o an'ı içiniz acıya acıya yaşarsınız..ölmeden önce mutlaka okunması gereken kitaplar dandır.
kitapta eliniz her daim yüreğinizde 'şimdi bu kadınların başına ne gelecek' diye. uçurtma avcısı'yla aynı dönemde geçnekte. okuyanlar zaten tarihlerin ve olayların diziliş şeklinden bunu anlayacaktır. aslında söylenecek çok söz var fakat kitap kesinlikle okunmalı. türkiye'de kadın olduğumuz için kendimizi şanslı saymalıyız. (düşünün bu kitap türkiye'ye bile şükürler olsun dedirtiyor.)
--spoiler--
ismini saib-i tebrizi'nin aşağıdaki dizesinden alan roman:
"bu kentin ne çatılarını ışıldatan ayları sayabilirsin,
ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi."
burada bahis olunan kent kabil'dir. amma velakin 17. yy da söylenmiş bu beyitin ardından romandaki manzarada ne ayın ışıldattığı çatı yerli yerindedir, ne de bin muhteşem güneşin gerisinde gizlendiği duvarlar...
--spoiler--
türkiye'de yaşadığım için ne kadar şanslı olduğumu hissettirmiş ama bir o kadar canımı acıtmış eserdir. kolay kolay ağlamayan ben bile meryem ile leyla'nın ibretlik yaşamı karşısında göz yaşlarımı tutamamışımdır.
bu kentin ne çatısını aydınlatan ayları sayabilirsin,
ne de duvarların gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi. kitaba adını veren kitaptan bir kısımdır.