son aylarda başlayan krizdir. kimse kendini kandırmasın, dolar üç ayda %30-35 değer kazanmışsa; recep tayyip erdoğan kendi atadığı türkiye cumhuriyet merkez bankası başkanına orada burada atarlanıyorsa ortada bir kriz vardır. üstelik bu yaşadığımız daha önceki krizlerden çok daha fena vuracak çünkü...
türkiye son 10 yılda üretimi tümüyle durmuş bir ülkedir. müteahhitlere göt dayayarak hiçbir ekonomi gelişmez. nitekim bizim ekonomimiz de gelişmedi. zaten inşaat sektörü dünyanın en güvensiz sektörüdür. çok hızlı kazandırır ama çok daha hızlı iflas ettirir. bunun en büyük örneği de donald trump'ın ta kendisidir. defalarca batmış bir adamdır d. trump.
üstelik inşaatgsmh getiren bir sektör de değildir. yaptığınız her şey iç tüketime yöneliktir. ihracat olmayan yerde olan para birilerinin cebinden başka birilerinin cebine akar ama artmaz.
üstelik türkiye'de ithalat ve buna bağlı tüketim ve doğal olarak dış ticaret açığı da giderek büyümüştür. eh telefon, televizyon, otomobil gibi yüksek teknoloji ürünlerden tutun da tohumumuza kadar her bokumuz ithal. hâl böyle olunca dışarıya satabildiğimiz gıda ürünlerinden bile varsıllık yaratamamamız doğal.
tabii dış ticaret dengesinin bu kadar boka batmasının asıl nedeni türk lirası'nın aşırı değerlenmesidir. bu da tümüyle akp'nin ekonomiyi balon gibi şişirmesi ve rakamlarla oynayarak zenginleşiyormuşuz havası yaratması için yapılan buram buram popülizm kokan bir yanlıştır. bakın hata değil yanlış. hata bilmeden yapılır.
dış ticaret dengesizliğini zorunlu tüketim ürünlerine konan yüksek vergilerle kapatmaya çalıştılar. ne oldu? hiç! koca bir hiç. iran'a uygulanan ambargoyu yasadışı yollardan deldiler. ne oldu? hiç!
hiçbir şey olmadı çünkü ülkede buralardan gelen paralarla üretim değil tüketim artırıldı. bankalar kalkındırıldı. sonra bu bankalara el kondu ve konmaya da devam ediliyor. en son recep tayyip erdoğan'ın iş bankası'na el konması için talimat verdiği söyleniyor. böylece ülkede yerli sermayeli bankalar biraz daha azalacak ve türk milleti uluslararası tefecilerin kucaklarına biraz daha oturtulacak.
şu anda recep tayyip erdoğan ve çevresindeki bir avuç dalkavuk işi gücü bırakmış krizi ertelemek için uğraşıyorlar. bakın, buraya da dikkât çekmem gerekiyor, ertelemek diyorum çünkü kriz çıktı bile ama tam gücüyle vurması için tabii ki biraz zaman gerek ve rte ve şürekâsı da bu zamanı haziran'dan sonraya çekmek için uğraşıyorlar. buna da recep tayyip erdoğan'ın siyasi hırsları neden oluyor. eğer akp seçimden yenilgiyle ayrılır da yeni bir hükûmet kurulursa suçu yeni hükûmete, yok akp seçimden gene tek başına iktidar olarak çıkarsa da bu kez parlementer sisteme yükleyecek ve başkanlık sistemi için halkı mahkûm etmeye kalkacak.
2002'den bu yana türkiye'nin krizsiz görünmesinin nedeni krizin çıkmaması değil, küresel para baronlarının paralarını hızla batan gelişmiş ülkelerden az gelişmiş ülkelere kaydırmalarındandı. akp bu paraları borç alarak ülkede yandaşları varsıl etti. 170 milyar dolar borçlu olarak başladığımız yolculukta iki yıl önce geldiğimiz nokta 537 milyar dolardı. devletin elinde avucunda ne varsa peşkeş çekenler devletin borçlarını bile azaltamadıkları gibi özel sektörün borcunu da kat kat artırdılar.
geçmiş olsun türk milleti. parasızlık korkun nedeniyle 12 yıl yaptıkların sonunda kıçına girecek kazık yunanistan'dan bile beter olacak.
bundan bir yıl, yani amerikan doları uçuşa geçmeden önce türkiye'de satılmayı ya da kiralanmayı bekleyen bir milyon konut vardı.
istanbul'da gayrimenkûl patlamaz değil, patlayacak. diyelim ki patlamadı, bu müteahhitler yalnızca istanbul'da mı iş yapıyorlar? türkiye'de boş boş duran konutları mars'tan gelen müteahhitler mi yaptı?
recep tayyip erdoğan ekonomiden zerre kadar anlamıyor. anlasa yolsuzluktan kazandığı milyarlarca doları emlak almaya harcamazdı zaten.
bugün oturduğum evin aylık kirası 800 lira ama satın almaya kalktığınızda götünüze giren 200.000 lira. bir yatırımın kendi kendini amorti etmesi 10 yıldan fazla sürüyorsa zarar ettiğiniz anlamına gelir. e bizim evi almaya kalkan adam bırakın 10 yılı 20 yılda bile yatırdığını çıkartamıyor.* iki adım ötemde ali ağaoğlu yüksek yüksek binalar dikti. bir milyona ev satıyor. siz o daireler bir milyon eder mi sanıyorsunuz?
federal reserve küresel kriz boyunca az gelişmiş ülkelere ucuz ucuz dolar verdi. brezilya gibi akılcı yönetilen ülkeler bu paralarla %8 büyürken türkiye'de büyüme rakamları %4'ler dolayında kaldı çünkü gelen onca parayla üretime değil tüketime yatırım yapıldı. kentsel dönüşüm kisvesi altında memleketin ormanları yağmalandı. yandaş müteahhitler ve onların mamaladıkları büyükbaşlar palazlandılar. her yağmurda çöken duble yollar yapıldı. hız yaptığında devrildiği için hız yapmayan hızlı trenler...
bankalar ucuza aldıkları dolarlar ile tüketicilere ödeyemeyecekleri krediler verdiler. bunlardan da büyük paralar kazandılar. ithalat uçtu gitti. öyle ki samanı bile ithal eder olduk çünkü ucuz parayla almak üretmekten ucuza geliyordu.
memleketin her semtinde her banka şube açtı. hele zincirlikuyu'dan mecidiyeköy arası tam evlere şenlik. banka şubesinden geçilmiyor. bakacak vitrin bile kalmadı çünkü vitrinler avm'lere doluştular. ama avm'ler de kazanamadılar. ülkede yapılan avm'ler teker teker batıyorlar. götü sağlamda olanlar yalnızca etiler - levent tarafındakiler. işini bilmeyen çavuşlar döner kıçını avuçlar öyküsü oldu tam. önüne gelen müteahhit kesildi başımıza. boş gördüğü arsaya ya avm ya konut dikildi. sonuçta bir milyon boş konut ve düğün salonu olarak kullanılan abuk subuk avm'ler.
şimdi... küresel ekonomik kriz bitti ve abd başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin ekonomileri teker teker başlarını kaldırıyorlar. özellikle fed'in yapacağı her olumlu açıklama bizim tabutumuza bir çivi daha çakacak. tarım dışı istihdammış, vırtmış, zırtmış... dolar yükselecek. türkiye'deki bankalar dışarından aldıkları ucuz kredileri pahalıya ödemek zorunda kalacaklar. bunu doğal olarak tüketiciye yansıtmak zorunda kalacaklar ve faizleri artırıp faizi gelen borçları da geri çağıracaklar ama recep tayyip erdoğan'dan daha üç gün önce açıklama geldi: krediler geri çağrılır ise bedelini ödersiniz.
işte bu yüzden türkiye'nin yunanistan'dan beter olacağını söylüyoruz. siyaset tek adamın dudakları arasına sıkışmış durumda. o da kendi politik çıkarları için ülke ekonomisinin kuyusunu kazıyor. bunu da haziran'daki seçimler için yapıyor.
haziran'a kadar bankalar ayakta kalırlar nasılsa. ondan sonra da başkanlık sistemini bir biçimde çıkartacak recep tayyip erdoğan. o noktadan sonra ülkenin yarısı kuzey kore'deki gibi açlıktan ölüyor olsa umurunda olmaz.
oysa yapılması gereken tek bir şeydi: kredi faizleri yükseltilecekti. ama bunu yaparsa konut kredileri patlar, bu da yandaş müteahhitlerin batması anlamına gelirdi. e haşmetlümüz yandaşının batmasına izin verir mi hiç? sonra "sen kendi yandaşını bile koruyamadın, ülkeyi nasıl koruyacaksın" demezler mi?
benden size uyarı sözlük: evinizi barkınızı satın. dolar almak için değil, elinizde para olsun diye satın. yaz sonuna kadar dayanırsanız bugün sattığınız evden çok daha iyisini çooooooook daha ucuza kapatabilirsiniz.
rte ve tayfasının farkında olduğu, bu sebeple her başarısızlıklarında yaptıkları gibi suçu başkasına atarak sıyrılacakları kriz. bu milletin gözü 2011' den sonra kapandı bir kere.
düşen alım gücü her gün pahalılaşan hayat. sürekli artan faizler ve yapılan zamların alenen göstermekte olduğu krizdir. türkiye ekonomisinin sıcak para akışına ihtiyacı varken, bunun olmaması, olmayan üretim bizi yavaş yavaş yeni bir yunanistan'a dönüştürmektedir.
hazırdan yiyip geri dönüşü olmayan işlere yatırım yapmayı tercih ederek, büyüdüğünü iddia ederek üretmeyen bir halka bakıyormuş gibi gözüken bir devlet dünya üzerinde yoktur sanırım.
13 yılda ne oldu amına koyim. hangi fabrikayı açıldı? hangi ürettiğimiz ürün patladı da ihracat yaptık. ithalat ve ihracat dengelenmişmiş. Laf... ne satıyorsun da para giriyor ülkeye. borç borç borç.
zenginin istediği olsun. ses etmesin. yatırımını çeker aman. fakir ödesin vergisini. ödemezse alırız söke söke. siktirin gidin be!
şunu üreteyim de. ülkede istihdam olsun. halkın karnı doysun yok. kredilerle borçlarla geçinen bir halk olduk çıktık. eskiden bankerler vardı, karanlıkta tefeciler vardı. hala varlar. bütün ülke halkını hangi pezevenkin oğlunun yönettiği belli olmayan para sıçan kurumlara bağladınız. sonra büyüdük, şöyle büyüdük.
cebimizde 1000 lira yok iken 2.500 tl lik iphone 5s aldık. müstehaktır bize bu kriz. belki teğet meğet geçmez de hepiniz görürsünüz açın halini.
AKP yandaşlarının her zamanki gibi saçmaladığı olası kriz.
2001 krizinin askerle 28 şubatla falan ilgisi yoktur götünüzden element uydurmayın. 2001 krizinin en büyük nedeni siyasetin kendi çıkarları uğruna ekonomiyi şekillendirme çabasının bir sonucudur. O yüzdendir ki kriz sonrasında yapılan ilk iş Merkez Bankası'nın bağımsızlığını sağlamak, bankanın kendi kararlarını siyasi menfaatlerden ve siyasetçilerden bağımsız şekilde ekonomik şart ve durumlara göre almasını güvence altına almak olmuştur. O krizden dört ayak üstüne düşerek çıktıysak, siyaset dışı tüm kurumların iyi kötü özerk bir yapıya kavuşturulup sağlam bir altyapının oluşturulması sayesinde oldu.
Sonrasındaki on iki yılda bu sağlam altyapı adım adım kemirildi, yıkıldı çarpıldı mahvedildi, en son RTE'nin Merkez Bankası'na resmen şunu yapacaksın diye dikte etmesiyle tavana çıktı. Aynı 2001 krizi dönemi öncesi. 1994'te de Tansu Çiller de tutturmuştu faizler yükselmeyecek diye Merkez Bankasını topa tutmuştu gördük günümüzü.
Ne kadar vasıfsızsınız ki Türkiye'de ne oldu bittiyse 28 Şubat'a bağlama propagandası yapıyorsunuz. Dediğiniz bankaların soygunu da sebep değil sonuçtur. Siyasetin ekonomiye bulaşmasının sonucunda banka sahipleri de buldukları hortumlama fırsatlarını değerlendirdi. Onlar yapmasa a firması yapacaktı.
Şimdi bankalar belki bu konumda değil ama bu sefer inşaat firmaları var 1 koyup 10 kazanan, elli liralık uyduruk evleri bin liraya satan, devletle iyi ilişkileri neticesinde usulsüz dolaplarla ihaleleri kapan. Hadi bakalım bunu da 28 şubata bağlayan allahın dingilleri.
Patlama ihtimali, patlamama ihtimalinden kat be kat yüksek olan ekonomik kriz.
Paranın uluslararası piyasadaki döngüsü, genel olarak 7 senede bir çemberini tamamlar. Bu deyimi aslında anlamayanlar için şöyle açabiliriz: Ekonomiyi rehavet içinde hissettiren olgu, tahmin edilebileceği üzere paradır. Eğer bugün, 1 milyar dolar nakit paranız olsaydı, yatırımı genel olarak durağan seyreden, düşük faiz olanağı sunan bir ekonomiye mi aktarmak isterdiniz, yoksa zıplama ihtimali bir hayli fazla olan bir ekonomiye mi? Cevap, her akıllı insanın anlayacağı şekilde zıplama ihtimali fazla olan ekonomidir. Büyük şirketler de, aklın yolu bir olduğundan olsa gerek, parayı genelde zıplayan ekonomilere yatırım aracı olarak kullanır. DIşardan gelen bu para, ülke içinde bir akşam meltemi estirir. Antalya'da dükkan işlettiğinizi düşünün, en çok yaz aylarında kazanıyor olmanız ve kendinizi bu aylarda refah içinde hissetmeniz olasıdır, zira dışardan gelen sıcak para sizi yaz aylarında tutar. Konuya dönecek olursak, şirketler, ekonominizin sonbaharını tahmin etmekte ustadır. Artık yatırım için harcanan parayı, daha sağlam yerlere almanızın zamanı gelmiştir. işte, paranın gelişmekte olan ülkelerden gelişen ülkelere geçtiği bu döngü, üç aşağı beş yukarı 7 sene süren bir zaman diliminde kendini tamamlar. Örneklere bakıldığı zaman 2008-2001-1994 krizlerini görürüz, ki çıkmadan önceki durum da neredeyse şu anki durumumuz ile aynıdır.
2001 yılında, Kemal Derviş ve ekibinin uygulamaya koyduğu, IMF stratejili özelleştirme planları ve senelerce başıboşluktan milletin boğazına yapışan bankaların dizginlenmesi, yatırım akışını ülkemize çevirdiği gibi kara düzeni de bir nebze olsa durdurdu. Tam bunun üzerine gelen seçimlerle halk, geçmiş yıllarda çektiği ekonomik sıkıntının intikamını alırcasına; MHP, DSP ve Fazilet partisini (ki kendileri bu seçime Saadet olarak girmiştir) baraj altında bıraktı. Yükselen iki partiden CHP ana muhalefet konumunda yer aldı. Halkın liberal muhafazakar çizgisini beğendiği, yüksek oy almasına rağmen baraj altında kalan partiler sayesinde meclisi domine eden, fikri tanınmasına rağmen isimleri tanınmayan bir parti ise iktidar konumundaydı: Adalet ve Kalkınma partisi. 2008 yılına kadar, Derviş'in doğru hamlelerini bozmadan devam eden parti, özelleştirmelerden gelen sıcak para ile yakaladığı ılık rüzgarı da arkasına alarak, gün be gün daha da güçlendi. Her ne kadar 2008 yılında gelen artçı ekonomik krizle birlikte ufak sallantılar yaşansa da, parti iktidarını bugüne kadar korudu. O günden bu güne sürekli olarak gündeme gelen yolsuzluk iddiaları (ki şu an cemaat ile yaşanan savaş, haksız kazançların ortaya çıkarılmasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum) , tek adambazlı ekonomik yönetim, üretim değil tüketim üzerinden işleyen ekonomik parametreler durumu bu noktaya getirdi.
Sözün özü, şahsi kanaatime göre, bir ekonomik kriz sonrası, yeni yüzü sayesinde halkın çıkış kapısı olarak gördüğü adalet ve kalkınma partisi; geçen yıllardaki ekonomik refahı bu sefer sağlayamadığından ötürü yavaşça erimeye başlamıştır. Bu seçimlerde yine iktidar partisi rolünü koruyacağınız düşünüyorum, zira halkın büyük çoğunluğu ortak damardan beslenen medya kanalı yüzünden ekonomi gündemine pek hakim değil. Bunu yandaş olarak addedilen internet sitelerinde girip görebilirsiniz (ki son baktığımda gazetelerde dolar düşme eğrisinde gösteriliyordu, her ne kadar artışta olsa da).
Yerlerinizi alın; asgari ücretle çalışandan Porsche'sinden selam veren kişiye kadar herkesten bir makas alacak ekonomik kriz kapıda.