yönetmenliğini stanley kubrick'in yaptığı 1986 çıkışlı film. başrollerinde keir dullea, gary lockwood, william sylvester ve douglas rain vardır. film, aynı isimli arthur c. clarke romanından uyarlanmıştır.
izleyeli üzerinden çok zaman geçmiş olmakla beraber, filmin sonunda o kocaman uzay gemisinin sadece gazdan oluşan jüpiter'in merkezine o kadar mürettebat ile neden son hızda dalış yaptığını anlayamamıştım, halen daha bilmiyorum cevabını. sonda verilmek istenen mesaj neydi, astronotlar "biz uzayda kafayı sıyırdık kendimizi jüpiter'in gazlarında boğacağız huleynn" gibisinden bir düşünceyle intiharı mı seçmişti, ne olmuştu, neden bu gezegenin dibine dibine uçuyorlardı çözememiştim. bilen, anlayan varsa anlatsın sevaptır. bak o kadar yıl diyorum, gözüm açık giderim*.
kubrick'in beyond the infinite bölümünü çekerken parasız kalıp filmin sonunu ekran koruyucu veya winamp visualizasyonu ile bağladığından şüphelendiğim film.
hiç kıvırmadan belirtmek gerekirse, beğenmediğim ve yarısını uyuklayarak geçirdiğim film. filmin çok orijinal bir hikayesi varmış, kubrickin anlatımı çok başarılıymış, maymunun fırlattığı kemikten uzay mekiğine geçiş sahnesi sinema tarihinde dönüm noktasıymış, kubrick film boyunca pek çok kez simetrik görüntülere yer vermişmiş vs. anlamam ben. uyukladığım filme nasıl güzel derim lan?
hiç boşuna "düşünmeden eğlenmek" falan filan zırvalığına girmeyin arkadaşım. a clockwork orange'ı da seyrettim. bir an olsun gözümü ekrandan ayıramadım. eyes wide open'ı da izledim. aynı şekilde. beğenmeyene laf etmem ama ben gayet de keyif aldım bu filmlerden. ama dakikalarca siyah ekrana bakıp müzik dinlemek, dakikalarca bir uzay mekiğinin gidişini seyretmek nedir Allasen? yoksa biz de anladık maymun-insanın ilk aleti bulmasıyla hızlanan evrim sürecinin (ki orada da siyah lahit baş etken oluyor) aletin evrimleşmesine kadar ilerlediğini, dünyada evrimin zirvesinde olan insanın, uzayda halen iki ayak üzerinde zor duran bir tür maymun olduğunu, ama buna rağmen cesareti sayesinde (tıpkı maymun-insanda olduğu gibi) kendinden daha üstün olan bir makineyi alt ettiğini falan. biz de bir takım çıkarımlar yaptık yani. filmi izleyip de bunları yapamayanlar kendilerini suçlamasınlar. iki dakikada anlatılabilecek bir şeyi, yarım saate yayarsan elbette anlamaz insanlar ne anlatmaya çalıştığını.
filmin 1968de çekilmiş olması, kubrickin bir yönetmen olarak başarısını ve hayal gücünü gösteriyor. ona itirazım yok. filmin felsefi bir derinliği de var. ona da sözüm yok. ama yine de işin bir de kişinin beğenisine kalan kısmı var. dedim ya, ben bir filmde uyukluyorsam, o filmi beğenmemişimdir. ayrıca şu "adam orada neler neler anlatıyor da sen öküz gibi uyuyorsun. git sen akasya durağı izle" kafasını bir çözemedim gitti. aga adam çok orijinal bir hikaye anlatıyor olabilir, bunu da çok orijinal bir takım sinema teknikleriyle yapmış olabilir. ama gel gör ki bana güzel gelecek bir şekilde anlatamamış. gereksiz derecede durağan sahnelerle uykumu getirmiş, ben de doğal olarak sıkılmışım. sen sıkılmamışsan bu senin beğenilerinle ilgilidir.
ama ben pek çok kişide "madem bu kült bir film, o zaman ben bunu sevmeliyim" kasıntısı olduğunu düşünüyorum. kasma kardeşim kendini. sevdiysen sevdin, sevmediysen sevmedin. bilmem kaç milyon kişi recep ivedik'e gidip kahkahalar atar, ama ne hikmetse hiç kimse sevmez o filmi. aynı kasıntı işte. daha geçen gün de düğün derneğe gittim. yalan yok, büyük beklentilerle gittim çünkü cemcir-kural-cengiz ekibinin yer aldığı her projeyi severek seyretmiştim şimdiye kadar. bunda da öyle bir şey bekliyordum. ne oldu peki? arkamda oturan üç beş kişi iç anadolu şivesini hayatlarında hiç duymamış olacaklar ki, her "eğlenecook, yapacook, edecook" denilişinde avazları çıktığınca kahkaha attılar. hatta cemcirin "ben tokata gideyim, orada akrabalarım var" dediği sahnede birisi kahkaha atıp "bak kendi memleketi ya, ondan gönderme yapıyo. çok zeki adamlar yhaa eki eki" deyince çıkıp gidesim geldi ama sabrettim. beğenmediysen beğenmedin aga, nedir bu kasıntı?
neyse filme dönersek eğer, imdbde aldığı puanı hak eden bir film olabilir. yani düşününce, sırf o dönemde bu kadar başarılı bir 2001 filmi çekmek bile bu puanı hak ediyor aslında. ama herkesin beğenebileceği bir film değil. aşırı durağan ve hikayesiyle değil de görselleriyle ve müziğiyle ilgisini cezbetmeye çalışıyor insanların. eğer siz de benim gibi, filmde görselden çok hikayeye ve o hikayenin anlatımına değer veriyorsanız eğer, iki sahnede bir durdurup "uff simetriye bak beaa, adam yapmış abi" demiyorsanız; o zaman filmin yarısını uyuyarak geçirmeniz gayet de mümkün olabilir.
net söyleyeyim adam akıllı bir şey anlamadım. var bir kaç anektod, sezgisel bişiler falan ama. tek olay çekildiği yılı baz aldığınızda çağın ötesine geçmesi ki günümüzde bu biraz paradoksa dönüşmüyor değil.
izlenebilecek en sıkıcı filmdir. Ulan ilk 25 dakika tek kelime dahi diyalog yok lan filmde! Her şey çok ağır çekilmiş, yarım saatte uzay aracının Yörüngeye oturmasını çekmiş adam.
Felsefi açıdan öyledir değildir bilemem ama bundan çok daha iyi bilimkurgu filmleri mevcut. Ha yılına göre
Olağanüstü başarılı tabi ki filmi izlemeye değer yapan da bu.
Ya kubrick babuş allah aşkına niye bu kadar kastın be mübarek. anlatmak istediğini düzgün akıcı bir şekilde anlat çekil kenara otur keyfine bak. ne o insanı geren müzikler koyup sesini arttırıp azaltmalar falan. amaç ne yarraam. bekliyorum bir şey olacak bir şey patlayacak diye geriliyorum sonra o artan müzik yavaşlıyo ve azalıyo. ne bu şimdi tarak kafalı çok sinirlendim yeminediyorum.
Görsel olarak iyi eyvallah. uzay mekikleri, uzayda yenilen yemekler falan tamam onlara da eyvallah güzel ufuk açıyosun vay be diyosun iyiymiş diyosun da saçma sapan 20 dk boş müzik dinletmelerin nedir? yarak gibi bi mekiğin ay yüzeyine 20 dk inişini ne izletiyosun sen bize. indir gitsin amk 20 dk da değil de 10 dk da indir ne abartıyosun.
Filmin sonu nedir ne anlatmaya çalışıyosun bi bok anlamadım. ilk aleti kullandık kendi aletlerimizi ürettik. o kadar ilerlettik ki artık bize rakip oldular (HAL). Bu arada o taş da tüm bunlar olurken hep bizimleydi değişmedi evrilmedi. buraya kadar tamam eyvallah. ama o sonda saçma sapan gereksiz yere gerginlik yaratan sahneler, o beyaz oda, yemek yeme faslı,bi astronot oluyo bi odada yemek yiyen adam oluyo bi yatakta yatan yaşlı adam oluyo taş geliyo ne bunlar amk ne anlatıyon. sonra o yaşlı adama taştan bakınca embriyo gibi görünüyo. Dünyanın yanında kocaman bi embriyo oluyo. sikeyim filmini
film çekilmiş 1968 yılında, ben izledim 2015 yılının bir temmuz gününde. çok film izlerim ama ancak fırsat oldu, kusura bakma kubrick hocam. iki küsür saatlik yorucu bir maratonun, uzay boşluğunda akıp giden sessiz uzun sekansların ardından hakkında denebilecek çok şey var ama önce bir dinlenip, mümkünse 3-5 sigara içmek lazım bünyenin kendine gelmesi için. sırf entel görünmek adına abi adam aşmış taşmış vs gibi muhabbetlere girmeyeceğim zira, bu filmi 10 kişiye izletsen rahat 7'si bu ne amk! hayatımda izlediğim en bayık film der, geri kalan 3 kişiden biri anlamadığı halde aptal gibi görünmemek için manyak filmdi yahu herifler yapmış kardeşim moduna girer, geriye kalan 2 kişiden biri sanki birşeyler anladım ama ne ulan ne? diye düşünürken kendini bulur, geriye kalan o son kişi gerçekten filmin mesajını almıştır zira benden daha zekidir.
onu bunu geçelim de hacı, hakikaten 1968 yılında bu nasıl bir öngörü lan, uzay teknolojilerine ve geleceğe dair, özellikle yapay zeka konusuna dair. bazı sahnelerde sıkılmış ve hadi bitsin anasını satayım dememiş olmama rağmen bu ileri görüşlülüğe saygı duydum ve şapkamı çıkarıyorum, yani bir şapkam olsaydı çıkarırdım.
filmi izledikten sonra taşların yerine oturması adına, aşağıda yer alan linkteki 4 aşamalı flash videoyu izlemek şart, en azından benim gibi sondan ikinci kategoriye giriyorsanız.
Bugün gene hakkında konuşurken bir arkadaştan sonunun nasıl olduğunun anlaşılmadığı yorumunu aldım. Bu film orjinali 1001,2001,3001 olan bir kitap serisinin ikinci kitabını konu olan bir sinema filmidir. Yani hikayenin sonu değildir.
üç sene önce onbeş saatlik bi uykudan uyanıp izlemeye kalkmıştım bunu ben. ilk yarım saat geçmeden tekrar uyumuşum. bi tür eziyettir bu film. yarım saat kendi başına zıplayan maymunları izlersiniz de entel olmaya çalışan ergenlerden bir tanesi çıkıp aga biz ne yapıyoruz demez.
yakın zamanda kitabını okuyacağım güzel filmdir. uzaya ortamı konusunda tecrübelerimizin kısıtlı olmasına rağmen fazlasıyla gerçekçi ve bugün bile zevkle izlenen bir filmdir. efektleri yılının çok çok üstündedir. müzikleri, uzay ortamındayken sessiz modlara geçilmesi filmin hem biçim hem içerik bakımından kalitesini yansıtır.
Bir kaval kemiğinin başlattığı medeniyeti(!) anlatan kubrick eseri.
yatarken izlenmemesi gereken filmlerin başını çeker, uyuya kalma ihtimaliniz yüksekdir.
açıkçası fazla abartılmış bir film olduğunu düşünmekteyim. felsefi fikirleri ya da klasik müziklerinin oldukça iyi olduğunu kabul ediyorum, johann strauss blue danubesi zaten çok iyi müziktir ama ne kadar iyi olursa olsun on dakika boyunca gökte salınan bir uzay mekiği eşliğinde verilince ister istemez sıkıyor insanı. ayrıca film genel olarak çok yavaş ilerlemekte, full metal jackettaki hızı istemiyorum zaten ama solaristen daha yavaş olmasını da istemezdim. açıkçası filmin en eğlenceli kısmı maymunların kendi içindeki çekişmeleriydi. elbette izlenmeli ama bir filmi sadece verdiği fikirler için izleyeceksem ve filmi izlerken sıkılacaksam bergman ya da tarkovski filmlerini tercih ederim.
indirdim , bekliyorum . izlemeye de açık söyleyeyim pek bir taraflarım yemiyor . Bu filmi anlayacak kadar entelektüel birikim sağladığımı sanmıyorum zira .
bilimkurgu sinemasına sınıf atlatan, 1968 yapımı stanley kubrick başyapıtı. kubric kullandığı "match cut" ve "jump cut" gibi o tarihte henüz adı duyulmamış teknikler kullanmıştır.