bugün
- vahdettin'e hain diyenleri susturacak tarihi belge13
- nazar değdi sözlük12
- temizlik hastası eşle sevişme öncesi diyaloglar9
- çabuk vazgeçen insan8
- crop giyen erkek10
- sözlük kızından gelin olmaz22
- hamas bir terör örgütüdür23
- fatih terim'in yuhalanması9
- sürekli milletin entrylerini eleştiren tip8
- vatandaşlık farkı alan otel25
- icardi190529
- güne bir şarkı bırak10
- 1 m dolara bu bebeğe sertçe tokat atar mısınız23
- uludağ sözlüğün bitmiş olması8
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi18
- icardi1905 silik olsun kampanyası20
- şehirler arası aşk yaşamak10
- true'nin porno arşivi kaç gb9
- suriyeliler suriye'ye dönsün12
- bir kadının yemek ısmarlaması15
- erkeğe ne hediye alınır34
- bir sözlük yazarını kaşır mısınız11
- futbolcu ismiyle nick almak11
- anın görüntüsü11
- sözlükte ateist gibi takılan yahudiler10
- aleyna tilki10
- herkes güncel fiyatını yazabilir mi9
- arkadaşlar sizden bir şey rica edebilir miyim22
- ağaç gövdesi gibi bacakları olan kadın14
- sözlük yazarlarının tatlıları8
- alınan en güzel iltifat14
- kızımın kiminle yatıp kalktığıyla ilgilenmezdim9
- cumaya gidenlerin çok azalması10
- bik bik'in balona binmesi34
- en yaşlı özelliğiniz9
- 170 boyunda olduğum için hep reddedildim23
- sabah aç karnına içilen bira13
- ideal duş alma sıklığı14
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması14
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız9
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım9
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı23
Hain Vahdettin Bir ingiliz Savaş Gemisiyle istanbul'dan Kaçıyor
17 Kasım 1922 tarihli resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi:
"Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaybolmuştur."
Bu telgrafın daha bir iki cümlesini 18 Kasım 1922 gününe ait Meclis tutanaklarından okumuşsunuzdur. Fakat telgrafın aslında, kayboluşun kimlerin aracılığıyla olduğu ihtimalinden ve kutsal emanetlerin nasıl korunduğundan ve başka konulardan söz eden bir alt tarafı da vardır.
Aynı günkü tutanakta okunmuş olan bir mektubun kopyasıyla, ona ekli -ajanslarla yayınlanmış- bir bildiri kopyasını da tekrar okuyalım:
Mektup Kopyası
"Bir kopyasını eklediğim resmi bildiride söylendiği gibi, Zatı Şahane kendisini ingiltere'nin koruması altına koyarak bir ingiliz savaş gemisiyle istanbul'dan ayrılmıştır.
17 Kasım 1922
imza: Harrington"
Ekli olan bildiri kopyası
"Resmen bildirilir ki, Zatı Şahane bugünkü durum çerçevesinde hürriyet ve hayatını tehlikede gördüğünden, bütün Müslümanların halifesi sıfatıyla ingiliz korumasını ve aynı zamanda istanbul'dan başka bir yere gönderilmesini istemiştir. Zatı Şahane'nin isteği bu sabah yerine getirilmiştir.
Türkiye'deki ingiliz kuvvetlerinin Başkomutanı General Sir Charles Harrington Zatı Şahane'yi almaya giderek, bir ingiliz savaş gemisine kadar kendisine eşlik etmiş ve Zatı Şahane gemide Akdeniz Filosu Genel Komutanı Amiral Sir de Brook tarafından karşılanmıştır. ingiltere Olağanüstü Komiser Vekili Sir Newill Henderson Zatı Şahane'yi gemide ziyaret ederek Kral V. George'a bildirilmek üzere arzularını sormuştur."
Asil Bir Milleti Yüz Kızartıcı
Bir Duruma Düşüren Sefil
Kamuoyunu gerçek durum ile karşı karşıya bırakmayı tercih ederim:
Büyük bir makamı, tantanalı bir unvanı, yanlış ve kötü bir veraset yoluyla elde edebilmiş bir sefilin, onuru çok yüksek, asil bir milleti, nasıl yüz kızartıcı bir duruma düşürebileceği, o zaman daha doğal bir biçimde anlaşılır.
Gerçekten de, her ne neden ve biçimde olursa olsun, Vahdettin gibi hürriyet ve hayatını milleti içinde tehlikede görebilecek kadar adi bir mahlukun, bir dakika dahi olsa, bir milletin başında bulunduğunu düşünmek ne hazindir!
Teşekküre değerdir ki, bu alçak, kendisine miras kalan Saltanat makamından millet tarafından düşürüldükten sonra, alçaklığını tamamlamış bulunuyor.
Türk milletinin bu erken davranışı elbette takdire layıktır.
Aciz, adi, duygu ve düşünceden yoksun bir mahluk, kabul eden herhangi bir yabancının korumasına girebilir. Fakat, böyle bir mahlukun bütün Müslümanların halifesi sıfatına sahip bulunduğunu ifade etmek elbette uygun değildir.
Böyle bir anlayışın doğru olabilmesi, her şeyden önce bütün Müslüman toplumların esir olmaları koşuluna bağlıdır.
Oysa, dünyadaki gerçek böyle midir?
Biz Türkler, bütün tarih boyunca hürriyet ve bağımsızlığa örnek olmuş bir milletiz!
Kıymetsiz hayatlarını iki buçuk gün daha fazla, sefilce sürükleyebilmek için her türlü aşağılığı kabul eden halifeler oyununu da sahneden kaldırabildiğimizi gösterdik.
Bu suretle devletlerin, milletlerin birbirleriyle ilişkilerinde kişilerin, özellikle ait olduğu devlet ve milletin zararına da olsa kişisel durum ve hayatlarından başka bir şey düşünemeyecek pespayelerin, önemli olamayacağı yolunda bilinen gerçeği yeniden doğruladık.
Milletlerin ilişkilerinde mankenlerden yararlanma sistemine önem verme devrine son vermek, uygar dünyanın samimi dileği olmalıdır!
17 Kasım 1922 tarihli resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi:
"Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaybolmuştur."
Bu telgrafın daha bir iki cümlesini 18 Kasım 1922 gününe ait Meclis tutanaklarından okumuşsunuzdur. Fakat telgrafın aslında, kayboluşun kimlerin aracılığıyla olduğu ihtimalinden ve kutsal emanetlerin nasıl korunduğundan ve başka konulardan söz eden bir alt tarafı da vardır.
Aynı günkü tutanakta okunmuş olan bir mektubun kopyasıyla, ona ekli -ajanslarla yayınlanmış- bir bildiri kopyasını da tekrar okuyalım:
Mektup Kopyası
"Bir kopyasını eklediğim resmi bildiride söylendiği gibi, Zatı Şahane kendisini ingiltere'nin koruması altına koyarak bir ingiliz savaş gemisiyle istanbul'dan ayrılmıştır.
17 Kasım 1922
imza: Harrington"
Ekli olan bildiri kopyası
"Resmen bildirilir ki, Zatı Şahane bugünkü durum çerçevesinde hürriyet ve hayatını tehlikede gördüğünden, bütün Müslümanların halifesi sıfatıyla ingiliz korumasını ve aynı zamanda istanbul'dan başka bir yere gönderilmesini istemiştir. Zatı Şahane'nin isteği bu sabah yerine getirilmiştir.
Türkiye'deki ingiliz kuvvetlerinin Başkomutanı General Sir Charles Harrington Zatı Şahane'yi almaya giderek, bir ingiliz savaş gemisine kadar kendisine eşlik etmiş ve Zatı Şahane gemide Akdeniz Filosu Genel Komutanı Amiral Sir de Brook tarafından karşılanmıştır. ingiltere Olağanüstü Komiser Vekili Sir Newill Henderson Zatı Şahane'yi gemide ziyaret ederek Kral V. George'a bildirilmek üzere arzularını sormuştur."
Asil Bir Milleti Yüz Kızartıcı
Bir Duruma Düşüren Sefil
Kamuoyunu gerçek durum ile karşı karşıya bırakmayı tercih ederim:
Büyük bir makamı, tantanalı bir unvanı, yanlış ve kötü bir veraset yoluyla elde edebilmiş bir sefilin, onuru çok yüksek, asil bir milleti, nasıl yüz kızartıcı bir duruma düşürebileceği, o zaman daha doğal bir biçimde anlaşılır.
Gerçekten de, her ne neden ve biçimde olursa olsun, Vahdettin gibi hürriyet ve hayatını milleti içinde tehlikede görebilecek kadar adi bir mahlukun, bir dakika dahi olsa, bir milletin başında bulunduğunu düşünmek ne hazindir!
Teşekküre değerdir ki, bu alçak, kendisine miras kalan Saltanat makamından millet tarafından düşürüldükten sonra, alçaklığını tamamlamış bulunuyor.
Türk milletinin bu erken davranışı elbette takdire layıktır.
Aciz, adi, duygu ve düşünceden yoksun bir mahluk, kabul eden herhangi bir yabancının korumasına girebilir. Fakat, böyle bir mahlukun bütün Müslümanların halifesi sıfatına sahip bulunduğunu ifade etmek elbette uygun değildir.
Böyle bir anlayışın doğru olabilmesi, her şeyden önce bütün Müslüman toplumların esir olmaları koşuluna bağlıdır.
Oysa, dünyadaki gerçek böyle midir?
Biz Türkler, bütün tarih boyunca hürriyet ve bağımsızlığa örnek olmuş bir milletiz!
Kıymetsiz hayatlarını iki buçuk gün daha fazla, sefilce sürükleyebilmek için her türlü aşağılığı kabul eden halifeler oyununu da sahneden kaldırabildiğimizi gösterdik.
Bu suretle devletlerin, milletlerin birbirleriyle ilişkilerinde kişilerin, özellikle ait olduğu devlet ve milletin zararına da olsa kişisel durum ve hayatlarından başka bir şey düşünemeyecek pespayelerin, önemli olamayacağı yolunda bilinen gerçeği yeniden doğruladık.
Milletlerin ilişkilerinde mankenlerden yararlanma sistemine önem verme devrine son vermek, uygar dünyanın samimi dileği olmalıdır!
Haindi değildi tartışmayacağım; ama mahalle yanarken saçını tarayan meslek erbaplarının yaptığına benzer bir şey yaparak, gencecik kızla evlenmesi ilginç değil mi? Tek derdin bu muydu dürzü, demezler mi adama? Bizim milletimiz hakikaten cok tuhaf. Bu herifi korumak için nasıl bir sebep buluyor ve Atatürk'e saydırmak için nasıl kıvranıp duruyorlar. Tarih yalan söylemez. 1000 yıl da geçse ingiliz gemisiyle kaçan birinden kahraman, vatanı kurtarandan da hain çıkaramazsınız. Sizdeki beyni kaza taksalar kendini ot sanır; koyuna taksalar Akapeliliğinden utanır.
Panathinaikos'un 1-0 kaybettiği son Aris maçı sonrası, stadda kalan 2000 civarı taraftarın gerçekleştirdiği eylemdir.
istifası taraftarlarca şimdiden istenmektedir.
Futbolla çok ilgim olmasa da; bu haber hem dikkatimi çekmiş hem de üzmemiştir.
istifası taraftarlarca şimdiden istenmektedir.
Futbolla çok ilgim olmasa da; bu haber hem dikkatimi çekmiş hem de üzmemiştir.
Ailesine, kendisi aracılığıyla: "bir daha çocuk yapmaması" konusunda ricada bulunduğum tiptir.
Bu rica konusunda sözlükteki neredeyse herkesin aynı düşündüğünü görmekte şaşırtmadı, herkes bu ricanın sebebini biliyor demektir.
(bkz: yokluğu varlığından daha iyi olan oluşumlar)
Bu rica konusunda sözlükteki neredeyse herkesin aynı düşündüğünü görmekte şaşırtmadı, herkes bu ricanın sebebini biliyor demektir.
(bkz: yokluğu varlığından daha iyi olan oluşumlar)
patronumun yaptığı eylem. neymiş efendim müşteriler ayağa bakıyormuş.
ne o sen hayırdır? benim ayağıma bakmıyor mu aynı müşteriler? sana o müşterileri getiren kim? ben.
ulan ocak ayında %33 zam yaptın, asgari ücrete geleni olduğu gibi uygulasan maaşım 5 bin lira fark edecekti. sen ise şimdi benim 6 aylık maaş farkımı bir ayakkabıya gömüyorsun.
çok da yorum yapmak ve ağır konuşmak istemiyorum, başıma bir şey gelmesin.
ne o sen hayırdır? benim ayağıma bakmıyor mu aynı müşteriler? sana o müşterileri getiren kim? ben.
ulan ocak ayında %33 zam yaptın, asgari ücrete geleni olduğu gibi uygulasan maaşım 5 bin lira fark edecekti. sen ise şimdi benim 6 aylık maaş farkımı bir ayakkabıya gömüyorsun.
çok da yorum yapmak ve ağır konuşmak istemiyorum, başıma bir şey gelmesin.
Başlık açmaktan ziyade adam gibi başlık açmak. Sözlükçüler onu beceremiyo. Cahil sözlükte takılanlar.
Bitme o...bilgisizlik. ve ilgisizlik. Yok, hiçbi ilgileri bi hobileri bi özellikleri yok...
Sözlükçülerin aptallığını anket başlıklardan anlarsın. Bu sözlükte sol frame doluyken bile bi tane içeriği anket olmayan başlık olmuyo.
Bu, sözlükçülerin kafanın içindeki baltayı nasıl taşa vurduklarını gösteriyo.
Bitme o...bilgisizlik. ve ilgisizlik. Yok, hiçbi ilgileri bi hobileri bi özellikleri yok...
Sözlükçülerin aptallığını anket başlıklardan anlarsın. Bu sözlükte sol frame doluyken bile bi tane içeriği anket olmayan başlık olmuyo.
Bu, sözlükçülerin kafanın içindeki baltayı nasıl taşa vurduklarını gösteriyo.
Tek istediğim yanından ayrılmamak; diğer her şey zerresine kadar senin olsun demek istiyorum. Ama gururum yakama yapışıp, kendini alçaltma diyor.
1- dubai
2- miami
3- hong kong
4- los angeles
5- paris
6- strasbourg
7- st petersburg
8- istanbul
9- berlin
10- amsterdam
11- chicago
12- kopenhag
13- prag
14- floransa
15- bordeaux
16- milano
17- vienne
18- atina
19- prag
20- barcelona
yedek 5
- roma
- venedik
- antalya
- brugge
- madrid.
2- miami
3- hong kong
4- los angeles
5- paris
6- strasbourg
7- st petersburg
8- istanbul
9- berlin
10- amsterdam
11- chicago
12- kopenhag
13- prag
14- floransa
15- bordeaux
16- milano
17- vienne
18- atina
19- prag
20- barcelona
yedek 5
- roma
- venedik
- antalya
- brugge
- madrid.
aslında kelimeden değil de o kelimeyi söyleyen yüzünden o kelimeden nefret ediyoruz (ya da ediyorum, şahsen kendi açımdan) örnekleyelim de anlaşılsın; din inancı olan biri olarak siyasetçilerin veya alışveriş sırasında mal-hizmet satan-veren kişinin kalkıp "allah" demesi...
ırkçı bile diyebileceğiniz aidiyet duygusu yaşayan biri olarak yine üstte örnekte verilen davranışı sergileyen birinin (siyasetçi, satıcı, esna vs) kalkıp vatan millet bayrak edebiyatı yapması...
din açısından fundamental inancı olan ve ırkçı olacak kadar aidiyet duygusu olan (türk olmak, türkiye cumhuriyeti vatandaşı) biri olarak bu insanların ağzından allah vatan millet bayrak sözlerini duyduğumda içimde nefret uyanıyor.
ya kardeşim, benim zaten bir allah'ım var, din inancım var.
benim zaten bir ülkem, bir bayrağım, bir kimliğim var.
ne yani, bana bir allah yetmiyor da senden bana allah ver mi diyorum, bana bir ülke bir bayrak bir kimlik yetmiyor da bana ülke bayrak kimlik mi ver diyorum da beni geri zekalı yerine koyup bana allah, vatan, millet, bayrak satmaya kalkıyorsun?
bir siyasetçi olarak senden istediğim bir malı bir hizmeti bana dünya standartlarında sun. bu mala hizmete ulaşmam, almam için ve yaşam kalitemi artırmak için çalış.
ya da pazarda limon satarken, mağazada ayakkabı satarken bana allah kitap vatan millet ayağı yapma. benim ihtiyacım allah din iman vatan millet değil, hesaplı kaliteli limon veya ayakkabı.
en çok kızdığım da bu din vatan millet bezirganlarına laf söyleyince dinsiz vatansız ülke düşmanı diyorlar. kimse demiyor ki adam çürük limonu, kalitesiz ayakkabıyı satmaya kalkıyor, yaptığı utanmazlığı da din ile millet ile kapatıyor, insanları kandırıyor demiyor.
diyeceğim...
burada nefret edilen kelime değil de bu kelimeyi söyleyen kişidir. kişiye duyulan nefretin resmedilmesidir nefret edilen kelime.
oysa aynı kelimeyi değer verdiğiniz, sevdiğiniz, sayı duyduğunuz birinden olsa bu kelime bu kadar irrite gelmez.
ırkçı bile diyebileceğiniz aidiyet duygusu yaşayan biri olarak yine üstte örnekte verilen davranışı sergileyen birinin (siyasetçi, satıcı, esna vs) kalkıp vatan millet bayrak edebiyatı yapması...
din açısından fundamental inancı olan ve ırkçı olacak kadar aidiyet duygusu olan (türk olmak, türkiye cumhuriyeti vatandaşı) biri olarak bu insanların ağzından allah vatan millet bayrak sözlerini duyduğumda içimde nefret uyanıyor.
ya kardeşim, benim zaten bir allah'ım var, din inancım var.
benim zaten bir ülkem, bir bayrağım, bir kimliğim var.
ne yani, bana bir allah yetmiyor da senden bana allah ver mi diyorum, bana bir ülke bir bayrak bir kimlik yetmiyor da bana ülke bayrak kimlik mi ver diyorum da beni geri zekalı yerine koyup bana allah, vatan, millet, bayrak satmaya kalkıyorsun?
bir siyasetçi olarak senden istediğim bir malı bir hizmeti bana dünya standartlarında sun. bu mala hizmete ulaşmam, almam için ve yaşam kalitemi artırmak için çalış.
ya da pazarda limon satarken, mağazada ayakkabı satarken bana allah kitap vatan millet ayağı yapma. benim ihtiyacım allah din iman vatan millet değil, hesaplı kaliteli limon veya ayakkabı.
en çok kızdığım da bu din vatan millet bezirganlarına laf söyleyince dinsiz vatansız ülke düşmanı diyorlar. kimse demiyor ki adam çürük limonu, kalitesiz ayakkabıyı satmaya kalkıyor, yaptığı utanmazlığı da din ile millet ile kapatıyor, insanları kandırıyor demiyor.
diyeceğim...
burada nefret edilen kelime değil de bu kelimeyi söyleyen kişidir. kişiye duyulan nefretin resmedilmesidir nefret edilen kelime.
oysa aynı kelimeyi değer verdiğiniz, sevdiğiniz, sayı duyduğunuz birinden olsa bu kelime bu kadar irrite gelmez.
:)
hayatımda 2 defa yaptıgım eylem.
-ben simdi 1,5 senelik uzun iliskiden cıkmıstım. cok huzunlu prensestim. o zaman 21 yasındaydım. paris te yasıyordum. ayrıldıgım cocuk uzun boylu, beyaz tenli, kızıl, cilli bir yakısıklıydı. velhasılı paris te bir barda yeni ayrıldıgımız ve benim cok agır depresyonda oldugum donem gene kızıl, 1.85 boy, beyaz tenli, cilli bir yakısıklı beni kesmeye basladı. ben de ona baktım. yanıma geldi. almanmıs. muhendismis. birkac haftalıgına gelmis paris e. o donem 2 hafta boyunca birkac kere gorustuk.
tam leman sam ın dedigi gibi, dun gece hic tanımadıgım bir erkege sırf sana benziyor diye merhaba dedim.
-ikinci sefer paris te bastille de bir bardayım. yas 22. salsa, antillaises filan calıyor. velhasılı dunyanın en guzel zenci yaksıklısı beni dansa kaldırdı. 1.90 boy, adonis, guzel popo, zeytin karası gozler, hokka burun, kofte dudak. bir zenci ne kadar yakısıklı olabilirse o kadar yakısıklı. butun aksam ayrılmadan dans ettik. mimarlıkta okuyormus. cep harclıgı icin mankenlik yapıyormus. sonra dısarda birkac hafta kahve ictik. ardından birkac ay sevgili olduk. 3-4 ay filan surdu sevgililigimiz.
ihih.
herkes bana sıkıcı, kuralcı, monoton bir hatunsun diyor.
degilim aslında:)
yasın olgunlugu var sadece.
hayatımda 2 defa yaptıgım eylem.
-ben simdi 1,5 senelik uzun iliskiden cıkmıstım. cok huzunlu prensestim. o zaman 21 yasındaydım. paris te yasıyordum. ayrıldıgım cocuk uzun boylu, beyaz tenli, kızıl, cilli bir yakısıklıydı. velhasılı paris te bir barda yeni ayrıldıgımız ve benim cok agır depresyonda oldugum donem gene kızıl, 1.85 boy, beyaz tenli, cilli bir yakısıklı beni kesmeye basladı. ben de ona baktım. yanıma geldi. almanmıs. muhendismis. birkac haftalıgına gelmis paris e. o donem 2 hafta boyunca birkac kere gorustuk.
tam leman sam ın dedigi gibi, dun gece hic tanımadıgım bir erkege sırf sana benziyor diye merhaba dedim.
-ikinci sefer paris te bastille de bir bardayım. yas 22. salsa, antillaises filan calıyor. velhasılı dunyanın en guzel zenci yaksıklısı beni dansa kaldırdı. 1.90 boy, adonis, guzel popo, zeytin karası gozler, hokka burun, kofte dudak. bir zenci ne kadar yakısıklı olabilirse o kadar yakısıklı. butun aksam ayrılmadan dans ettik. mimarlıkta okuyormus. cep harclıgı icin mankenlik yapıyormus. sonra dısarda birkac hafta kahve ictik. ardından birkac ay sevgili olduk. 3-4 ay filan surdu sevgililigimiz.
ihih.
herkes bana sıkıcı, kuralcı, monoton bir hatunsun diyor.
degilim aslında:)
yasın olgunlugu var sadece.
güncel Önemli Başlıklar