sevdiği entry'ler

ferditayfur

yalnız bu ağlayan ferdi değil yazar olan ferdi. sevdiğim bi kardeşim o da beni severdi.

(bkz: ille de woman olsun)

fernweh

Insanin daha önce hic bulunmadigi yere duydugu özlem anlamina gelen almanca kelime.

kendini kandırmaya çalışmak

bilirsin niye yaptığını,kabullenemediklerini kabullenmek için yaparsın ağır gelir bazı yükler,kaldıramadığın için yaparsın.en sonunda farkına varırsın istesen de istemesen de kandıramazsın kendini.çünkü sen herşeyin farkındasın.

yola çıktıklarını yolda bulduklarına satma

Bencil ,kıymet bilmemiş, nankör insanların yaptığı bir uygulama.
Bu durumda hep karşı tarafı suçlarlar ve bahanelerin arkasına sığınırlar; vicdan muhakemesinde iyi not almak adına.
Onların hep haklı nedenleri vardır.
Yolların, yılların üzerini çiğneyip ,bir eksiklik uğruna satabiliyorlarsa anıları ;zaten söyleyecek bir şey kalmamıştır artık.
Zaten onlar hep haklıdır.
Hiç yanlış yapmamışlardır.
Bırakın ve izleyin acıyarak ya da boş verin kendi çukurunda boğulsunlar ,
kendi düşen ağlamaz!
Belki de değer yılları da satmış olsalar, yolda buldukları uğruna.........
Artık kendin için bir şeyler yapmanın zamanı geldi uyan!
kendin için yaşamanın zamanı geldi kalk
artık kalk
yol uzun ,
sil baştan

,önümüz aydınlık olacak ,
seni mutlu edenlerle, isteyenlerle,kıymet bilenlerle yola devam...
Sana da bu son sözüm olsun ,
yinede yolun açık olsun.
bu da sana kalbimdeki son vedan olsun!

kullar affetmez

ama tüm günahlarına rağmen yaradandan af diler. affetmeyenin af dileme hakkı yoktur demişti üstad.
ve affetmek hatayı yapanın haklı olduğunu göstermez, o insandan beklentimizin büyük olduğunu gösterir.

yazarların yaşadığı hayat

“bu hayat beni otogarda ağlattı, yollarda ağlattı, sokakta ağlattı, boş bi parkın bankında ağlattı, kaldırıma çöküp ağlattı, uykudan uyandırıp ağlattı, uykuya yatırmayıp ağlattı, beni ağlanacak ne kadar çok şey varsa hepsine ağlattı lan hayat sana çok kırgınım.”

Bu tweeti başka bi hayatta ben atmış olabilirim..

günün sözü

kadınlar manipülasyon yapmak konusunda binlerce yıllık deneyime sahiptir.

yusuf ile züleyha

Anlatırlar ki; zeliha Yusuf'u zindana attırdığı vakit onun ayrılığıyla ardından yanıp yakılmaya başlamış. Hem kendisinden ayırmış, hem hasretini çeker olmuş. Bu yüzden zaman zaman zindanı ziyarete gider, sureta "hükümlüm kaçmış olmasın!" diye kontrol eder, ama içten hasret giderirmiş. Eğer Yusuf'u uyurken bulursa hücresinin önünde bekler, seyreder, uyanık bulursa azarlar, böylece yüzüne bakarmış.

Nihayet bir keresinde sesini de çok özlediğini fark etmiş ve bir köle çağırtıp "hemen şimdi, Yusuf'u yere yık, adamakıllı kamçıla! Öyle vur ki; ta uzaktan ah ettiğini duyayım. " Demiş. Köle emre itaate niyetlendiyse de Yusuf'un güzel yüzünü görünce kıyamamış. Hücrede bir post varmış, onu yere sermiş ve başlamış vurmaya. Kölenin her kamçısında Yusuf mahsustan feryat etmekte , çığlık atmaktaymış. Zeliha ise bağırmaya devamda:

"daha hızlı vur, adamakıllı vur!"
Nihayet köle Yusuf'a yalvarmış:
" a güneş yüzlü, zeliha gelir de sırtında kamçı izi göremezse şüphesiz beni öldürür. Omzunu aç, dişini sık, bir kerecik olsun kamçıya dayan! "
Yusuf elbisesini sıyırmış, köle öyle bir vuruşla vurmuş ki Yusuf yere kapaklanmış. Zeliha, bu sefer Yusuf' un ah edişini duyar duymaz bağırmış:

"yeteeer!..." *

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

Günümüz ilişkilerinin berbat olması zoruma gidiyor.
Birisine dokunmayı amaç gütmeyi, onun hakkında kötü şeyler düşünmeyi, o kişiyi paylaşmayı ve daha birçok şeyi insanlar aşk sanıyor. Umut kırıcı. Midem bulanarak bakıyorum insanlara. Cıvık cıvık. Berbat. Tiksinç.

insanların bugün x, yarın y kişisiyle olması midemi allak bullak ediyor. Fikirlerim birbirine çarpışıyor. Ben bu zamanın insanı değilim sanırım. Gelemiyorum böyle şeylere.
Tuhaf.

Bu sefer tuhaf olan ben değilim ama.
insanlar tuhaf.

ben bu yazıyı sana yazdım

En büyük isyankar bizdik
Küçük odalara sıkışıp büyük hayaller kurardık
Bir leş yiyen gibi beslerdi bizi bu yalancı tarih
Kırgın olmak oldukça lüzumsuz bir cesaret verirdi
Oysa, hiç hafife alınacak bir şey degildi,
Hiç durmadan yola devam edenlerin, arkasina bakmadan gidenlerin cüreti
Aynanın aksinde ete kemiğe bürünmüş hissizliğimizden korkardık
Nedenimiz bile yoktu çoğu zaman
Zaten aramak bulmaya yetmezdi
Bulmak da hiç kaybetmemiş olmaya
Ehemmiyet vermezdik hoyratça, insanlara ve duygulara
Onlar sanata ve sanat eserlerine aitti
birinin yokluğuyla oluşan yarımı bir başkasının varlığıyla tamamlamaya çalışır, yarım kalanın güzelliğini de piç eder, bu kısır döngüye hiç durmadan devam ederdik
Ama bundan zerre pişmanlık duymazdık
Zaten dönmek hiç de asil bir eylem değildi
Çünkü en az bir kere gidilmişti
Bulana dek
Kendini.

herkes kendi ateşini başkasının cehenneminde sınar

belki de şudur;

düşünce ve eylemlerinden dolayı başka insanları acımasızca yargılayıp hüküm vermek çok kolaydır. iş kendimize geldiğinde ise daima yan çizeriz.

sana değer

Şu şarkıyı bir mekanda canlı müzikle birlikte bağıra bağıra söylemek istiyorum şu an.

Zateeeeeeennn aşklaaaaar hep yalan dolannnn

canın sağolsun

evettir, gülşenin en güzel parçalarından birisidir; flamenkoya goz kırpan düzenlemesiyle de, gönülleri - yaklasik 4 senelik bir parça olsa bile - hala fethetmektedir.

bu arada, dilimizin en güzide örneklerinden olsa da, kullanım açısından biraz da kaçıştır sanki, hakkınız olsa bile, karşınızdakinin tepkisini çekmemek, ya da alttan alıp, olayı uzatmamak için kullanırsınız. kimi zaman da iyi olmaktadır, ortamı yumuşatması açısından !

ben bu yazıyı sana yazdım

gün gelir de her şeyi unutsam bile bana ayrılmadan bir gün önce yaptığın it muamelesini, kalbimi paramparça edişini bir ömür unutmam.
benim sana bu kırgınlığım bin yıl daha sürer.

beni bu hayatta en çok sevdiğini düşündüğüm insan bile karşımda olsa,
ona bütün samimiyetimle ve sevgimle karşılık vermenin önünde bir fren olarak her zaman gömlek cebimde, kalbimin tam üstünde bu kırgınlık duracak.

dünyanın en nahif, en iyi insanı olduğunu bile hissetsem bu kırgınlık ona elbet vereceğim karşılıkta izler bırakacak.

her şeye rağmen; bütün sevgisine, temiz kalbine rağmen bir gün beni hayattaki en değersiz varlık gibi hissettirebileceği ihtimalini künye gibi boynumda taşıyacağım.

belki bir gün özlersin

türkçe şarkılarda geçen en efsane sözlerden birine sahip olan emre aydın şarkısı.

Belki bir gün özlersin
Başka adamlarla
Başka şehirlerde
Yürürken

Okuduğun ilk roman
Sevdiğin ilk adam
Yasal acılarından
Hatta yalnızlıktan

Belki dolar gözlerin
Başka adamlara
Başka şehirlerde
Belli etmezsin
Belki bir gün özlersin

Ve sil gözünün yalnızlıklarını
O an fısılda duvarlara adımı
Bin bıçak var sırtımda
Biniyle de adaşsın
Her biri hayran sana

Ve sil gözünün yalnızlıklarını
O an fısılda duvarlara adımı
Bin bıçak var sırtımda
Biniyle de adaşsın
Her biri hayran sana

Belki bir gün özlersin
Başka adamlarla
Başka şehirlerde
Yürürken

Seçtiğin bu hayat
Geçtiğin son adam
Yasal acılarından
Hatta yalnızlıktan

Sessiz harfler seçersin
Başka adamlara
Başka şehirlerde
Belli etmezsin
Belki bir gün özlersin

Ve sil gözünün yalnızlıklarını
O an fısılda duvarlara adımı
Bin bıçak var sırtımda
Biniyle de adaşsın
Her biri hayran sana

Ve sil gözünün yalnızlıklarını
O an fısılda duvarlara
Bin bıçak var sırtımda
Bimiyle de adaşsın
Her biri hayran sana.

http://www.youtube.com/watch?v=enDNaLJSGKY

cahit zarifoğlu

"Gerçek şu ki: otogarlar düğün salonlarından daha samimi sarılmalar görmüştür. Ve hastane duvarları da cami duvarlarından daha fazla inanan."

ACZ tutuyor...

terk edilmek

Biri sizi durduk yere saçma sebeple terk ettiyse ve bu da yetmezmiş gibi sizi suçlayıcı konuşup gittiyse bilin ki en adi suçlu odur. O yüzden de böyle mallara üzülmeyin kardeşim.

terk edilmek

bir fotograf karesiyle basladi her sey. bir fotograf karesi ile de nihayete ermek uzere. iki fotograf arasinda bes yildan fazla bir sure olsa da aslinda ayni dugun albumunde bulusabilirler rahatlikla. ilk fotograf hem bitis hem de baslangicti benim icin. ikincisi sadece bitis olacak sanirim. ve kacinilmaz bir sekilde, her seyi acimasizca sonlandiran ve yillar gectikce kotu hatiralari unutup guzellere tutunma gafletinden kurtulamayan beynimin luzumsuzlugu nedeni ile kendini kahreden yine ben olacagim.

ilk fotograf karesini gordugum gunden kac gun sonraydi hatirlamiyorum. kafam bir dunyayken onunla tanismistim. gece ile gunduz kadar farkliydik birbirimizden. benim tum enerjisizligimin aksine o hep hayat doluydu. benim tum ketumlugumun yaninda o okunmayi bekleyen acik bir kitap gibiydi. benim tum sevgisizligimin icinde onun tum dunyaya yetecek kadar sevgisi vardi. buydu aslinda bizi birbirimize ceken. ben sevgisiz kalmis bir sokak kedisi gibiydim, o da hemen vicdani titreyen, sevecen, alelade bir kadindi. beni evine aldi, besledi, sevgiye bogdu.

kac ay gecti bilmiyorum. bir aksam ona evlenme teklif ettim. tum zerafeti ile beni reddetti. cunku cok iyi biliyordu ki ben gercekten evlenmek istemiyordum. o gecenin tek gercegi alkoldu cunku. "tamam o zaman! ben de sana bes yil boyunca bir daha hic evlilik teklif etmeyecegim." dedim alinmis bir halde ve "tam bes yil sonra bugun yeniden teklif edecegim" diye de ekledim. sarhosluguma verip olayi buyutmedi ve gulerek "bes yil sonra, bugunun tarihini bile hatirlamayiz" diye cevap verdi. bir sure sustum oylece. sonra, "hatirlarim dedim" buyuk bir kederle. "hem de cok iyi hatirlarim."

elbette hatirlardim. tam bir yil once o gun evlenmisti cunku. dugununden birkac gun sonra da bana bir fotograf karesi gondermisti. hemen yargilamayin onu. bizim hikayemizdeki kotu adam bendim. hakli olansa oydu. ve hakliliginin verdigi gucle canimi acitmak istiyordu. oncesinde cok ikaz etmisti beni. her davranisimla adim adim onu hic istemedigi bir evlilige suruklemistim. umrumda olmaz derdim eskiden ama fotografi gorunce yer ayaklarimin altindan kayip gitti. dengesiz hayatimin icindeki en dengesiz gunlerimi yasadim. cok zor bir donemden gecerken o cekip kurtardi beni tum bu cinnet halinden. ve ben kahir dolu bir alkol komasi icindeyken evlilik teklif etmeyi layik gordum ona. yine bencil, yine saygisiz ve yine kotu adamdim. bir de uste cikiyordum terbiyesizce. o yine de buyutmedi konuyu, beni sevgi simarigi yapmaya devam etti.

goz acip kaparmiscasina koca bir yili devirmistik bile birlikte. butun bu zaman boyunca bir tek sey disinda baska hicbir sey talep etmedi benden. bir cocugu olsun istiyordu sadece. o icindeki tum dunyaya yetecek sevgisiyle doyuracagi ve dunyanin en sansli insani yapacagi bir cocugu olsun istiyordu. bense cocuklardan nefret eden halimle bu istegine hep olumsuz cevap veriyordum. aklim almiyordu baba olma fikrini. ben hayata karsi bu kadar nefret doluyken, bir cocuga nasil babalik yapabilir, ona nasil mutlu bir dunya sunabilirdim. ben olmaz demekten yorulmustum ama o israrciligini birakmiyordu.

ikinci yilin icindeydik sanirim. yine cocuk istedigini soylemisti laf arasinda. sert bir sekilde, "evlenmeden olmaz" dedim. o kadar a-s-i-l-d-i ki 'evlenelim o zaman' bile demedi. o gunden sonra da cocugu beni evlilige zorlamak icin bir arac olarak kullandigini dusunurum diye bir daha hic mevzusunu acmadi. ne yalan diyeyim ondan biraz sikilmistim aslinda. cocuk konusunu kullanan biri varsa o da bendim. korkakligim yuzunden onu terk edecek cesareti bile bulamiyordum kendimde. belki cocuk arzusu nedeni ile o beni terk eder umidi ile gunlerimi geciriyordum.

o ise kabullenmisti her seyi. onun dunyasinda sebepler ve sonuclar yoktu. olgular birbirinden bagimsizdi her zaman. eger sansliysa istedigi iki seye ayni anda ulasacagini dusunur ama sansli degilse birine sahip olmanin da onemli bir durum oldugunu savunurdu. neden ikisine de erisemiyorum diye hayatini zindana cevirmezdi. dahasi iki olguyu asla birbirine baglamazdi. ornegin [cocukarzusu + cocukistemeyenadam = ayrilmak] gibi cebirsel islemlere girismezdi. eger o adamdan cocuk sahibi olamayacaksa o adamin hayatina kattigi degerlerle mutlu olabilirdi. bense hep bir olguyu diger bir olgunun sebebi haline getirirdim. o yuzden iliskilerde hakli olan hep ben olurdum. karsimdakini bir hataya dogru adim adim iter ama sonunda da o hatayi yaptigi icin onu cezalandirirdim. dedim ya korkaktim. adam gibi cikip sorumluluk alamazdim. ornegin delicesine aldatmak istedigim zamanlar ve ortamlar olurdu ama son anda korkup yapamazdim.

bu sekilde bes koca yili devirdik. bunca zaman o seytani planlarimin islemedigi tek kadin o oldu. onu hicbir sekilde bir hataya itemedim. o da beni oldugum gibi kabul etti. derken, o gun alkollu halde soyledigim bes yillik cezanin bitmesine gunler kaldi. adim gibi biliyorum ki benim o tarihi asla unutmadigim/unutmayacagim gibi o da o tarihi hic unutmadi. ve haliyle bes yili devirmis iliskinin varligindan da guc alip evlilik ve devaminda cocuk hayallerini kurmaya daha saglam temellerle yeniden basladi. dun, bilgisayarimda gordugum bir fotograf karesi ile karsilastigimdan bu yana da bense onu terk etmenin yollarini ariyorum.

bu kirilmaz dongunun bir parcasi/oyuncagi olmaktan yoruldum. ama bunu degistirmek icin elimden hicbir sey gelmiyor. yine tum korkakligima ragmen, terk eden ve sonrasinda kahrolan ben olacagim. bir sonraki limana siginana kadar firtinali sularda yol alacagim. ve bu kirilmaz dongu, bir baska limanda yeniden sahnelenecek. ta ki o acimasiz sular beni karanligina cekip gercek terk edisi tecrube ettirene kadar! herkesin bir laneti vardir, benimkisi de terk etmek olsa gerek!

bu yüzdendir, diğer entrylerimde bahsettiğim, her ilkbahar aklıma (bkz: mert işler)'in gelmesi
o da zor günlerimde yalnız olmadığımı güzel tercüme etmişti.. canım dostum