bugün

entry'ler (281)

gazete okuyup haber özetlemenin ödev olduğu yıllar

faydası görülen yıllardır.

köyde yaşadığımızdan gazete gelmezdi, bu yüzden tv haberlerinden herkes bir tanesini derste sesli anlatırdı. böylece hem hitabet gelişir hem de ülkeyi-dünyayı tanıma fırsatımız olurdu. ziraat bankasında olan bir olayı ısrarla ziyaret bankası diye anlatan sınıf arkadaşımın hali de hala aklımdadır.

hülasa, güzel yıllardı.

o çocuk mu? şey, koltukçu oldu o. sandalye masa falan yapıyor. ortamlarda da iş adamıyım diye geziyor, evet, ziyaret bankası.

bağlama çalmak

kara düzen ya da nota kullanılarak yapılabilecek eylem.

birçok çalgının aksine bağlama çalanların sesini de güzel kullanabilmesi işin doğasından kaynaklanan bir zorunluluktur. sonuç olarak zor zanaattir.

uludağ sözlük

yıllardır arada girip baktığım, devamlı geriye giden sözlük.

birkaç tane bağımlısı dışında vasat altı tiplere kalmış durumda, üzücü.

cehennem

korkusuyla insanların ruhunu bozan mekan, sıcakmış.

marka tescil

iş yeri logomu-markamı korumak için yaptırdığım resmi şey, sicile kayıt.

bunun için başvuru öncesi işlemler, başvuru, harçlar, yayıma itirazlar, karara itirazlar, tescil ücreti gibi bir sürü şey gerekiyor. benim işimi de yapan şu siteden (https://tekinmarka.com/marka-tescili/) detayları, yapılması gerekenleri okuyabilirsiniz.

esnaf

kaçırdığı vergilerle mal mülk edinen kişiler grubu. vergi kayıtlarına bakılsa her yıl zarar ederler ama en her yıl ev edinmeyi de ihmal etmezler. din-iman da onlardan sorulur, elhamdulillah.

anın görüntüsü

görsel

vikings

final sezonunun ilk bölümü az önce yayınlanan dizi.

https://www.dmax.com.tr/diziler/vikings/son-bolum

anın görüntüsü

görsel

türk insanındaki apartman fetişi

anlamlandırabildiğim fetiştir.

en temel sebebi şehre yeni gelen köylü veya yıllardır şehirde yaşayan yoksul kişinin bu hareketle statü atlayacağı, apartman dairesinde oturduğunda muteber kimse sayılacağı düşüncesidir. yıllarını temiz tutmadığı kerpiç evinde çürüten köylümüz bu taşınmayla bir level üste çıkacağını sanır. o yıkık evi sadece lüks hayata ulaşmadaki barınağıdır. uzun zamandır şehirde yaşayıp para denkleştirmeye çalışan ailenin de yeğane yaşama amacı bir daire sahibi olmaktır, çünkü bu yaşam standardına o da erişmelidir. apartman kişisi her gün altın varaklı seccadede namaz kılmakta kimisi de votka vişnesini buzlu tercih etmektedir.

köy insanına göre köylü aşağılık, şehire göçmesi için çaba sarf etmesi gereken varlıktır; güya apartmanda yaşayan şehirli yüksek şahsiyet ve kolaylıklar içindeki apartman insanıdır. üst üste yığılmış kutularda yaşamak, üçüncü katta oturmak hele asansör kullanmak çok havalıdır. apartmanı modernleşmenin bir unsuru olarak görür, maddi durumu bir apartman dairesi almaya yetecek hiçbir köylü gidip müstakil evi seçmez, aptal değildir sonuçta hemşerim! o hayalindeki eve kavuştuğunda son parasını harcamış, kredi batağına düşmüş olsa da havasından geçilmez, ne büyük iştir bu.

onun için betonla kaplanmış yeryüzü, asfaltda kayan ama asla sahip olamayacağı aşırı lüks arabalar da övünç kaynağıdır, milyonlar harcanıp iktidar odaklarına tahsis edilen uçaklarla da ayrı gurur duyar. böbürlenmeyi sever o. selam ona!

thales

ilk filozof kabul edilmesinin sebebi daha önceki uygarlıkların ve insanların kainatı açıklamak için direkt olarak dine başvurmasıdır. o bu alışılmış düşünceyi reddederek "açılın politika da ticaret de felsefe de yaparım, çok da iyi yaparım" diyerek daha doğaya uygun, doğal, akılcı açıklamalar bulmaya çalışmıştır. astronomi ve geometri bilmesi de ona bu noktada fayda sağlamıştır, tabii astronomi ve geometriyi mısır ziyaretlerinde öğrendiğini de bir tacir gibi saklamıştır.

dünyadaki olayların doğaüstü müdahelerle değil, aklın ve gözlemin ortaya çıkaracağı doğal nedenlerle ortaya çıktığına inanmış ve bunu tüm miletos şaraphanelerinde öğrencileriyle savunmuştur. evet, thales aynı zamanda emektar bir öğretmendir. gözlem yoluyla şu sonuca varmış: belirli hava koşulları tanrılara hiç başvurmadan iyi bir hasat mevsimi yaşatabilirdi. bir yıl zeytinlerin çok iyi ürün vereceğini öngörerek çevredeki tüm zeytinlikleri satın almış, sonrasında artan taleple birlikte büyük kar sağlaması da bu gözlemini doğrulamış, ceplerini doldurmuş ve her öğrencisine birer bira ısmarlamıştır.

bu içki ziyafetinden sonraları thales mö 585'teki güneş tutulmasını önceden bilmesiyle sosyete çevrelerinde ünlenmiştir. bu bilgelik üzerine miletos halkının dilinde dolanan "thales doğayı yönetip güneşi tutuyormuş, tanrıymış" şirkine engel olmak için bu öngörüyü akıl yürüterek ve gözlemleriyle yaptığını açıklamıştır. bu şık haraket sonrası doğa olaylarının doğal nedenlerle olduğuna dair inanç kuvvetlenmiş, atayiz neslin ilk ışıkları gözleri kamaştırmıştır.

yüksek sosyeteden, adına düzenlenen kokteyllerden sıkılan thales odasına çekilmiş ve yatağında şarabını yudumlayarak kendi kendine laflamaya başlamıştır. ilk sorusu "kainatın temel maddesi ne lan acaba?" evrendeki her şeyin tek bir maddeye indirgenebileceğini düşünmüş ve bu şahane maddede belli vasıflar aramıştır. bir kere bu şahanemiz hayat için gerekli olmalıdır, hareket-değişim kabiliyeti de olsa fena olmazdır. bir yudum daha alıp bu madde kendisinden her şeyin oluştuğu bir şeydir derken boğazından bir damla midesine yol alırken yatağından fırlayıp bağırmıştır: "her şeyin kaynağı sudur lan suuuu."

midede az önce gömdüğü şarabı mayalansın diye bir bardak su içmiş ve şu sonuca varmıştır: su tüm yaşam formları için vazgeçilmez bir maddedir, hareket eder ve sıvıdan buza değişir. nihayetinde tüm maddelerin görünüşlerine bakılmaksızın değişimlerinin bir basamağında su oldukları apaçıktır.

thales deniz havası almak için yatağını terk edip dışarı çıkarken de doğayı gözlemlemeye devam etmiştir. uzakları seyrederken her büyük kara parçasının bir su kıyısında biter gibi göründüğünü fark etmiş buradan da tüm yeryüzünün içinden çıktığı bir su yatağı üzerinde yüzdüğü düşüncesine varmıştır. varsayımına devam ederek depremlerin de sudaki çalkantılar sonucu ulaştığını söylemiş ve hatalı da olsa dine, efsanelere yönelmeyip akıl yürütmeleriyle sevgimizi kazanmıştır.

sonuç olarak o ilk filozoftur, olayları ve maddeleri kaprisli tanrıların isteklerine bağlamak yerine temel sorulara doğaya uygun, akılcı cevaplar arayan ilk düşünürdür. selam olsundur.

komşunun erik ağacına dalmış efsane nesil

"herkes kot pantolonlarını giysin, kumaşları yırtmayalım. nereyi mahvetsek? ahmet emmi erik ağaçlarını ilaçlıyormuş olum orası olmaz zehirlenürük, zarifelerin armutlarına dalalım ama bu sene cıbır duruyor. iyisimi akşam inek sağma saatinde kamberlerin bostana baskın yapalım, anasını sikelim, haşat edelim, poşetleri ben getiririm sen de dedenin bastonunu kap gel memo. hava kararır, kamber hıyarı süt sağarken ben ırgalarım siz toplarsınız. akşam köyün sığır sürüsü gelince eski okulun önünde bulaşalım tamam mı?"

chpli teyzeler

seçim dönemlerinde coşan, zıt görüşlüleri ikna etmek için uygulamadığı ikna tekniği kalmayan, facebook-instagram sayfasından siyasi paylaşımlar eksik olmayan teyzelerdir. seçimde sadece oy kullanmayıp onu, o dönemi yaşarlar, sayıları oldukça fazladır.

bu teyzelerin bir kısmı sadece mahallesinde politikaya atılır, siyasi uyuşmazlıklar yüzünden kısır kaşıkladıkları kankalarıyla kavga etmişlikleri de vardır. bir bölümü parti tişörtlerini giyip kadıköy, beşiktaş, bakırköy gibi yerlerde sıcağa aldırış etmeksizin broşür dağıtır, son ses çalan seçim şarkıları altında halay çeker. rakip partili kadınlardan daha iyi halay performansı sergiledikleri de olmuştur. bir kısmı pijamalarını giyip sosyal medyadan seçimi etkilemeye çalışır. destekledikleri siyasetçinin programlarını çok reyting alsın diye hem televizyondan hem mobilden hem bilgisayardan izledikleri çok defa gözlemlenmiştir. kendilerinde yaptıklarının işe yaradığı ve bu fiilleriyle cumhuriyet bekçiliği yaptıkları inancı oldukça yaygındır.

velhasıl, apolitik gençlerden çok fazla azimli olan teyzelerdir. faaliyetleri hiçbir işe yaramıyor olabilir kim bilir belki de seçimin kaderini onlar belirliyordur.

çocukken ansiklopedi okumak

sadece 80'li ve öncesi yıllardaki çocukların aktivitesi değildir.

hemen 90'lı, 2000'li yılların çocuklarını dışlamışsınız, yo hanımlar-beyler, o zevk sizin tekelinizde değildi. akıllı telefonların eğemenliği için dönüm noktası olan 2007 yılına kadar var olan bir alışkankanlıktı ansiklopedi okumak. saatlerce incelemek, oradaki resimlere hayretle bakmak, merak edilen şeyleri alfabeyi ezbere bilmemenin verdiği cahillikle bulamamak da aşırı derecede zevkliydi.

çocukluğuma dair hatırladığım şeylerden biri de şu, 2006 senesinin sonları saddam hüseyin fare deliğinde yakalanıyor ve idam ediliyordu. a'dan z'ye tamamen olmasa da 20'ye yakın ansiklopedi vardı evde. "noluyo be saddam kim, amerika nerede" diye merak edip yataklığın altındaki dolaptan babamla çıkarmıştık bilgi kaynaklarını. ırak, taliban, şiiler, kuveyt, abd, vb. konuda araştırmamı evdeki ansiklopedilerden yapmıştım. hatta idam haberini babam 1. kanaldan izliyorken yine o ansiklopedileri karıştırdığıma eminim.

yine o yılın yılbaşı gecesi babam bir yandan rakısını yudumlarken 1-2 gün önce amerika tarafından asılan saddamın ölümünün etkisi sayesinde buruk-umutsuz bir şekilde 2007'ye giriyorduk.

boğulma tehlikesi geçirmiş yazarlar

aralarına dahil olduğum ölüme teşebbüs etmişler grubu.

liseyi kazanma ödülü olarak abim ve yüzme bilen küçüm kuzenimle gittiğim çermik havuzunun dibinde 20-25 saniye ölümle ufak bir temasım olmuştu. hayatında suyla en yakın ilişkisi köy deresinde ayaklarını yıkamak olan biri için bu durum tabii ki kaçınılmazdı. bir iki kez de göl yapıp belime kadar suya girmiş olmamı reddedemem.

o gün havuzun kenarında oynarken yine benim gibi yüzmeyi bilmeyen abimin boğulma tehlikesi ortaya çıkınca kuzenimin suyun öbür ucunda olmasından dolayı havuzun kenarından ayrılıp yardım için abime el vermemle suyun dibini görmüştüm. ben bir anda düşmüştüm, abim kurtulmuş muydu haberim dahi yoktu.

dipteydim, o zamanlar pek sevdiğim can alan, can veren allahımla konuşma fırsatı bulmuşken su yutmayı da ihmal etmiyordum. tanrının gevezeliğini takiben 7-8 saniye sonra hayata dair tüm umutlarım daha derine batmıştı. abim de ölümü bekliyordu, öyle olmalıydı. içimden buraya neden geldik neden derken hızlandırılmış geçmişimi havuzun tuzlu ve soğuk suyundan izliyordum, görüntü net ve şaşılacak derecede detaylıydı. tam hayat özetim biterken kendimi havuzun dibine iyice salıvermiştim, öleceğimize inancım tamdı. biraz çırpındıktan sonra hiç umudum kalmamıştı. saniyeler geçtikçe hiçbir şey düşünmemeye başlamıştım, boş bakışlarım suya yönelmişti. bu kadardı hayatım.

sonrasında hatırladığım göklerden gelen birisinin beni birden yukarı çekip mermerlerin üzerinde sinir ve aşkla tokatladığıydı. sesler, uğultu şeklindeydi, ortamın görüntüsü bulanıktı, darbeler sertti. bir müddet mermerin üzerinde yatıp kendime gelmişim. ben suya düşerken abim kendini kenara atabilmiş ve tam ben düşerken kuzenim de havuzun öbür ucundan suya atlamış. göklerden gelen kişi, tanrı sohbetini kesen kuzenimmiş.

sonuç olarak; beni kurtaran kuzenime hep borçlu hissedeceğim galiba, çok zaman geçmesine rağmen hala denize giderken "kuzen gel kurtarıcının kollarına" temalı mesajlar atıyor. ayrıca bahaneyle de iyi tokatlamıştı beni, biraz salak olsa da seviyorum ibneyi. abim mi, şortumu giyip yatağımda uyuyakalmış pezevenk! insan bir fedakarlığım için teşekkür eder, özür diler. yok anasını satayım, onun lisesinden daha yüksek puanlı bir lise kazanmıştım ya, kıskançlıktan hep. şortumu çıkar yatağımı terket piç!

bir şeye kızıp yapılmış en büyük eylem

yaşım 9-10, mavi önlüğümle köy okulunun yolunu aşındırdığım zamanlar, mevsim kış.

o zamanlar en sevdiğim yiyecek pekmez ama evde uyuşmazlık var. külekte satılan donmuş pekmezlerden bahsediyorum. ben onu sobanın gözünde eritip yemeyi severken iki abim ve evin diğer fertleri donmuş seviyordu. küçük piç olmamdan dolayı gül hatrıma eritip getiriyorlardı hep.

bir zaman sonra sosyal bilgiler dersinde demokrasi kavramını gören abim yüzünden olsa gerek babamın buyruğuyla eritme işlemi evimizde bir anda yasaklanmıştı; kınanır olmuştu. o neymiş öyleydi, külek pekmezinin de bir adabı vardı canım.

bense adını çok sonra öğrendiğim direnme hakkımı kullanmaya karar verip o ve ertesi sabah kahvaltı etmeden okula gitmiştim. öğle ve akşam yemeklerine katılsam da sabah protestom anlaşılmış olacak ki üçüncü günün sabahında o malum tasta yarısı eritilmiş pekmez vardı. annem çoğunluk tiranlığına izin vermeyip uzlaşmacı bir yaklaşım sergilemişti. sağ olsundu.

sevişilen en ilginç yer

cami.

kemalist zihniyetin egemen olduğu zulüm, kriz ve cumhuriyet yıllarıydı. sevgilimin samanlık fantazisini şehirde samanlık bulamamaktan ötürü gerçekleştiremiyorduk, acizdik. bırak samanlık bir saman balyası bile bulamamıştık, bir balyacık işimizi hemencecik görecekti. yoksunduk.

yine o günler kemalist güruh tarafından camiler, halka ve hakka rağmen ahır yapılıyordu. onları allaha havale edip bunu fırsata çevirmeliydik. ne mi yaptık? samanlık açığını ve arzumuzu bir nebze de olsun kapatmak için ha samanlık ha ahır düsturuyla en yakındaki şef ismet camisinde almıştık soluğu. belki saman tadını alamamıştık ama kemalist zihniyet sayesinde çok da güzel sevişmiştik.

cinayet süsü

olmamış, kadroya hiç yakışmayan film.

ali atay filmi diye övülmesinin de lüzumu yok. komik olmamasının yanında filmin elle tutulur bir tarafı bulunmamakta; fikir, işleyiş, atmosfer, karakterler hepsi kötüydü. belki son bir iki dakikası hariç tutulabilir, sadece bağlandığı nokta güzeldi.

ayrıca ölümlü dünyanın yanına bile yaklaşamaz bu film, burada övenlere de bakmayın ya pr peşindeler ya da hiç film izlememişler. bu iki seçenek değilse şu filmde gül gül ölen kişinin ciddi sorunları vardır.

filme puanım 4/10.

iyi filmler.

carvaka

mö 500'de kurulup ateizmi savunan hint felsefe okulu.

carvaka'dan evvel mö 600'lerde thales evreni anlamak, açıklamak için dine, tanrıya değil akla ve gözleme başvurmuştu.

hintliler ta 27 yüzyıl önce bu düşünceye ulaşıp okul bile kurmuşken bizim 21. yüzyılda siyasal islamla sınanmamız utanç sebebidir.

cumali malatya

kıdemli bekçi, 1291, sürgün, bekar.

elini harama sürmemiş ve aşırı gururlu olmasının sonucunda rüşvet alan eski başkomiserine boyun eğmediği, şerefsiz olamadığı için galata karakoluna sürülmüştür.

cumali malatya hakkında muhtelif görüşler mevcuttur. kimine göre rezil, alçak, namussuz ve rüşvetçilerin korkulu rüyası bir enayidir. bazı kimselerce saf bir bekçi tanesi ve aşk tutsağı olarak tanımlanır. asayişi sağlamakla görevli bir hıyar olduğu da söylenir. bir grup da cumaliden galatanın makus tarihini değiştiren biricik bekçi olarak bahseder.

vebali boynuna galata karakolunun başkomiseri ziver beyin kız istemede söylediklerine göre çocukluğundan beri ben bekçi olacam diye tutturmuş tek erkek evlat olmasından dolayı şımartılmış, bekçi olmuştur. yoksa her türlü memuriyete bihakkın layıktır.

aramızda kalsın hiç karı şeyetmemiştir.