bugün

delirmek

çok küçükken delilerden çok korkardım. sebepsizce ama. kimse bana onların kötü olduğunu, bana zarar vereceğini söylemedi. en fazla, aklını kaybetmiş yazık, demişlerdir belki. yine de korkardım. insanın o saçma sapan hareketleri nasıl yapabildiğine bir türlü ermezdi aklım. hele kendi kendilerine konuşmalarından çok tırsardım.

sanırım kendi kendime konuşmaya da gene küçük yaşlarda başladım. oyun oynarken kullanılan bi konuşma değildi. ayna karşısına geçip kendi kendimi güldürüyor, ağlatıyor, düşüncelere sürüklüyordum. bazen kendimi kaybedip karşımdaki sandığımın benden daha süper biri olduğunu düşünüyordum. aynadaki olmak istiyordum. deli falan da eğildim. süper bir oyundu bu. bambaşka.

ilkokulda zaten içine kapanık bir çocuktum. en yakın arkadaşım çok güzel bir kızdı. annesi aynı okulda öğretmendi. çirkin ama anne o, demişti bir gün yolda yürürken. aynı yoldan eve gidiyorduk. evimiz aynı cadde üzerindeydi. annesi de, duygu çok ayıp, çok iyi bir kız o, demişti. ayşe teyzemi hala yürekten bir sevgiyle anarım. her neyse, duygu'yla beraber değilsem kitap okurdum, dışarı falan da çıkmazdım. afet evciliği oynardım. depremde evsiz kalmışım da çocuğumu ısıtmaya çalışıyormuşum gibi yapardım. bi masanın altında çocuğumu sakinleştirmeye çalışırdım.

beğendiğim çocuğun adını yedi defa söyleyince beni düşündüğüne inanırdım.

orta okuldayken yalnız gezmeye başladım. yağmur yağdıkça tek başıma dolaşmaya çıkardım. donum ıslanana kadardı kriterim. donum ıslanınca eve dönerdim. bu bazen yarım saat bazen iki saat süren dolaşmalarım sırasında kendi kendime insanlar yaratır, onlarla konuşur onlara danışırdım. korkunç sorunlu bir ergenlik geçireceğim çok belliydi.

liseye ilk başladığımda inanılmaz ukala biriydim. lafımı kimseden sakınmazdım, bu yüzden beni pek sevmezlerdi. günlükler tutmaya başladım. -ler ama. bir sürü günlük. farklı insanların hayatlarını yazdım hep. gece bir başlardım, sabah üçe dörde kadar. o kafayla okula giderdim. uyurdum. beni uyanık tutacak hiçbir şey yoktu o günlüklerden başka. kendi günlüğümü yazmak sıkıcı gelirdi. aylık gibi olurdu zaten yazdıklarım. iki-üç ayda bir önemli olayları yazardım. günlükler konusunda oldukça takıntılıydım. inanılmaz dikkat dağınıklığı olan biriyken onları yazma sırasında saatlerin geçtiğini anlamazdım. koluma kramplar girerdi.
ama o yazdıklarımla iyiydim. yazdıklarımda beni seven, bana aşık olan, beni özleyen insanlar vardı. o yazılarda zayıf, sivilcesiz ve gözlüksüzdüm. yazdıklarıma yaşadıklarımdan daha çok inanır olduğumu görünce bıraktım yazmayı. zaten üniversiteye hazırlanıyordum. benim hazırlığım dengeli durmaya çalışmak oldu. dengeli biri olunca her şey daha iyi olur diye düşünmüştüm. nitekim kazandım üniversiteyi.

en hastalıklı ilişkimi kendi irademle bitirdim. bu irademle kendime aşık oldum. bunu yapabilen her şeyi yapabilirdi.
yapamıyormuş. yapamadım.

tam 19 yaşımdayken bir sevgilim oldu. beni sevdiğini, bana değer verdiğini, hakikaten beni güzel bulduğunu falan sandım. en büyük yanılgılarımdan biridir bu. yanıldığımı ayrıldıktan ancak dokuz ay sonra anladım. o dokuz ay ömrümün en sıkıntılı dönemlerinden biridir. hep beklerdim çünkü. beklemekten delireceğimi düşünmüştüm. net olarak ve gerçekten delireceğimi ilk o zaman düşündüm.

asansör seslerine uyanırdım. giriş kata inen asansörün beşinci kata çıkması sesini ezbere bilirdim. her kapı çalışına koşardım. deliler gibi. düşe kalka. sağa sola vurarak kendimi. 75 kilo ve 1.75 boyunda birinin çok da sağlam olmayan bir apartmanda deli danalar gibi koşturması sesi işte. gelmezdi.
rüyama girerdi hep. çok gerçek olurdu o zamanlar. ağlayarak uyanırdım ama çok da ağlamazdım ki uyumaya devam edeyim. rüya da devam etsin. iyi-kötü bir şekilde devam ederdi rüya. rüyalarıma inanırdım. gelecek, derdim. geldi de nitekim. bana değil ama. yanlış bi şekilde inandığımı düşünüp bu sefer uyumadan kurduğum hayallere inanmaya başladım. o dokuz ay boyunca yalnızken ondan bir dakika ayrılmadım.

bi gün bitti. siliniverdi hafızamdan. uyanıp da nerde olduğunu bilemeyen ameliyattan taze çıkmış bi hasta gibiydim. acılı, yorgun ama rahatlamış. elimde ona dair ne varsa attım. içimdekileri de.

sonra birileri daha geldi ve gitti. biri kaldı, hala var. hep olsa keşke.
yine de beraberken çok üzüldüğümüz doğrudur. sevindiğimiz kadar da üzüldük. bu sefer de sanki kapılar çalınıyor, sırtımda birinin soluğu var hep. o yokken de yanımda, varken de. en ufak bir çıtırtıya çığlıklar atarak uyanıyorum. ani hareketlerde ağlıyorum. haberim dahilinde olmayan her ses ve görüntü korkutuyor beni. korkuyorum.

başa dönüyorum artık. delilerden; önce kendimden çok korkuyorum.

''...bulutlara bak
huuuuuuuuu!
deliriyorum.
aşağı yanına inemiyorum...''*
güncel Önemli Başlıklar