bugün
- küresel ısınmanın erkek kökünü kurutacak olması10
- rte türkiyenin geleceğinin garantisidir17
- kuresele yavsayan gotler tam liste17
- meral akşener10
- galatasaray'ın ünlü bir hakemle anlaşması16
- sözlük erkeklerinin fotoğraf atmaması16
- anın görüntüsü14
- 4 israilli rehine için 274 filistinli ölmesi10
- arkadaşlar sizce bu bana yakışır mı10
- beyler moralim bozuk yardımcı olur musunuz9
- türbanlı bacımızın milletin ortasında öpüşmesi22
- bizi tanrı değil bilim kurtaracak23
- aydinoglu bombala22
- bik bik kiraz yerken siz fakirler ne yapıyorsunuz15
- erkeklerin çoğunun yalnız olması11
- kürt milliyetçiliğinin çok komik olması9
- bir kızın sizi sevip sevmediğini anlama yöntemleri9
- tebliğcilerin insanların giyimine karışması15
- üstteki yazar sevdiği ve sevmediği iki şey11
- allah'ı seven insan9
- vatanınızın kıymetini bilen diyen gurbetçi16
- ramazanda anne sütü içmeyen oruçlu bebek12
- atatürk'ün yabancılarla evliliği desteklememesi14
- tehlike içermeyen köpeği götüreni durdurmak15
- ellerim bos gonlum hos10
- ağzı göt gibi kokan erkek8
- 3 çarpı 3 çarpı 38
- gideon reid morgan jj30
- lise mezuniyet törenleri11
- hapistekiler birbirine mi basıyor sorunsalı8
- sözlük bir tımarhane olsa doktoru kim olurdu12
- sokak köpekleri11
- magnum un 2 tl olduğu yıllar10
- erkekleri aşağılayan kadın9
- ali koç12
- sözlükten hatun kaldırmak24
- amerikan film klişeleri13
- magicovento14
- kuduz karantinası olan bölgeden 35 köpek almak13
- çağırılan yere gitmemek için bulunan bahaneler17
- en sevmediğiniz sözlük yazarları16
- herkesle iyi geçinmek13
- uzay pornosunun adı ne olmalı17
- cinlerin musallat olma sebepleri21
- hangi yazar hangi burç14
- kur koruma ne demek14
- kalp krizi8
- yalnguk oglu10
- 25 yaşındaki kız 38 yaşındaki erkek ilişkisi15
- kız arkadaşı yüzünden kendini asan genç8
insanın sinir olma durumu ve bu durumun bir türlü geömemesi ve insanın sabrını zorlaması akabinde gerçekleşen nirvana duygusu.
açıklanmayan bir sınav yüzünden olacak bir öğrenci psikolojisi. kimse bana bu ülke çok güzel, tadından yenmez şudur budur demesin. hayatınıza sokayım ya. şu not muhabbetinden hep nefret etmişimdir. şimdi öğretim görevlisi nedir?
bir şeyleri bi konuyu sistematik bir şekilde öğreten kişi.(müfredat çerçevesinde)
ee bu öküz ne yapıyor derse gelmiyor ve fotokopiye not bırakıyor ve bundan sorumlusunuz diyor. ilk kez başıma gelmedi ama hakkatten oha be hoca. bu ne şimdi?
ne öğrendim ben burda?
iki hafta sonra unuturum zaten ulan ne öğrenecem, geçeceğim kadar bileyim yeterli, fazlasından banane. sonrada eğitim kötü eğitim şu oldu bu oldu. ee sen bu zekada isen senin cahil bir insandan farkın olmadığı gibi bu dünyaya fazladan boğazsın.
bide devlet bu adamları denetlemiyor ve sorumlulara bildirdiğinde ise çıt yok.
eee ben ne diyeyim bunun üzerine. nasıl geçelim biz bu dersten. hiç bir şey anlatmadığı yetmezmiş gibi birde zeytinyağı olmaya çalışıyor.
boğuldum artık yeter...
bir şeyleri bi konuyu sistematik bir şekilde öğreten kişi.(müfredat çerçevesinde)
ee bu öküz ne yapıyor derse gelmiyor ve fotokopiye not bırakıyor ve bundan sorumlusunuz diyor. ilk kez başıma gelmedi ama hakkatten oha be hoca. bu ne şimdi?
ne öğrendim ben burda?
iki hafta sonra unuturum zaten ulan ne öğrenecem, geçeceğim kadar bileyim yeterli, fazlasından banane. sonrada eğitim kötü eğitim şu oldu bu oldu. ee sen bu zekada isen senin cahil bir insandan farkın olmadığı gibi bu dünyaya fazladan boğazsın.
bide devlet bu adamları denetlemiyor ve sorumlulara bildirdiğinde ise çıt yok.
eee ben ne diyeyim bunun üzerine. nasıl geçelim biz bu dersten. hiç bir şey anlatmadığı yetmezmiş gibi birde zeytinyağı olmaya çalışıyor.
boğuldum artık yeter...
final zamanı yaklaşıyor evet cidden bunu tam anlamıyla yaşadım sona yaklaştım ben, önce slaytalara çalışmalısın dediler sonra kitaba hiçbirinin dili benim dilim değil ingilizce diyolar ama ben onun ne olduğu hakkında pek fikir sahibi değilim ingilizce bölüm okuyan birine göre fazla fikirsizim, her şey 200 saniye sürdü ama sürdü işte,
önce notlarım karıştı sonra kafam sonra odam karıştı tabanı ders notlarıyla dolu bakıp anlamadığım bir sürü not kaynıo odanın tabanı, isimleri unuttum, sonra göz bebeğim büyüdü, yattım notların arasına nefes aldım, sonra nefes almayı unuttum, göz bebeğim göz beyazını yok etti sanırım,
beyin bir insanı bu kadar korkutabilir mi korktum delirdiğimi hissetim, odaya ev arkdaşım girip ulan bi sigara içeydik demeseydi aklımı kaybedebilirdim
hala tabanda notlar duvarda yazılar var hala akıl hastanesi gibi odam, giremiyorum elim ayağım titriyor insanlar böyle deliriyorlar işte,
tanım: aklın artık vücudu oluruna bırakması üstüne varmaması, argoda kafayı sıyırmak.
önce notlarım karıştı sonra kafam sonra odam karıştı tabanı ders notlarıyla dolu bakıp anlamadığım bir sürü not kaynıo odanın tabanı, isimleri unuttum, sonra göz bebeğim büyüdü, yattım notların arasına nefes aldım, sonra nefes almayı unuttum, göz bebeğim göz beyazını yok etti sanırım,
beyin bir insanı bu kadar korkutabilir mi korktum delirdiğimi hissetim, odaya ev arkdaşım girip ulan bi sigara içeydik demeseydi aklımı kaybedebilirdim
hala tabanda notlar duvarda yazılar var hala akıl hastanesi gibi odam, giremiyorum elim ayağım titriyor insanlar böyle deliriyorlar işte,
tanım: aklın artık vücudu oluruna bırakması üstüne varmaması, argoda kafayı sıyırmak.
28 kişinin bir kısmının bağıra bağıra şarkı söylemesi, bir kısmının sınıfın bir ucundan diğer ucuna sohbet etmeye çalışması, bir kısmının anırıyor gibi sesler çıkarması, 2 ayrı bilgisayardan gelen gerizekalı demet akalın şarkısı, öğrencileri susturmak için ortada ciyaklayan bir öğretmen, kafanızın deliyorlarmış gibi gelen matkap sesi. bitirmeniz gereken bir işi bunlardan dolayı yapamamanız. aha da delirdiniz.
çoğu zaman sınırından dönülen eylemdir.
tam olarak bu sanırım: (#5733741)
dünyanın insan üzerine yüklediği herhangi bir sorumluluktan kaçmanın yegane yoludur.
çok küçükken delilerden çok korkardım. sebepsizce ama. kimse bana onların kötü olduğunu, bana zarar vereceğini söylemedi. en fazla, aklını kaybetmiş yazık, demişlerdir belki. yine de korkardım. insanın o saçma sapan hareketleri nasıl yapabildiğine bir türlü ermezdi aklım. hele kendi kendilerine konuşmalarından çok tırsardım.
sanırım kendi kendime konuşmaya da gene küçük yaşlarda başladım. oyun oynarken kullanılan bi konuşma değildi. ayna karşısına geçip kendi kendimi güldürüyor, ağlatıyor, düşüncelere sürüklüyordum. bazen kendimi kaybedip karşımdaki sandığımın benden daha süper biri olduğunu düşünüyordum. aynadaki olmak istiyordum. deli falan da eğildim. süper bir oyundu bu. bambaşka.
ilkokulda zaten içine kapanık bir çocuktum. en yakın arkadaşım çok güzel bir kızdı. annesi aynı okulda öğretmendi. çirkin ama anne o, demişti bir gün yolda yürürken. aynı yoldan eve gidiyorduk. evimiz aynı cadde üzerindeydi. annesi de, duygu çok ayıp, çok iyi bir kız o, demişti. ayşe teyzemi hala yürekten bir sevgiyle anarım. her neyse, duygu'yla beraber değilsem kitap okurdum, dışarı falan da çıkmazdım. afet evciliği oynardım. depremde evsiz kalmışım da çocuğumu ısıtmaya çalışıyormuşum gibi yapardım. bi masanın altında çocuğumu sakinleştirmeye çalışırdım.
beğendiğim çocuğun adını yedi defa söyleyince beni düşündüğüne inanırdım.
orta okuldayken yalnız gezmeye başladım. yağmur yağdıkça tek başıma dolaşmaya çıkardım. donum ıslanana kadardı kriterim. donum ıslanınca eve dönerdim. bu bazen yarım saat bazen iki saat süren dolaşmalarım sırasında kendi kendime insanlar yaratır, onlarla konuşur onlara danışırdım. korkunç sorunlu bir ergenlik geçireceğim çok belliydi.
liseye ilk başladığımda inanılmaz ukala biriydim. lafımı kimseden sakınmazdım, bu yüzden beni pek sevmezlerdi. günlükler tutmaya başladım. -ler ama. bir sürü günlük. farklı insanların hayatlarını yazdım hep. gece bir başlardım, sabah üçe dörde kadar. o kafayla okula giderdim. uyurdum. beni uyanık tutacak hiçbir şey yoktu o günlüklerden başka. kendi günlüğümü yazmak sıkıcı gelirdi. aylık gibi olurdu zaten yazdıklarım. iki-üç ayda bir önemli olayları yazardım. günlükler konusunda oldukça takıntılıydım. inanılmaz dikkat dağınıklığı olan biriyken onları yazma sırasında saatlerin geçtiğini anlamazdım. koluma kramplar girerdi.
ama o yazdıklarımla iyiydim. yazdıklarımda beni seven, bana aşık olan, beni özleyen insanlar vardı. o yazılarda zayıf, sivilcesiz ve gözlüksüzdüm. yazdıklarıma yaşadıklarımdan daha çok inanır olduğumu görünce bıraktım yazmayı. zaten üniversiteye hazırlanıyordum. benim hazırlığım dengeli durmaya çalışmak oldu. dengeli biri olunca her şey daha iyi olur diye düşünmüştüm. nitekim kazandım üniversiteyi.
en hastalıklı ilişkimi kendi irademle bitirdim. bu irademle kendime aşık oldum. bunu yapabilen her şeyi yapabilirdi.
yapamıyormuş. yapamadım.
tam 19 yaşımdayken bir sevgilim oldu. beni sevdiğini, bana değer verdiğini, hakikaten beni güzel bulduğunu falan sandım. en büyük yanılgılarımdan biridir bu. yanıldığımı ayrıldıktan ancak dokuz ay sonra anladım. o dokuz ay ömrümün en sıkıntılı dönemlerinden biridir. hep beklerdim çünkü. beklemekten delireceğimi düşünmüştüm. net olarak ve gerçekten delireceğimi ilk o zaman düşündüm.
asansör seslerine uyanırdım. giriş kata inen asansörün beşinci kata çıkması sesini ezbere bilirdim. her kapı çalışına koşardım. deliler gibi. düşe kalka. sağa sola vurarak kendimi. 75 kilo ve 1.75 boyunda birinin çok da sağlam olmayan bir apartmanda deli danalar gibi koşturması sesi işte. gelmezdi.
rüyama girerdi hep. çok gerçek olurdu o zamanlar. ağlayarak uyanırdım ama çok da ağlamazdım ki uyumaya devam edeyim. rüya da devam etsin. iyi-kötü bir şekilde devam ederdi rüya. rüyalarıma inanırdım. gelecek, derdim. geldi de nitekim. bana değil ama. yanlış bi şekilde inandığımı düşünüp bu sefer uyumadan kurduğum hayallere inanmaya başladım. o dokuz ay boyunca yalnızken ondan bir dakika ayrılmadım.
bi gün bitti. siliniverdi hafızamdan. uyanıp da nerde olduğunu bilemeyen ameliyattan taze çıkmış bi hasta gibiydim. acılı, yorgun ama rahatlamış. elimde ona dair ne varsa attım. içimdekileri de.
sonra birileri daha geldi ve gitti. biri kaldı, hala var. hep olsa keşke.
yine de beraberken çok üzüldüğümüz doğrudur. sevindiğimiz kadar da üzüldük. bu sefer de sanki kapılar çalınıyor, sırtımda birinin soluğu var hep. o yokken de yanımda, varken de. en ufak bir çıtırtıya çığlıklar atarak uyanıyorum. ani hareketlerde ağlıyorum. haberim dahilinde olmayan her ses ve görüntü korkutuyor beni. korkuyorum.
başa dönüyorum artık. delilerden; önce kendimden çok korkuyorum.
''...bulutlara bak
huuuuuuuuu!
deliriyorum.
aşağı yanına inemiyorum...''*
sanırım kendi kendime konuşmaya da gene küçük yaşlarda başladım. oyun oynarken kullanılan bi konuşma değildi. ayna karşısına geçip kendi kendimi güldürüyor, ağlatıyor, düşüncelere sürüklüyordum. bazen kendimi kaybedip karşımdaki sandığımın benden daha süper biri olduğunu düşünüyordum. aynadaki olmak istiyordum. deli falan da eğildim. süper bir oyundu bu. bambaşka.
ilkokulda zaten içine kapanık bir çocuktum. en yakın arkadaşım çok güzel bir kızdı. annesi aynı okulda öğretmendi. çirkin ama anne o, demişti bir gün yolda yürürken. aynı yoldan eve gidiyorduk. evimiz aynı cadde üzerindeydi. annesi de, duygu çok ayıp, çok iyi bir kız o, demişti. ayşe teyzemi hala yürekten bir sevgiyle anarım. her neyse, duygu'yla beraber değilsem kitap okurdum, dışarı falan da çıkmazdım. afet evciliği oynardım. depremde evsiz kalmışım da çocuğumu ısıtmaya çalışıyormuşum gibi yapardım. bi masanın altında çocuğumu sakinleştirmeye çalışırdım.
beğendiğim çocuğun adını yedi defa söyleyince beni düşündüğüne inanırdım.
orta okuldayken yalnız gezmeye başladım. yağmur yağdıkça tek başıma dolaşmaya çıkardım. donum ıslanana kadardı kriterim. donum ıslanınca eve dönerdim. bu bazen yarım saat bazen iki saat süren dolaşmalarım sırasında kendi kendime insanlar yaratır, onlarla konuşur onlara danışırdım. korkunç sorunlu bir ergenlik geçireceğim çok belliydi.
liseye ilk başladığımda inanılmaz ukala biriydim. lafımı kimseden sakınmazdım, bu yüzden beni pek sevmezlerdi. günlükler tutmaya başladım. -ler ama. bir sürü günlük. farklı insanların hayatlarını yazdım hep. gece bir başlardım, sabah üçe dörde kadar. o kafayla okula giderdim. uyurdum. beni uyanık tutacak hiçbir şey yoktu o günlüklerden başka. kendi günlüğümü yazmak sıkıcı gelirdi. aylık gibi olurdu zaten yazdıklarım. iki-üç ayda bir önemli olayları yazardım. günlükler konusunda oldukça takıntılıydım. inanılmaz dikkat dağınıklığı olan biriyken onları yazma sırasında saatlerin geçtiğini anlamazdım. koluma kramplar girerdi.
ama o yazdıklarımla iyiydim. yazdıklarımda beni seven, bana aşık olan, beni özleyen insanlar vardı. o yazılarda zayıf, sivilcesiz ve gözlüksüzdüm. yazdıklarıma yaşadıklarımdan daha çok inanır olduğumu görünce bıraktım yazmayı. zaten üniversiteye hazırlanıyordum. benim hazırlığım dengeli durmaya çalışmak oldu. dengeli biri olunca her şey daha iyi olur diye düşünmüştüm. nitekim kazandım üniversiteyi.
en hastalıklı ilişkimi kendi irademle bitirdim. bu irademle kendime aşık oldum. bunu yapabilen her şeyi yapabilirdi.
yapamıyormuş. yapamadım.
tam 19 yaşımdayken bir sevgilim oldu. beni sevdiğini, bana değer verdiğini, hakikaten beni güzel bulduğunu falan sandım. en büyük yanılgılarımdan biridir bu. yanıldığımı ayrıldıktan ancak dokuz ay sonra anladım. o dokuz ay ömrümün en sıkıntılı dönemlerinden biridir. hep beklerdim çünkü. beklemekten delireceğimi düşünmüştüm. net olarak ve gerçekten delireceğimi ilk o zaman düşündüm.
asansör seslerine uyanırdım. giriş kata inen asansörün beşinci kata çıkması sesini ezbere bilirdim. her kapı çalışına koşardım. deliler gibi. düşe kalka. sağa sola vurarak kendimi. 75 kilo ve 1.75 boyunda birinin çok da sağlam olmayan bir apartmanda deli danalar gibi koşturması sesi işte. gelmezdi.
rüyama girerdi hep. çok gerçek olurdu o zamanlar. ağlayarak uyanırdım ama çok da ağlamazdım ki uyumaya devam edeyim. rüya da devam etsin. iyi-kötü bir şekilde devam ederdi rüya. rüyalarıma inanırdım. gelecek, derdim. geldi de nitekim. bana değil ama. yanlış bi şekilde inandığımı düşünüp bu sefer uyumadan kurduğum hayallere inanmaya başladım. o dokuz ay boyunca yalnızken ondan bir dakika ayrılmadım.
bi gün bitti. siliniverdi hafızamdan. uyanıp da nerde olduğunu bilemeyen ameliyattan taze çıkmış bi hasta gibiydim. acılı, yorgun ama rahatlamış. elimde ona dair ne varsa attım. içimdekileri de.
sonra birileri daha geldi ve gitti. biri kaldı, hala var. hep olsa keşke.
yine de beraberken çok üzüldüğümüz doğrudur. sevindiğimiz kadar da üzüldük. bu sefer de sanki kapılar çalınıyor, sırtımda birinin soluğu var hep. o yokken de yanımda, varken de. en ufak bir çıtırtıya çığlıklar atarak uyanıyorum. ani hareketlerde ağlıyorum. haberim dahilinde olmayan her ses ve görüntü korkutuyor beni. korkuyorum.
başa dönüyorum artık. delilerden; önce kendimden çok korkuyorum.
''...bulutlara bak
huuuuuuuuu!
deliriyorum.
aşağı yanına inemiyorum...''*
Hiçbir b*kun umrunuzdada olmamasıdır.
beynin çok fazla bilgiye veya probleme marus kalıp çökmesi
şu an yaşamakta olduğum durumdur.
geri dönüşümü olmayan bir yolculuktur. sen hariç herkes görür deli olduğunu. sen hissedemezsin delirdiğini, delirtildiğini. ben deliyim diyen biri asla deli olamaz. dalga geçmek için kullanılan deli kelimesinin altında ne derin anlamlar yatar aslında. deliye deli dediğin zaman ne fırtınalar kopar içinde delinin. aklından geçer her şey. ben isteyerek mi yaptım der kendisine. tekrar tekrar sorar. bulamaz cevapları. düşman olur kendisine, sebeplerine...
sanırım ergenlikte yaptığım eylem.
ben de neden böyleyim diyordum, delirmişim demek ki.
ben de neden böyleyim diyordum, delirmişim demek ki.
çevrenizin üzerinizde mutlak değişim farketmesi ile başlayan umursamamazlık, sancı, kararsızlık ve sürekli hoşnutsuzlukla devam eden yapabileceğini bilememe halidir. veryansın etmek bonusudur. sonlara doğru fatal error veren kişi tavanı izler pozisyonda rehabilite olup kendini döngünün başında "çevrece tanındığı şekilde" bulur.
uçurumun kıyısında ayağının kaymasıdır.
vücudun yalnızlığa karşı bir silahı da olabilir.eğer kişi delirmeyip yani kendisinin farkına varması gerekenden daha çok varmasaydı;hayata küserdi.Daha beter bir bıkkınlık,bitkinlik,yorgunluk ile karşı karşıya kalabilirdi.Delirmek bu yönden kişinin
kendisi için yine kendisine yaratmasıdır.Sorunda buradan kaynaklanıyor.Kendisini
kurtarmak pahasına kendisiyle çelişiyor.Hangi "kendisi" ? sorulması en gerekli sorudur.
Delilik,kendini tam olarak bulamamak veya vücuda ruhunu yerleştirememek halidir.
Hükmedeme me durumudur.
kendisi için yine kendisine yaratmasıdır.Sorunda buradan kaynaklanıyor.Kendisini
kurtarmak pahasına kendisiyle çelişiyor.Hangi "kendisi" ? sorulması en gerekli sorudur.
Delilik,kendini tam olarak bulamamak veya vücuda ruhunu yerleştirememek halidir.
Hükmedeme me durumudur.
nice büyük zihinleri alır götürür bu dünyadan.
hiçbir şeyi "normal" algılayamamak. buradaki mesele, hiçbir şeyin "normal" gelmemesi. yani elinize bakarsınız, duvara, küpeşteye, kitaba, kitabın sayfalarına, selülozu düşünürsünüz, ben bu klavyeye niye basıyorum? bu sesler niye çıkıyor klavyeden ve farklı tuşlardan niye farklı sesler çıkıyor? kimi tanıyorum, kimi biliyorum? kimi görüyorum, kimi seviyorum ve neden? neden karnım acıkıyor ve neden enerji harcıyorum? neden ölmek zorundayım, neden yaşıyorum?
delirmek,
deli olmaktan
farklıdır.
bunun ayırdına kim vardıracak peki sizi? ben mi? belki. peki bana güvenecek misiniz bu konuda? ben açıklamamı yaparken, sizin bu açıklamayı okuyacağınız ânı düşünüp sizin bu ân içerisinde beni kaale almaz bir halet-i ruhiyeye büründüğünüzü muhtemel görüyorsam neden bu açıklamayı yapayım? sırf, bir kişi için mi? o potansiyel bir kişi? beni anlayacak, beni samimi bulacak ve beni içselleştirecek bir kişi için mi? evet, bütün ömrümüzü hep bir kişi, o özel kişi için yaşıyoruz. ama delirmek, işte delirmek, sizi o özel kişiyi aramaktan vazgeçirtebilir. peki, özel kişiyi aradığımızın farkında olmayanlara ne demeli? allah onları ıslah etsin. kim? allah? pardon, ne dedim? allah. evet. yüce rabb.
deli olmak, artık önemsememektir.
delirmek, fazla önemsemektir.
ve delirmek, bir süreçtir.
delirmek, geri döndürülebilir bir süreçtir.
tabii tamamlanmadıysa. tamamlandıysa, artık çok mu geç? kapitalizmin kollarına atıldıysanız, bir fahişesiniz artık.
deliliğin özgürlüğüne de el koyulan bu çağda, insan delirmeye bile korkar oldu. ama delirirken korkmaz. deli olduktan sonra, o hapishaneler insanın kabûsu olur.
delirmek,
deli olmaktan
farklıdır.
bunun ayırdına kim vardıracak peki sizi? ben mi? belki. peki bana güvenecek misiniz bu konuda? ben açıklamamı yaparken, sizin bu açıklamayı okuyacağınız ânı düşünüp sizin bu ân içerisinde beni kaale almaz bir halet-i ruhiyeye büründüğünüzü muhtemel görüyorsam neden bu açıklamayı yapayım? sırf, bir kişi için mi? o potansiyel bir kişi? beni anlayacak, beni samimi bulacak ve beni içselleştirecek bir kişi için mi? evet, bütün ömrümüzü hep bir kişi, o özel kişi için yaşıyoruz. ama delirmek, işte delirmek, sizi o özel kişiyi aramaktan vazgeçirtebilir. peki, özel kişiyi aradığımızın farkında olmayanlara ne demeli? allah onları ıslah etsin. kim? allah? pardon, ne dedim? allah. evet. yüce rabb.
deli olmak, artık önemsememektir.
delirmek, fazla önemsemektir.
ve delirmek, bir süreçtir.
delirmek, geri döndürülebilir bir süreçtir.
tabii tamamlanmadıysa. tamamlandıysa, artık çok mu geç? kapitalizmin kollarına atıldıysanız, bir fahişesiniz artık.
deliliğin özgürlüğüne de el koyulan bu çağda, insan delirmeye bile korkar oldu. ama delirirken korkmaz. deli olduktan sonra, o hapishaneler insanın kabûsu olur.
en sancılı kısmı ''deliriyormuyum acaba? '' kısmıdır, bunu ''ben deli değilim'' evresi takip eder, bu evrede tamamlanıp delirmediğimizden emin olunduğunda herşey, normal karşılanmaya başlandığında eylem yerine getirilmiştir, artık korku, dert, tasa yoktur, mutluluğun saf halidir.
diğerlerinin gözünde delirmek iyidir, tanrılaştırır insanı.
mantığın son kırıntılarını kalbine teslim etmektir.
kendini bilgisayarın karşısında abidik gubidik surat ifadeleri yaparken bulmak.
(bkz: çok deliyim be sözlük)
(bkz: çok deliyim be sözlük)
sana kim olduğunun söylenmesiyle kim olduğunu bilmek arasındaki bir savaştır.
dubstep dinlemekle eşdeğer eylem.
güncel Önemli Başlıklar