göt kadar odamızda 10'da uyanıyoruz.. göt kadar dediysem o da götten göte değişir bu arada.. misal jennifer lopez'in götü bizim odayı geçer hacimde..
ben aslında daha uyuma taraftarıyım ama can eğer saat 10'u geçirirsem ayağımı gıdıklayacağını belirtmiş daha önce.. çaresiz uyanıyorum, ve kendimizi dışarı atıyoruz..
londra'da nefis bir gün.. charing cross'taki parkta inanlar piknik yapıyor, köpek gezdiriyor, bir tane, galiba deli olan adam da jonglörlük yapıyor kendi kendine.. para falan istediği de yok.. gavur diyor geçiyoruz.. rota big ben..
big benny'i ilk defa dünya gözüyle gördükten sonra özgür'le buluştuk.. caddenin karşı tarafına geçtik ve london eye'in dibindeki sokak şovlarına baktık.. burada canlı heykeller (original vahe kılıçarslan'lar), dans eden zenciler, çeşitli garip şovlar yapan başka zenciler ve greenwich'e (ilk meridyen var ya o işte abi) düzenlenen feribot seferleri var.. feribotumuzun saati gelene kadar arkadaşlarını top gibi ellerinde çevirip duran manyak siyahilere baktık, olay bitip de para tolama anı geldiğinde de diğer 100 kişi gibi sırıtarak kaçtık.. kimse de kovalamadı, londra süper bir yer..
***
greenwich çok hoşmuş.. meridyeni meşhur bir yerin en meşhur şeyini görememek koydu biraz.. ama biz de saat ayarlama esprisi yaptık.. her taraf çayır çimen lan, greenwich gözlemevinin bahçesinden 3 ali sami yen çıkar.. meksika yemeğimizi yiyip, corona'larımızı içip, otobüsle dönerken benim dengemi yitirip bir zencinin üzerine düşmemle dayaktan son anda yırtıp odalarımıza döndük ve ortamlara akmak için 11'de özgür'le bir kez daha buluştuk leicester square'de.. şöle bi bakındık, en civcivli gözüken gece kulübünün sıraya daldık.. buradan kalma bir alışkanlıkla acaba dam isterler mi diye düşünüyoruz ancak sıra bize geldiğinde bodyguard, ''oo turkishh boyys, i love istanbul get here fuckers..'' diyerek bizi içeri fırlattı.. bu kondra'da medeniyet var canım..
içerideki ortam bize reelde yabancıydı, ama dizilerden felan biliyorduk.. vardır ya kimin eli kimin götünde belli değil derler.. öyle aynen.. mekana girdikten 5 dakika sonra ''şu şu şu türk..'' diyebiliyorsunuz ama kızlara yengeç gibi yaklaşmalarından.. bu adamların dans ve reddedilme figürlerini kelimelerle açıklamak yazarlık yeteneğimin ötesinde.. ama şu kadarını söyleyeyim erkek okuyucular için, kovalayıp da aç kalmanın imkanı yok londra'da.. müsadenizle ben karşı cinsle olan münasebetlerimden sadece komik olanları anlatacağım.. ayrıntı isteyenler mesaj atabilir..
şöyle bir sahne gördüm ya o bana yetti:
bara dayanmışım.. yanımda can sırtını vermiş bara.. kıçım avuçlandı.. ''n'olduk dayı?'' dedim ve arkamı dönememli kararlı ifadeli bir zenci bacımızı fark ettim.. kız benim kıçımı geçtikten sonra beni transit geçti ve can'ın, eee, jenital bölgesine elini daldırdı.. benim de gözüm o karede, alışıldık olmayan bir görüntü takdir edersiniz bir türk erkeği için bardaki bu olay..
kafamı yavaş yavaş can'ın suratına doğru kaldırdım.. iki tepki geliyor olabilir can'dan.. ya istanbul'daki sevgilisine hürmet edip kendini geri çeker, ya da yumulur.. ben bu iki şıktan hangisini seçti diye can'a bakmamla, şöyle bir ifade gördüm:
: )
herif bana dönmüş ağzı kulaklarında sırıtıyordu lan! haha.. ''n'apıyorsun olm bir şey yapsana..'' dedim.. ''aabi olaya bak.. hehaha..'' dedi.. herif şaşkınlıktan sadece güldü.. kız da siktir dedi çekip gitti tabi, bunla mı uğraşacak..
nefis abi londra'da gece hayatı.. burada bir daha gece kulübüne falan gitmek içimde gelmez gibi geliyor, oradaki rahatlığı gördükten sonra.. kezban kızlarımız alınabilirler..
can'da günün hayal kırıklığı dişi drogba'yı yüzüstü bırakmış olmakken, bende ise ''101 çeşit milkshake!!'' yazılı dükkandı.. zannediyorum ki kivili, muzlu, ton balıklı gibi çeşitler var.. adamlar 101 tane çikolata markası bulumş (metro, dodi felan gibi..) bunları mikserde parçalayıp vanilyalı dondurmaya katıyorlar lan.. yorkie'li aldım ben de n'apacam..