bugün

meraklısına londra izlenimleri

(#4835195)'den devam..

hala 1. gün (still first day)

çıktık abi saat 8 gibi.. adamların o kadar kolay anlaşılır bir metro sistemleri var ki ismail türüt'ü koy metroya yine de bulur yolunu, döner of'a.. böylece kolayca charing cross'a geçtik ve bir daha özgür'le buluştuk.. bir doğa müzesine girdik felan.. bu arada bir parantez açayım (sonra da kapatayım hemen, lafın gelişi söylemiştim) adamlar da bir heykel manyaklığı var ki inanamazsınız.. her binanın sütununa kolonuna irili ufaklı bir sürü hayvan, insan, börtü ve böcek heykeli sıkıştırıyorlar illa ki.. heriflerin elektrik direklerinde bile churchill heykeli gördüm.. ama karga da olabilir uzaktaydı..

müzede de hareket eden t-rex makedi falan vardı, bi numara yokmuş..

çıkınca özgür ayrıldı bizden biraz, arkadaşının yanına gitti.. biz de oranın en sikici caddesi olan oxford street'te turladık.. özer restaurant diye bir yer görünce bir an esentepe'de olduğumuzu sandım ama ünlüymüş orda..

neyse babacım biz de gittik leicester square'e, yakın bi yer.. orda bi italyan restoranına girdik yemek istedik.. programa göre birazdan özgür de yanımıza gelecek, çıkıp özgür'ün arkadaşlarıyla bir-iki bira içip pub'da ilk geceyi fazla yorulmadan noktalayacağız..

girdik lokantaya fiyatlar enfesmiş.. pizza 13 pound, ki yaklaşık 30 milyon ediyor.. daha da ilk günler, parayı hesaplı harcıyoruz yeter mi yetmez mi emin olamadığımız için.. ben master'da ortalama yapıp burs almışım onu yiyorum, can direk aile finansmanında.. garson da italyan aksanlı falan.. geldi ne istediğimizi sordu.. efendi efendi söyledik.. bu bana ''bişi bişi bişi breadddddiiiiiaa..'' dedi.. ne biçim bi aksan lan bu? ''excuse me?'' dedim yine içinde 'bread' (ekmek) geçen bişiler zırvaladı.. ben de dedim herhalde ortaya ekmek ister miyiz onu soruyor, ok'ledim..

''bişi bişi bişi garrrliiic or onnioonniiiee..''

hay amına koyim ne diyor lan bu göt? iyice panik oldum, ''ga-garlic yes..'' diye geveledim bir şeyler.. teşekkür etti gitti..

meğersem sarımsaklı ekmek mi soğanlı ekmek mi istediğimi soruyormuş.. ekmekten kastı öyle esnaf lokantası mantığı değilmiş yani, bir porsiyon yemek de sarımsaklı ekmek olarak gelecek, bir 10 pound daha çıktı cebimizden.. can hırsla amıma koymak istediğini dile getiriyordu ben ise o kriz anında iç güdülerime güvenerek hareket ettiğimi söyleyerek kendimi savunuyordum..

yemeklerimiz geldi.. bir tabak can'a, bir tabak bana.. sarımsaklı ekmek ortalarda yok.. ''lan belki de unutmuştur ekmeği lan..'' dedim umutla garson tabaklarımızı yerleştirirken.. iki saniye sonra ise bir başka tabak çıktı arkadan, garlic bread.. ''unutur mu anasını siktiğimin herifi..'' dedim bu sefer de o tabağı ortaya koyarken herif.. ama gülümsüyorum bir yandan ki çakmasın bir şey elin italyan hıyarı diye..

sonra o elin italyan hıyarı ''afiyet olsun..'' dedi ve gitti..

yaa.. çok türk var londra'da.. bunu en pis şekilde öğrenmiş olduk.. ağzımızı açmadık yemek boyunca.. özgür geldi de anlamadı, susturduk onu da.. zor attık kendimizi dışarı.. çok güldü özgür.. ibne..

gecenin geri kalan kısmında, pubdaki vücuduna yapışan siyah lateks tulumlu kel orta yaşlı adamı saymazsak garip bir olay daha olmadı.. bira içtik, özgür'ün biri şilili olmak üzere iki arkadaşıyla tanıştık, hoş beş ettik..
guinness süper bira sadece, onu tavsiye ederim.. biz bira içmiyormuşuz yıllardır..

pubdaki vücuduna yapışan siyah lateks tulumlu kel orta yaşlı adamı da nasıl saymayacağız garip olaydan.. ertesi gece yine ordaydı, bu sefer tulumu kırmızıydı..

devam tabi ki edecek..