bugün

geçim derdi

Karmaşık bir bahistir. Ne açıdan müşevveş olduğuna gelirsek; bana göre insanoğlu, dünyasını ifrat derecede büyülttüğünden kaynaklı bu hususun düğüm haline gelmesindendir. Geçim derdi denen şey avcılık döneminden beri süregelir ve süregidecektir. Fakat zaman zaman bazı insanlar veya topluluklar bunu sorun addetmekten geri durmuştur. Bu, kaderine razı gelmek anlamında değildir. Sadece durumu kabullenip yaşayarak ve silsilesinin ef'alinde var olan halini gözeterek ilerler. Gördüğüm kadarıyla pek kişi beceremiyor böylesini. Yaptığı her iş ve fiili büyültmesinden, kendini feriştahlığa yakıştırma ihtiyacından ötürü duvara tosluyor. Haddine olmayarak, kocaman tuvale minicik bir figür çizmeye çalışıyor.

Bir işe gireceğim zaman, sadece hevalarımı göz önünde bulundurdum. Ticaret yapmak istedim, temiz ve güzel bir şeyler istihsal etmek ve satmak istedim ve mumda karar kıldım. Mum satmak için şirkete ihtiyacım vardı, ben de gidip şirket kurdum. Şirket kurmayı bilmiyordum, kurmak istediğimi söyleyince beni yönlendirdiler. Herkes birbirine yönlendirdi ve sevk edile edile şirket kurdum ve bu süreçte öğrendim. Ardından satacak mum bulmak istedim, bir müşteri olarak kendimin almak istediklerini satmak istedim. Tek yaptığım beğendiğim tarzda mum satan bir dükkana gidip konuşmak oldu. Akabinde elimde onlarca tedarikçi oldu. Seçtim, beğendim, aldım ve sattım. Keyif aldığım için bir yandan öğrenmeye devam ettim. Hiçbir şeyi büyütmedim, hiçbir zaman zorlanmadım, eğlendim ve sıkılmadım, en mühimi ise bir tane bile engelle karşılaşmadım.

Neydi ehem olan? Karnımı doyurmak mı? Gıpta ettiğim varlıklara sahip olmak mı? Mutlu olmak veya hayallerime ulaşmak mı? Bence tüm bu mühimlerin ehemi, istemekti. Ben bu oyuncağı istiyorum dedim. Bana şunu yaparsan oyuncağı alabilirsin dediler yaptım. Alayişli bir beyin fırtınasına gerek kaldı mı? Kalmadı. Dünyaları bırak, kendi dünyamı kasıp kavurdum mu? Kavurmadım. Altı üstü mum üreteceğim veya satacağım. tantanaya lüzum yok.

Geçinemezken de dimağımı zelil etmemiştim. Canım ne yapmak isterse anlattığım şekilde yapıyorum. Geceleri kafada döndürülen senaryoymuş gibi safi. Hayatımdaki fiillerde gereksiz gürültü yapmıyorum. Şuurumu yormuyorum.

Kolay mı derseniz ne zor ne kolay. Bana göre bu düsturun uygulanışı, idraktan öte bir şey değil. Sözün özü, açım diye ağlayacak düsturdaysan dediklerimin bir önemi yok. Esas gereklilik öleceğinin idrakidir. Bana göre, ölümün istinasından kurtulmadıkça; "idrak" etmedikçe, insan dediğimiz mahluk hayallerini yaşayamayacaktır. Ölüm denince "aynen, hıhım, evet öleceğiz bu doğru, abi ölümü düşündüm kafayı yiyecektim" gibi içi boş dalkavuk sözleri yerine, kendini kandırmak yerine, halisane bir şekilde ölümle iç içe olmak gerekiyor. Daha nasıl söylenir bilmiyorum. Ölüm diye bağırsam öleceğimizi fark eder miyiz? Sanmıyorum. Suç kapsamına girmesinden endişe duymasam intiharı kısmi olarak tatmayı, ölümle burun buruna gelmeyi tavsiye ederdim ancak böyle bir şeyi tabii ki yapmayacağım. Gerçi çocukken yapılan bir şey, büyüyünce kötü sayılıyor. Neyse uzatmayayım.