bugün
- erkeğe ne hediye alınır30
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri14
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız17
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi10
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır9
- nickli başlık açanlar çaylak yapılacaktır9
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması12
- kanınıza rengini verir misiniz15
- uzağı göremeyen insan18
- anın görüntüsü18
- türkiyede çok abartılan arabalar22
- icardi190516
- icardi1905 silik olsun kampanyası35
- icardiyi tokat manyağı yapmak9
- futbolcu ismiyle nick almak12
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak19
- evlilik12
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım29
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı24
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi17
- ideal duş alma sıklığı12
- integralin müfredettan kaldırılması15
- patiswiss9
- artificialintelligence11
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı20
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı51
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın13
- kekeme olan biri doktor olurmu11
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz14
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel16
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- bik bik moderatör olsun19
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- kent lokantası niye bedava değil demek11
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- istanbul suriyenin başkentidir12
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- aristoteles'in orta yolu10
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası14
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı14
- birini donuzlayarak ceza vermek9
- arkadaşlar biri var18
- balayını italyada yapmak isteyen nişanlı8
yorgunum biraz. ama bu yorgunluk mental olarak değil, fiziksel.
zira iş icabı seyahate çıktım ve bu sabah itibarı ile evime döndüm.
çok şükür mü denir veyahut iyi şans mı denir adını siz koyun, bereketli bir seyahat oldu. yolculuğum esnasında tatlı anılar da edindim fakat bir tanesi muhtemelen aklımdan hiç çıkmayacak. olayın kahramanı akhisarlı bir vatandaştı. dilerseniz anlatayım:
o günkü programımı salihli'de bitirmeyi planlamıştım fakat evdeki hesap çarşıya uymadığı için akhisar'da konaklamak mecburiyetinde kaldım. mecburiyetinde kaldım deyince yanlış anlaşılmasın, halimden gayet de memnundum çünkü köfteleri mideye itina ile indirmek fırsatını yakalamıştım. indirdim de.
ağız, yutak, yemek borusu derken, midemi şenlendiren ve ellerime avuçlarıma kuvvet veren köftelerin tesiriyle otel arayışı içerisine girdim. buldum da.
fakat ne hikmettir ki, yorumlara bakıp da rezervasyon yaptırdığım ve konakladığım otelden hiç memnun kalmadım. rezil bir gece yaşadım. yastığı yastık değil, taharet musluğundan sızıp da damlayan suyun sesi ise aman ya rabbi!
uyuyamadım. duvarlar diken oldu, açıkta kalan yerlerime battı. bedenimi teşhir edip de uzandığım yatak ateşten bir çukur oldu, sırtımı yaktı. hele ki, tavanda yer alan ve kıblenin istikametini gösteren ok işareti ok oldu, böğrüme saplandı. daraldım velhasıl. bunaldım...
wifi iyi çektiği için sabaha kadar netflix'te takıldım. aradan saatler geçti ve fark etmedim. baktım ki kumrular susmuş kargalar sazı eline almış, şafağın yaklaştığını anladım. akabinde hemen ayaklandım, perdeyi araladım, gecenin kasvetini silmeye teşne güneşin alaca aydınlığına selam çaktım ve hazırlanıp aşağıya indim. resepsiyondaki arkadaşa günaydın dedikten sonra "nerede kelle paça içebilirim?" diye sordum. hiçbir şey söylemeyip dik dik baktı ve kapıya doğru yürüdü. belli ki biraz sinirliydi fakat benden müsebbip değildi. işbu sebeple gönül rahatlığıyla takip ettim. çıktık caddeye, başladı şuradan dön, buraya yürü vs vs...
sorgu sual etmeden; yani nasıldır, iyi midir, temiz midir demeden tarifini yaptığı esnafa doğru yürüdüm. hava da hafiften soğuktu ve benim üstümde tişört vardı. irkildim. üşüdüm biraz. üşüdüm ama çorbayı yutaktan aşağı gönderince ısınacağımı da gayet iyi biliyordum. ısındım. çorbamı bir güzel içtim ve sonra çay söyledim.
dükkanın kapısında çayımı yudumlarken 60 yaşlarında bir dayı ilişti yanıma. "buralı değilsin galiba?" diye, giriş yaptı. oralı olmadığımı söyledim. mesleğimi sordu, yaşımı sordu, çorbayı beğenip beğenmediğimi sordu derken, bir anda kayboldu.
duruma bir mana getiremedim ve ikinci sigaramı yakmak için çakmağıma hamle yaptım. sonra, sonra sigarımı yaktım.
o esnada tuğralı bir doblo dükkanın önüne yanaştı. içinden inen iki kişi vardı.
onlarla göz göze geldim. kendi kendime mırıldandım ve sigarımı tellendirmeye devam ettim. tabiat her zaman olduğu gibi yine şaşırttı. denizden onca kilometre uzakta olan akhisar'da, yolunu kaybetmiş bir martının sesini duydum. yine irkildim çünkü martı sesinden nefret ederim. semaya baktım ve onu gördüm.
semiz bir martıydı. bağırıp, çağırmaya devam etti. slalom yaparak çığırtan mahlukun girdiği hallere gülümsedim. bir elimi havaya kaldırıp alaycı bakışlarla öteye beriye tebessüm ettim ve hesabı ödemek için kasaya seğirttim. seğirttim diyorum ama başarısız oldum. yukarıda bahsetmiş olduğum pek muhterem kişi hesabımı ödemiş. bunu, kasadaki arkadaştan öğrendim. hayret ettim. öyle aman aman bir sohbetimiz de olmamıştı halbuki. neyse, dışarıda bekleyen dayının yanına hızlıca yürüyüp, teşekkür ettim. garson kardeşimizden birer tane daha çay rica edip, dayıya sigara ikram ettim. kargo bokunu yemeden üçüncü sigaramı yaktığım için öksürdüm. sonra toparlandım. bir ara sessizlik oldu ve çaktırmadan dayının bakışlarını inceledim çünkü insanları incelemeyi severim. bakışlarında mütehammil bir ifade sezdim. ikinci ama kısa olan sohbetimizin (birincisi de kısaydı ya...) sonrasında elini sıkıca kavrayıp, kesesinin bereketlenmesini temenni ettim ve baht açıklığı diledim. başka da ne diyebilirim ki?
zira iş icabı seyahate çıktım ve bu sabah itibarı ile evime döndüm.
çok şükür mü denir veyahut iyi şans mı denir adını siz koyun, bereketli bir seyahat oldu. yolculuğum esnasında tatlı anılar da edindim fakat bir tanesi muhtemelen aklımdan hiç çıkmayacak. olayın kahramanı akhisarlı bir vatandaştı. dilerseniz anlatayım:
o günkü programımı salihli'de bitirmeyi planlamıştım fakat evdeki hesap çarşıya uymadığı için akhisar'da konaklamak mecburiyetinde kaldım. mecburiyetinde kaldım deyince yanlış anlaşılmasın, halimden gayet de memnundum çünkü köfteleri mideye itina ile indirmek fırsatını yakalamıştım. indirdim de.
ağız, yutak, yemek borusu derken, midemi şenlendiren ve ellerime avuçlarıma kuvvet veren köftelerin tesiriyle otel arayışı içerisine girdim. buldum da.
fakat ne hikmettir ki, yorumlara bakıp da rezervasyon yaptırdığım ve konakladığım otelden hiç memnun kalmadım. rezil bir gece yaşadım. yastığı yastık değil, taharet musluğundan sızıp da damlayan suyun sesi ise aman ya rabbi!
uyuyamadım. duvarlar diken oldu, açıkta kalan yerlerime battı. bedenimi teşhir edip de uzandığım yatak ateşten bir çukur oldu, sırtımı yaktı. hele ki, tavanda yer alan ve kıblenin istikametini gösteren ok işareti ok oldu, böğrüme saplandı. daraldım velhasıl. bunaldım...
wifi iyi çektiği için sabaha kadar netflix'te takıldım. aradan saatler geçti ve fark etmedim. baktım ki kumrular susmuş kargalar sazı eline almış, şafağın yaklaştığını anladım. akabinde hemen ayaklandım, perdeyi araladım, gecenin kasvetini silmeye teşne güneşin alaca aydınlığına selam çaktım ve hazırlanıp aşağıya indim. resepsiyondaki arkadaşa günaydın dedikten sonra "nerede kelle paça içebilirim?" diye sordum. hiçbir şey söylemeyip dik dik baktı ve kapıya doğru yürüdü. belli ki biraz sinirliydi fakat benden müsebbip değildi. işbu sebeple gönül rahatlığıyla takip ettim. çıktık caddeye, başladı şuradan dön, buraya yürü vs vs...
sorgu sual etmeden; yani nasıldır, iyi midir, temiz midir demeden tarifini yaptığı esnafa doğru yürüdüm. hava da hafiften soğuktu ve benim üstümde tişört vardı. irkildim. üşüdüm biraz. üşüdüm ama çorbayı yutaktan aşağı gönderince ısınacağımı da gayet iyi biliyordum. ısındım. çorbamı bir güzel içtim ve sonra çay söyledim.
dükkanın kapısında çayımı yudumlarken 60 yaşlarında bir dayı ilişti yanıma. "buralı değilsin galiba?" diye, giriş yaptı. oralı olmadığımı söyledim. mesleğimi sordu, yaşımı sordu, çorbayı beğenip beğenmediğimi sordu derken, bir anda kayboldu.
duruma bir mana getiremedim ve ikinci sigaramı yakmak için çakmağıma hamle yaptım. sonra, sonra sigarımı yaktım.
o esnada tuğralı bir doblo dükkanın önüne yanaştı. içinden inen iki kişi vardı.
onlarla göz göze geldim. kendi kendime mırıldandım ve sigarımı tellendirmeye devam ettim. tabiat her zaman olduğu gibi yine şaşırttı. denizden onca kilometre uzakta olan akhisar'da, yolunu kaybetmiş bir martının sesini duydum. yine irkildim çünkü martı sesinden nefret ederim. semaya baktım ve onu gördüm.
semiz bir martıydı. bağırıp, çağırmaya devam etti. slalom yaparak çığırtan mahlukun girdiği hallere gülümsedim. bir elimi havaya kaldırıp alaycı bakışlarla öteye beriye tebessüm ettim ve hesabı ödemek için kasaya seğirttim. seğirttim diyorum ama başarısız oldum. yukarıda bahsetmiş olduğum pek muhterem kişi hesabımı ödemiş. bunu, kasadaki arkadaştan öğrendim. hayret ettim. öyle aman aman bir sohbetimiz de olmamıştı halbuki. neyse, dışarıda bekleyen dayının yanına hızlıca yürüyüp, teşekkür ettim. garson kardeşimizden birer tane daha çay rica edip, dayıya sigara ikram ettim. kargo bokunu yemeden üçüncü sigaramı yaktığım için öksürdüm. sonra toparlandım. bir ara sessizlik oldu ve çaktırmadan dayının bakışlarını inceledim çünkü insanları incelemeyi severim. bakışlarında mütehammil bir ifade sezdim. ikinci ama kısa olan sohbetimizin (birincisi de kısaydı ya...) sonrasında elini sıkıca kavrayıp, kesesinin bereketlenmesini temenni ettim ve baht açıklığı diledim. başka da ne diyebilirim ki?
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar