bugün

yazarların kişisel çöküşünün başladığı yıl

döküleceğim yine, affedin.
2015.
öncesinde de aile sıkıntıları, anne depresyonu, baba işkolikliği ile sınandım ama altın vuruşum üniversitemin ilk yılında oldu.
ailesi tarafından hiç sevilmemiş, sevgilisinin "sana dokunasım bile gelmiyor" lafına rağmen hâlâ onla beraber olacak kadar kendine saygısı olmayan, Dünya'nın ona karşı olduğunu düşünen, bencil, acınası, benden 4 yaş büyük olup sosyal ilişkilerden bir şey anlamayan bir kadını (ev arkadaşımı) toparlamaya çalıştım. akıl hocalığını üstlendim, aslında zorunda kaldım diyebilirim. hoş, ben diş göstersem yaklaşamazdı ama ölümcül günahımdır bu; acıları alarak kalkan olma huyum vardır. üzüldüm haline. kayıptı çünkü... ben kendimi bulamamışken gel diyip birinin elinden tutmaya çalıştım ama o el beni tutmamış aslında. yürekten sevdiğim birisi olmadı hiçbir zaman. yine de çok üzdü.
doğum günümde yeni tanışmış sayıldığım sınıf arkadaşlarımı azarlayıp güzel bir gün geçirmemi engelledi; sırf kendi planına uymadığım için (sınıftakiler sürpriz yapacakmış, plandan haberim yoktu). o kadar utanmıştım ki diğerlerine karşı. yine de en güzel doğum günümdü sağolsunlar.
söz verdim diye sevgilisinin yeni taşındığı evinin mutfağını ellerim çamaşır suyundan parçalanacak kadar özenle temizledim; kız benim için "arkadaşım değil, aynı yerde kalıyoruz sadece" dedi. bir gün benim olduğu halde alıp kullanmayı alışkanlık haline getirdiği, sevgilisinin salyasının aktığı yastığımı gelişi güzel yatağıma atmış, ben de eyvallah dedim morali bozuktur o gün diye. sonra salyayı fark ettim. öğüre öğüre yıkadım kılıfı gecenin bir yarısı, cinlerim tepemdeyken. tükürük en iğrendiğim şeydir. ertesi gün sırf altta kalmamak için yıkadığım şeyi tekrar yıkamıştı aptal. parası sıkıntıda diye sevgilisiyle birlikte iş yapmaya kalkıştı. tezgahta satılacak yiyecekler hazırlanacak öyle bir iş. tabii ki yap dedim, destekledim. mutfak eşyalarımı kullanmasına izin verdim, hiçbir kazancım olmamasına rağmen o yapamadığında sosları bilmem neleri hazırladım... ne aptalım. bir gün arkadaşlarının yanında azarladı beni çocukmuşum gibi. göz devirmeler, küçümsemeler. ulan otursam senin kadar sıçardım ben. hatırladıkça midem kasılıyor.
daha nice rezillikler yaşattı. her sorundan ders çıkar mottomu buga girdirmişti kız sağolsun. yaşattığı/öğrettiği şeyler o kadar orantısızdı ki, sadece yazık diyip üzülüyorum o'nun haline. affettim diyorum da, hâlâ sinirlendirdiğine göre bir şeyler tam oturmamış sanırım.

o sene bir de sınıfımdan 4-5 kişilik grubum bir anda, benim neşemi çocuksuluk sayarak siktiri çektiler. saçma sapan, birbirleriyle dedikodu yaparak, hep birlikte aynı kişiden nefret ederek arkadaşlıklarını güçlendireceklerini sandıkları için beni kobay olarak seçmişler. üniversitedeyiz diye insanları büyümüşlerdir sanmıştım ama o kadar küçükmüşler ki, bana olgun değilsin damgasını vururken aslında içlerinde çoğu konuda "en" olduğumu görememişler. ego değil bu kesinlikle. insan kendini bilir, iyi ya da kötü. en destekleyici bendim mesela. en merhametlileri, en neşelileri, en komikleri, en çok konuşanı, en boğucusu... çocukluğumdan beri birilerinin sevgisine muhtaç yaşadım. üniversitede bile aynı eksikliği hissedip bir de yine kapı dışına bırakılınca dayanamadım... herkese duyduğum parça parça şüpheyi kendime tam güçle uygulayınca harap oldum. kendi kendime yaptım yine yapacağımı. nefret ettiğim bir evde, benden neden nefret edildiğini düşünerek yedim bitirdim kendimi. ilaçlara başladım. derslerimden kaldım. korkularım o zamandan beri peşimi bırakmadı. sabahlara kadar ağladım. hem suçladım hem hak verdim. anlayacaklar dedim her buhranımın sonunda. o kadar basitti ki aslında. siz kimsiniz ulan benim karşımda diyemedim işte, olmayınca olmuyor. ailen seni iyi kötü sevse de yeterli gelmiyor. çünkü ayda bir deliren bir annen var. inanamıyorsun sevgisine. yaklaşamıyorsun bile, bir kere saçını okşamıyor. sen de gidip öğretmeninin eteğine, arkadaşlarının kollarına yapışıyorsun.
"nolur birazcık özen gösterin bana, yüzüme gülün, yalvarırım."
yapmadı çoğu. zorunda da değillerdi aslında. sığıntı gibiydim her zaman. tam anlamıyla yalnız kaldığım yeni bir hayata adımımı attığımda da aynı şeyleri yaşamak; yine birilerinin 3 kuruşluk sevgisine muhtaç olup yine hiçbir şey görememek darmaduman etti. sevgiyi hak etmediğimi düşündüm. insanın kendinden şüphe edip değersiz olduğunu kendine inandırması cehennemdir. derslerden kaldım. yazın koşa koşa eve döndüm. kafan bir milyon zaten ilaçtan, kendinden ötürü. o kadar güçsüzdüm ki. annem kızıyordu sürekli uyuyorsun diye. babam da sağolsun "bi kendine gel, kızın halini görmüyor musun sanki antidepresan kullanmadın" demişti.

yavaş yavaş geçti. yeni dönem başladığında en yakın arkadaşımla aram bozuktu. sonraları diğeriyle de soğuduk. okulda yeni bir sınıfla devam edecektim, öncekiler zaten beni görmezden geliyordu. oldu bir şekilde, düşe kalka. yeni insanlar bulup onları sevdim, boğdum. bazıları ses çıkarmadı sağolsunlar. hâlâ bozukluklarımı çekerler istemeseler de. istemediklerini biliyorum, kolay bir insan değilim. ayaklarına taş değmesin. bir süre sonra eski sınıf arkadaşlarım gelip özür dilediler benden. hata ettik, hakkını helal et dediler. edemedim, dilim varmadı. az değildi yaşattıkları. şimdilerde affetmeye çalışıyorum. vardır bir nedenleri diye. en yakın arkadaşlarımla aramı düzelttim. birisi zaten ilk aşkım, kayıtsız kalamazdım. yine de burukluk var içimizde, atamıyoruz.

o değersizlik hissinin koca bir yarası kaldı hem bedenimde hem zihnimde. hep vardı, kaşıya kaşıya büyüttüm. şimdilerde de aynı sorunları yaşıyorum. daha bir kaç gün önce bir arkadaşım kapıyı gösterdi (bkz: swh) geçmeyecekler sanırım, huy mu alışkanlık mı zaaf mı bilmiyorum. korkuyorum sadece.
korkularımı aşmak zorundayım. çünkü bir başkası bunu benim için yapmayacak. çünkü kimse beni sevip toparlamakla uğraşmak zorunda değil. en azından bunu kabullendim.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar