bugün

the kite runner

--spoiler--
''Afganistan'da 1979 Sovyet işgalinin hemen öncesinde açılış yapıyor ve film boyunca bizi etkisi altına alacak ve her şeyin özünü oluşturan Amir ve Hassan'ın arkadaşlığını görüyoruz. Amir, Afganistan'da saygı duyulan ve Baba diye hitap edilen zengin birinin oğluyken, Hassan onların yıllardan beri hizmetlileri olan Ali'nin oğlu. Amir ve Hassan&'ın arasındaki ilişki çok ender rastlanılan bir ilişki; her şeyi konuşup paylaşmaları, saatlerce vakit geçirecek kadar yakın olmaları aralarındaki hiyerarşik bağı ortadan kaldırmıyor. Dışardan bakıp onları görenler iki arkadaşı değil, bir Peştun ile Hazara'yı ya da efendi ve hizmetliyi görüyor. Annesi kendisini doğururken ölmüş olan Amir, babasının bundan dolayı kendisini suçladığını ve asla onu olduğu gibi kabullenip sevemeyeceğini düşünüyor. Amir, babasının aksine şiddete karşı kendini savunacak kadar bile dayanıklılığı olmayan ve kendini hikayeler okuyup, yazarak mutlu edebilen bir karaktere sahip. Hassan ise, Amir'e o kadar sadık ve içten biri ki Amir, Baba'nın ona olan sevgisini kimi zaman kıskansa da, aslında o da Hassan'a hayranlık duyuyor ve değer veriyor. Akıllardan çıkmayacak bir diyalog Hassan'ın sadakatini anlamamıza yardımcı oluyor. Amir,'Benim için gerçekten yerdeki pisliği bile yer misin?' diye soruyor ve 'Tabii ki yerim Amir Ağa ama asıl sen benden böyle bir şey yapmamı ister misin?' cevabını alıyor. Kabil'de yaygın bir faaliyet olan uçurtma yarıştırmak ikilinin favori hobisi ve o seneki yarış için ise ayrı bir heyecan ve umut besliyorlar. Bu gün onlar için hiç unutmayacakları bir zafer ve mutluluk kaynağı olarak tarihe geçeceğine; korkunç bir olay sonucu hiç peşlerini bırakmayacak, tüm hayatlarını değiştirecek bir gün olarak zihinlerine kazınıyor. Daha küçük bir çocuk olan Amir, gösterdiği korkak davranıştan sonradan utandığı gibi, o gün yaşananları da aklından çıkaramıyor. Durumu düzeltmek yerine, ileride pişmanlığını arttıracak daha da kötü bir kararla kendini rahatlatmaya çalışıyor. 1979'da Sovyet işgaliyle Afganistan Amir ve babası için yaşanamaz hala gelince ülkeyi terk etmek zorunda kalıyor ve pek çok zorluktan sonra Amerika'ya varıyorlar. Bundan sonra baba oğlun hayatlarına yabancı bir kültürde, yepyeni bir ülkede devam edişlerini ve geçmişin hayaletlerini geride bırakmaya çalışarak, tanıştıkları yeni insanlarla tekrar başlangıç yapışlarını izliyoruz. Yıllar sonra yaptıklarını telafi etme şansını yakalayan Amir, Afganistan'a geri dönüyor, ancak hatırladığı Afganistan yerine Taliban rejiminin harap ettiği bir ülke ve acımasız bir manzara buluyor. The Kite Runner işgal, terör, ırkçılık gibi bir çok izlemesi zor spesifik konuları içerse de, asıl seyirciyi etkileyen her insanın yaşayabileceği durumları, hissedebileceği duyguları izlemek oluyor. Yurdundan kopan Baba'nın Rus karşıtlığını ve Afganistan'a döndüğünde Taliban karşıtı tavır takınan Amir'i filmi izlerken insan gayet iyi anlıyor, bu yüzden politik mesaj olarak algılanması zor oluyor. filmin başka bir artısı rollere seçilen oyuncuların çoğunun ideal bir seçim olmasıydı. Küçük Hassan ve küçük Amir'i oynayan çocuklar en zor sahnelerde bile, sanki bu rolleri oynamak için doğmuşlar izlenimini veriyorlar. Amir'in büyük halini canlandıran Khalid Abdalla göze hoş gözükse de, duygulu anlarda donuk kalıp fazla değişmemesi rahatsız ediciydi. Baba rolündeki Homayoun Ershadi ise, karizması ve inandırıcıyla yer aldığı her sahnede dikkati üzerine çalabiliyordu. The Kite Runner; suçluluk, pişmanlık, telafi, aile, ikinci şans, nefret, sadakat ve en önemlisi gerçek dostluk hakkında size verebileceği her şeyi sade ve içten bir halde sunuyor. insanlık değerlerini yeniden sorgulamanızı ve dünyaya daha gri bakmanızı sağlıyor. Dahası savaşın gerçekliğini sadece aksiyon sahneleri ve pahalı efektlerle değil, insanların üzerinde yarattığı bire bir etkiler üzerinden anlatıyor. Etkisi altından çıkması zor olan ve uzun süre izlediğiniz filmleri basit gösterecek derinliğe sahip bu film ayırdığınız zamana kesinlikle değiyor.''
--spoiler--

KAYNAK: http://www.resetmagazine.net