bugün

ben bu yazıyı kendime yazdım

sırf şuraya yazabilmek için onca zamandan sonra geldim.

nerden başlasam pek bilmiyorum. özünde işsizim. evet birçok insan gibi. evet birçok insanla aynı durumdayım. ama herkesin üzüntüsü kendine özgü. benimki de öyle. o yüzden "üzülme geçer bu zamanlar, ben de öyleydim bak, herkes aynı be canım" gibi laflar içinde kalsın insanların.

Hak etmiyorum. etmiyoruz. 23 yaşımda dünyayı yerinden oynatabilecek cesareti ve inancı kendimde bulabiliyorken bu psikolojide bırakılmak zorunda olmayı hak etmiyorum. etmiyoruz.

benden beklenen çalışmaya karşılık teklif edilen ücreti hak etmiyorum. başka bir öğretmenin branş dersini bana vermeye çalışıp, tek maaşa 2 öğretmen çalıştırmaya çalışan düzenin, eğitimin ve dahi okulun ben ta amına koyayım. tüccarsınız hepiniz eğitimci değil.

hak ettiğimi almak için reddettiğim tekliflere bakıp da beni burnu havada olmakla yargılayan insanların da ben aklını sikeyim. kusura bakmayın öğretmen ağzımla küfrediyorum ama...

ev-okul arasında kütük gibi gidip gelmedim. okudum. alanım dışında, ideolojim dışında okumaya çalıştım. 5 yılımı akademiden daha çok şey öğrendiğim bir topluluğa verdim. başka şehirlere gittim, hiç karşılaşamayacağım insanlarla tanıştım. ankara merkezdeki apartman dairesinden çıkıp diyarbakır, maribor, tokat'taki adamın hayatını algılamaya çalıştım. derslerde adı geçen, etkinliklerinizde kullanabilirsiniz denen sanatçıları yüzeysel değil, gerçekten incelemeye çalıştım. küçük kara balık'ı okudum. çok sevdim. ben de okumak istedim, sevenler çıkacaktır diye..

bütün bunları sertifika toplayan öğretmen mantığıyla değil, beni mutlu ettiği için yaptım. büyüdüğümü, dünyada ne kadar küçük ve önemli olduğumu hissettirdiği için yaptım. içim büyüdü. daha büyük gözlerle baktım.

23 yaşındayım. biliyorum ki elbet bir gün iş bulurum. belki yarın belki yarından da yakın. üzüldüğüm bu değil. ne yana gitsem kapana kısılmış gibiyim. ya istemeyerek o yemeği yiyiyoruz ya da aç kalıp yapacağımız yemeğin mükemmel olacağını umut ederek bekliyoruz.

yapacağım bir yemek var. tarifi bilmiyorum. herkes içinden geldiği gibi yapıyor. ne kadar süre pişmesi gerekir bilmiyorum. içine neler koymalıyım bilmiyorum. elim lezzetli bundan eminim. başka da bildiğim bir şey yok..

geriliyorum çünkü yemeğe davetli başkaları da var. ülke kültürü, bağımlı aile yapısı. biz sana malzemeni verelim, tarifi söyleyelim ama sen kendi elinle yap yine yemeğini* ailesi. hal böyleyken birçok şeyi aynı anda düşünüyor işin içinden çıkamıyorsunuz.

ben sadece kendi maaşım olsun istedim. kendi başıma yetebileyim istedim. bu ülkede özge öğretmen olarak değer görebileceğimi umdum. korkarım ki ummaya da devam edeceğim.

ama siz yine de tereddüt etmeyin arkadaşlar. bir bayan için en iyi meslek öğretmenlik değil mi ya, yarım gün çalışırsın.. hele bir de sabahçı ise akşam eve gelir yemeğini yaparsın temizliğini yaparsın çocuğuna bakarsın. 3 ay tatilin var. bir de okul öncesi öğretmeniyseniz miss. küçük çocuklar iki oyun oynatırsınız, kağıt verirsiniz boyarlar fln..

sonra o çocuklar da ülkenin amına koyar. ama bir bayan için en iyisi öğretmenlik...