bugün

sütçü imam

kahraman maraş'ın düşman işgalinden kurtulmasında önemli rol oynamış, tıpkı diğer ecdat'larımız gibi, nene hatunlar gibi, canı pahasına vatanını korumuş olan insanlardan biridir sütçü imam, Maraş'ta, bu toprakların mahremine uzanınca Fransız eli, yüz yılların alışkanlığıyla, dünyanın en sıradan işini yapar gibi sakin ve alnı inancı gibi parlak bir adam ayağa kalktı. millet olarak Ayağa kalktık! şimdilerde başını örten kızlarımızın joplanmasına itilik kakılmasına baktığımda, sütçü imam'ın kızlarının düştüğü durum içimi yakıyor!
Başörtüsüne uzanan Fransız askerini olduğu yere çivileyen bu ahlak, her yanından Anadolu'nun, toprağın altından, dağların ücrasından dahi kalkıp, bir sel misalli Milli Mücadele'ye aktı. Milli Mücadele'ye aktık! Zakari'lerin resimlerden tanıdığı o Osmanlı Paşasını, bizim dedelerimiz silahını temizlerken ve dürbününü okşarken görüyorlardı her gün ve her gün onun dudaklarından dökülen bir komutla düşman siperlerine atıyorlardı yiğit alınlarını. Atıyorduk yiğit alınlarımızı!
Bu ülkenin tenhalarında biriken binlerce cılız su, ezan susmasın, bayrak inmesin, camiler yıkılmasın, kızlarımıza işgali eli değmesin diye ayağa kalkıp birbirlerine karıştırdılar cesaretlerini ve oluşan o dev ırmak silip süpürdü vatan topraklarındaki kahreden karanlığı. Silip süpürdük karanlığı!
Kağnılar gidiyordu Akdeniz'e doğru, mermiler, tayınlar, cılız ayaklar ve o ayakların üzerinde Allah'ına dil uzattırmayan inanmış kafalar gidiyordu. Ve bir memleket ki dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanıyordu. Uzanıyorduk!
Yüreklerimize Sütçü imam adıyla nakşedilen bu adam, başörtüsüne uzanan işgalci eli kırıp, kurtuluş kavgasının altındaki kıvılcımlardan birini savurdu fetret karanlığına. Orada ve o gün uğruna ölüme yürünen şey, bugün üniversite kapılarından geri çevrilen başörtüsüydü. Ve bu vatanın bin yıllık mahremine Fransız eli uzandı diye, Anadolu'nun elli bin yönünden elli bin isyan cephelere doğru koştu. Cephelere doğru koştuk!
Durduğu yerde tutuşan ağaçlar gibiydi her biri ve ülkenin ortalarında kurulan körüğe doğru atıyorlardı alev alev bedenlerini. Alev alev bir şeydi başörtüsü, bin yıllık vatan gibi duruyordu kızlarımızın başında. Ki ona Maraş'ta uzanan ele, o gün, orada hesap sorulmasaydı, işgalci avuçlar taa Malazgirt'e kadar gidip, beyaz gömleğinin içindeki Alparslan'ın boğazına sarılacaklar ve o muzaffer orduyu bin yıl sonra kahreden bir ihanetin içinde boğacaklardı. Fakat tersanelerimizi, fabrikalarımızı, çiftliklerimizi, camilerimizi ve dahi payitahtımızı işgal eden güç, Maraş'ta yırtmak için uzandığı bir başörtüsünün ateşiyle yandı. Ve tüm vatan sathına yayılan yangın, kağnılar, kırık dökük tüfekler, soğuktan üşüyen askerler, çıplak ayaklar, cılız bedenler, sayılı kurşun, sayılı top, sayılı mıh ve sayılı tayın olup Sakarya'ya, Dumlupınar'a, Kadifekale'ye doğru aktı. Doğru aktık!

Dinleyin efendiler, üniversite kapısı önünde ağlattığınız şu kız, Sütçü imam'ın kızıdır. Yüzüne kapıları örttüğünüz bu çocuklar, Mustafa Kemal'in ardı sıra izmir'e kadar koşan kavruk Anadolu Yiğitlerinin evlatlarıdır ve dahi onların hepsi Mustafa Kemal'in çocuklarıdır. Onların hepsi, Karayılan'ın, Kazım Karabekir'in, Nene Hatun'un, özgürlüğe tüfek taşıyan Karadenizli takacıların, Sivaslı şehitlerin, Afyonlu efelerin, Kütahyalı çetelerin, Antepli gazilerin, Maraşlı kahramanların, Urfalı aslanların evlatlarıdır onlar. Onlar Milli Mücadele'nin ve bir gün dahi düşmana tahammül edemeyen dev isyanın çocuklarıdır. Yüzlerine bakın ve bir kere düşünün bunu. Bir kere! yoksa içlerindeki Sütçü imam ayağa kalkacak!