bugün

jean luc godard

heroizmin yansıtılması açısından ise; pek kahraman-vari sahnelerde görmeyiz kahramanlarımızı. camilla(bardot) alafranga bir klozeti üzerinde sigara içer bir halde görünür[apartman sahnesinde]. yada bu tip bir oturmayı shakespeare'in kleopatrasındaki oturma gibi yorumlayanlar da vardır;

''the barge she sat in like a burnish'd throne''[Antony And Cleopatra Act 2, scene 2]

tabi buradaki ''throne''(taht) pisuvardır

ya da lang tarafından modern ulysses'imiz olan Paul'un ulysses üzerine yapılan eleştirisinin üzerine lang tarafından yapılan yorum da bu anlamda öneemlidir. çünkü Ulysses'in ''modern zamanlar nevrotiği'' olmadığını belirtmiştir(ama paul biraz böyledir). Robert Stam onu aşağıdaki şekilde yorumlanıştır;

''paul is the ironic modern character who is based on classical archetype but he is pale shadow of heroic prototype''

godard bu filmde alsında bir epiğin tüm nosyonunu yeniden yazmış ve şekillendirmiştir. özellikle hollywood epiklerine bakıldığında veyahut da o dönemdeki popüler olan ''sphagetti epic''leri açısından bakıldığında da ve ve veyahut da homerik epiklerde yansıtılan heroizm açısından bakıldığında da film bu anlamda bir anti-epik ya da karşıt-epik olarak isimlendirilebilir. filmin ulysses'i paul hiç bir şekilde bir kahraman değildir.

brigitte bardot a ayrıca değinmek gerekir. bu filmin çekilmesindeki en büyük paya sahip olan birigitte bardottur. onun bulunması yapımcıların filmi desteklemesi konusunda baya yardımcı olmuştur. bunun yanında, bardott'un aldığı para yaklaşık olarak filmin maliyetinin yarısı kadardır.(film kritikleri tarafından methiyeler düzülmesine rağmen bardot aslında yeni dalga yönetmenleri tarafından çok fazla sevilen bir figür değildi bunun içinde sık sık görünmemiştir.(ve tanrı kadını yarattı gibi filmlerde de sex figürü olarak kullanılagelmiştir) hiçbir zaman anna karina gibi kabullenilmemiştir)bunun yanında bardot, savaş sonrası dönemde Fransa'nın ''free-elaborated new woman of postwar france '' kadınlarını yansıtmaktadır. özellikle bu dönemdeki çekilen filmlerde prenseslerimizin anlaşılmazlığı da sözkonusu edilmiştir. bu anlamda camilla iyi bir örnek olduğu gibi diğer yeni dalga yönetmenlerinden claude chabrol'un ortaya koyduğu chabrolien kadın tipi bunun için mükemmel bir örnektir).

bunun yanında camilla sürekli ima eder;dolaylı yoldan anlatır;(''sıkılıyorum'' dediğinde alsında ''paul'den sıkılmıştır)ya da kalça/popo/kıç ya da herneyse ile ilgili anlattığı hikaye-ki muhtemelen 1001 gece masallarından kopup gelmiştir ve uçan halı ile alakalıdır bunun yanında hatırlatmak gerekir yine de sinema başlı başına ''uçan bir halı''ya benzetilegelir) de direk olarak paul';un ''götün teki'' olduğunu telmih etmek içindir)

Çekimler/Stilistik özellikler incelendiğinde; çekimlerin ve bazı sahnelerin uzunluğu özellikle Hollywood filmlerinin etkili olduğu dönemde oldukça olağandışıdır. ilk sahnenin çekimi yaklaşık 2 dakikadır, krishna'nın kıssasının anlatıldığı sahne de 3 dakika uzunluğundadır(rama khrisna ve müridi arasındaki kıssa da bize fritz lang ile godard arasındaki üstad ve öğrenci ilişkisini düşündürebilir) bu filmde toplam çekim sayısı 150'dir ve o dönemdeki filmlere nazaran oldukça azdır.

bu film aslı easasında 3 parçaya bölünebilir: bir ve sonuncu bölümler özellikle film yapımı ile alakalı olan bölümler olduğu gibi, ikinci bölüm daha çok çift arasındaki ilişki sorunsalına yönelik olarak yoğunlaşır. bu parçaların hepsi Hollywood tarzı-biçemi film yapımının bir eleştirisi niteliğini taşır. özellikle apartmanda geçen tartışma sahnesi farklılığını ortaya koyar. bu sahnede özellikle çift arasındaki tüm iletişim ve rabıta kesilmeye başlar, bu salt diyalogdaki kesintiler ve düş sekuansları ile ifade edilmez; Fransızca'da ''mise en scene' olarak yer eden dilimizde ise mizansen(placing on stage-sahneye koyma-) olarak isimlendirdiğimiz durum ile ortaya koyulur. filmde çokça yer almayan POV tipi çekimler özellikle apartmanın gösterildiği ilk sahnede yer almıştır. bunun yanında, apartmanın tadilat halinde bulunmasının da metaforik olarak belirli bir anlamı vardır diyebiliriz. tadilat halinde olması onların ilişkileri ve seyri konusunda bir paralellik arz eder. Aslı esasında bu apartmanın bir yuvaya dönüşeceğini yada bir hiç olarak kalabileceği konusunda belirli sembolik anlamları vardır;bu gerçeklik ilişkilerine uyarlandığında bu paralellik kendini hissettirir.

apartman sahnesinin yaklaşık olarak 3o dakika sürmesi bir anlamda filmin geneline bakıldığında biraz orantısız olarak kabul edilebilir. zamanına göre oldukça devrimci ve riskli bir harekettir bu. tartışmaları Hollywood filmlerine bakıldığında aslında olağandan çok daha uzundur. bunun için daha doğrusu Hollywood filminde bu tip sahneler birkaç dakika ile sınırlıdır ve diyaloglar daha da açıktır. Camilla'nın da Paul'e- bir Hollywood filminde olsalardı şunları diyeceği kesin; ''seni küçümsüyorum, çünkü sen pasif ve zayıfsın ve beni prokosh'a peşkeş çektin.. vs''

kamera tekniği açısından, önemli sahnelerden birisi de lambanın iki yanında oturup konuşan paul ile camilla'nın arasında geçen konuşmaların çekildiği sahnedir. özellikle bu sahne gösterim/sunum tarzı açısından oldukça ilginçtir.(aslında godard'ı ilginç kılan da budur, banal sahneleri alışılmışın dışındaki çekimler ve pek geleneksel olmayan yaklaşımlar ile ele alır ele almakla kalmaz aynı zamanda yol/yöntem ve veya yordamlarla yeni yolları dener. özellikle bu sahnede paul un konuşması ve bu esnada gece lambasını yakıp söndürmesi bu açıdan bakıldığında karakteristiktir. 1960lara dönüldüğünde çekilegelen filmlerde bu tip sahneler de counterpoint omuzlar üzerinden ve/ya karakterlerin bakış açısından çekim yapılır. bu anlamda bakıldığında radikal olarak pek ortodoks olmayan bir yaklaşımdır. çünkü soldan sağa, ve sağdan soğa tracking-shoot'lar vasıtası ile çekimler yapılır(yanal çekimler-lateral shot olarak da isimlendirilir) ve editing ise söz konusu değildir. bu anlamda tracking yani kameranın hareketi oyuncuların dediklerine paralel olarak hareket etmez. hareketi bu sahneden yönlendiren ise ışığın yanır/sönmesi olarak konumlandırabiliriz ve bir diğer gerçeklik de kamera hareketinin otonomluğudur. (bkz: mise en scene versus montage)

Film ayrıca modern epiklerin sahnelenmesine de ironik bir bakış içerir. bunu hakiki anlamda italyan aktirist tarafından sergilenen sahne performansında rahatça görebiliriz. çünkü bu tür sahnelemelerin hiçbirisi antik yunandaki yapılanları temsil edemez. bunun yanında tiyatro sahnesindeki ''sound'' kullanımı da dikkat çekicidir ki, alışılmışın dışında bir kullanım sözkonusudur burada. burada yapılan, bilhassa lahramanlarımız, micheal piccoli, bardot ya da fritz lang- konuştuğunda rol oyuncularının sesleri dışında tamamen kesilir; sadece onların seslerini duyarız. (sinemada süregelen ses kullanımına yönelik bir ''parodik exaggeration'' yani parodik bir abartıdır. )burada bir başka bir gerçekte hayat ile yani yaşanan ile sinema yani kurgunun bir karşıtlığıdır; hayatta kendinizi/çevrenizi saran seslerden-anlaşılır ya da anlaşılmaz- soyutlayamazsınız[uygun durumlar için];

ticari açıdan bakıldığında ise aslında ilginç bir döneme dek gelmiştir bu film. 1959'da çekilen iki paha biçilmez film(godard'ın a bou de suffle ile truffaut'nun 400 blows) ve bunların getirdiği ticari başarılardan sonra, devamındaki filmlerin ticari açıdan çok başarılı olmaması yeni dalga hareketinin krize girmesine neden oldu. bunun yanında Hollywood'da o dönemlerde iki güçlü hareket ile baş edememekten kaynaklanan bir kriz içersindeydi, birisi italyan yenigerçekçilik hareketi(neorealism) ve incelediğimiz yeni dalga hareketi. Bundan dolayı-belki de bu hareketlerin yaşadığı bu sıkıntılardan dolayı-Hollywood sinema sektörü uluslararası ortak yapımlara doğru yelken açtı. aslında ''Le Mepris'' filmi ile sinemanın o dönemdeki seyrinin yansıtısı ya da bunun üzerine godard tarafından getirilen bir yorum olarak da düşünülebilir.

erotizmin işleniş biçimi incelendiğinde;erotik açıdan bakıldığında bardot'u başlangıç sahnesi ve sonlardaki bir sahne dışında görmeyiz. aslına bakarsanız filmin başındaki bu tip bir beklenti ile süregidişindeki hal pek beklentiye karşılık vermez. (bu anlamda godard filmde erotizmi farklı bir şekilde ele alır yada daha doğrusu filmde erotizmin nasıl ele alınacağına dair bir ima olarak da kabul edebilirsiniz. godard bardot'u çıplak olarak sergilemek yerine, filmin başında olduğu gibi freskolardaki açık-seçik resimler ile iktifa etmeye zorlar(bu bana les carabiniers'in kahramalarının sadece gerçeklerin bir resmi ile kifayet etmeye zorlandığı kartpostal sahnesini getirdi) . bu boşluk, erotizmin olmayışı hem evlilikte hem de filmde antik yunan freskolarını içeren kitabın çekimi ile doldurulmuştur. yine aynı sahnede godard'ın klasik tekniklerinden birisine rastlarız, özellikle çekimi bir dergiden yada gazeteden alınan görüntülerle doldurur.

film üzeirne bir çok manüpilasyon ve spekülasyon yapılabilir. yorumlar türlü türlüdür; filmin sonu seyircinin manzara ile baş başa ''sessiz'' kalınması ile biter. peki bu neyi çağrıştırmaktadır?(özellikle elindeki hoparlör tutan adam bunu sürekli italyanca dillendirir)

hamlet'i hatırlayalım ve biz de susalım artık;

''the rest is silent'

not:ağırlıklı olarak robert stam'ın eserlerinden yararlanılmıştır. örnek olarak şu kitabına bakılabilir; Reflexivity in Film and Culture: from Don Quixote to Jean-Luc Godard