bugün

nick drake

yavuz turgul'un ''muhsin bey'' filmini anlatan -bir filmin hikayesi adındaki- kısa trt belgeselinde filmi hakkında söylediklerini genel manada sanata sonra da nick drake'in durumuna uyarlamak mümkün. ünlü yönetmenimiz şöyle diyor:

''bir filmin (sanat eserinin) kaderi vardır. siz o filmi yapar,çeker ve teslim edersiniz. eğer bu film belirli nitelikler ve değerlere sahipse bunun önüne hiçbir şey geçemiyor. o,bir yerden kendisine bir alan buluyor ve dışarıya fırlıyor.

sanatsever bir anneye sahip, bach dinleyerek büyümüş nick, ingiltere'nin huzur veren uçsuz bucaksız yeşil tepeler.sakin bir çocukluk,bitmeyen bunalımlar ve baş ağrıları. şarkılarının sözlerinde bin yaşındaki bir adamın bilgeliği var. dylan,rolling stones,the beatles,pink floyd ve müziğin her alanında sayısız dehanın en verimli çalışmalarını verdiği 60 sonları ve 70 başlarında bu genç adamın naif çığlıklarını duymak için ortam fazlasıyla gürültülüydü. toz,duman yerine oturdu. nick ve şarkıları hep oradaydı. insanlar ,sonraki kuşağın gençleri şarkılarını keşfetti. o duyguları paylaşan ruhlar,kendilerini birbirlerine yakın hissettiler.ayrı bir grup oluşturdular. ama o kadar derindi ki şarkıları henüz tüketilmedi. sinemada kubrick veya tarkovski'nin filmlerinin başına gelen hal yani özenti sahibi bir kısım zümre tarafından entelektüellik turnosolü olarak görülüp üzerine espriler de üretilmesi hali henüz söz konusu değil. belki nick drake'i sevenler de tıpkı kendisi gibi bir nevi nekrofili halindeler. bu imtiyazı herkesle paylaşmak nick drake'i ayağa düşürmek istemiyorlar. sadece belli kültür düzeyinde ve ruh olgunluğundaki insanlar onu dinlesin havasındalar. nick drake yaşasaydı bu duruma ne derdi bilmiyorum. bir tek şeyden eminim konser vermezdi. bir şey daha,anısına seçme şarkılardan oluşturulmuş ve genç ingiliz yorumcuların yer aldığı bir konser organizasyonunu izledim. arkada sağlam bir orkestra. ama şu bir gerçek kimse o şarkıları sahibi gibi söyleyemiyor.