Entry notu: Eğer uzuuun uzun okumak istemiyorsanız, direk "özet" bölümü olan, spoillerli bölümü okuyun arkadaşlar.
bir ateist ahlaka çok farklı yönden yaklaşabilir, mesela bir nihilist* ise, "ahlak yoktur" der. yada hedonist* ise "ahlak'ı boşver gel sevişelim" der. egoist* ise "kanka ahlakı siktir et de, senden daha ahlaklıyım lan ben." der. ama her şeyden öte, insan bir ahlakı benimserken, olduğu kişilerden kaçmaması gerekir. ünlü nihilist filozof nietzsche'ninde dediği gibi ahlak, doğmamış bir çocuktur. herkes ondan bahseder ama ortada bebek dahi yoktur. ama ateizmden öte felsefenin, incelediği ahlak felsefesinden bahsetmek isterim.
*öncelikle ahlak ve ahlak felsefesinin ne olduğunu bilmemiz gerekir.
Ahlak, Arapçadan Türkçeye geçen ve Türkçede; bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları anlamına gelen bir kavramdır. Genel anlamda ahlak ise toplum içinde oluşan geleneklerin, değerlerin ve kuralların oluşturduğu; herhangi bir bireyin, herhangi bir grubun ya da bütün toplumun doğru veya yanlış, iyi veya kötü davranışlarını belirleyen, yönlendiren ve şekillendiren sistemsel yapıya verilen addır.
Ahlak, tek bir yapıya bağlı kalmak zorunda değildir. Bu bağlamda; iş ve aile ortamında, siyaset arenasında ve hatta yaşamın bütün alanlarında ahlaktan söz edilebilir. işte ahlak felsefesi, ahlaktan söz edilebilecek bütün alanlarda, ahlakı açıklamaya ve değerlendirmeye çalışan felsefi soruşturma dalıdır.
Ahlak felsefesi, insan yaşantısındaki değerler, kurallar, yargılar ve temel düşüncelerle ilgilenir. Yani ahlak felsefesi en genel anlamıyla, insan yaşantısının ahlaki boyutunu ele alır ve değerlendirir; insan davranışlarını ve bu davranışların doğru mu, yanlış mı; iyi mi, kötü mü olduğu sorularına cevaplar arar.
Peki evrensel bir ahlak kanunu var mıdır? aslında bunun cevabı kesin yoktur. bu konuda fikir ayrılılıkları olmuştur. bu fikir ayrımlarını size, "ateist olanlar" vs. "ateist olmayanlar" olarak iki ayrı gruplarda açıklayacağım. böylelikle hem farkı birlikte görür, hemde kızların yanında zırvalayabileceğiniz bir takım havalı bilgi öğrenirsiniz.
Kantın Salt Aklın Eleştirisinin önsözünde söylediği ve onunla ilgili yapılan çalışmalarda vurgulanan şu söz dikkatimizi çekmektedir: imana yer bulmak için bilgiyi inkâr etmek zorunda kaldım. Kantın bu sözünün, felsefesinin bir özeti olduğunu ve bu iki kavramın (bilgi ve iman) kritik felsefe açısından aynı öneme haiz olduğunu söyleyebiliriz.
"Öyle davran ki, davranışların genel kural haline gelsin." immanuel kant
immanuel kant'a göre ahlak:
immanuel kant için asıl olan "insanın iyiyi istemesi"dir. kant, ahlak yasasının koşulsuz bir buyruk (kategorik imperatif)olduğunu söyler. yaşamdan türetilmemiştir, doğuştan gelir. koşulsuz buyruk hiçbir koşula bağlı değildir ve her durumda geçerlidir.
baruch spinoza tanrı ve evrenin bir ve aynı şey olduğunu söyler, zaten kendisi de panteizm akımını savunur. bu görüşü tüm tanrıcılık (yinede inancı var) anlamına gelir. yaratıcı özgürdür ama bu özgürlükle gerçekleştirdiği her şey, onun kendisini belirlemesidir. Tanrı'nın özgürlüğü, doğadaki olayların zorunlu olmasını gerektirir. bu zorunlu doğa yasasıdır. insan ancak buna uyduğu zaman yaratıcıya ulaşabilir, dolayısıyla erdem sahibi olur. doğa yasasına uyabilmek için (ahlak'tan bahsediyoruz efendim) insanın tutkularından arınması ve kendisini bu yasaya bırakması gerekir.
özet geçersek: ahlakı savunan filozoflar (ateist olmayanlar) yaratıcıya laik olabilmek için kendilerine bir takım kurallar koyma taraftarıdır. eğer bu uzun yazıyı hala okuyorsanız hadi şimdi de asıl konu başlığı olan ateistlerin ahlaki yapısı 'na göz atalım.
öncelikle efendim, ben bu herife saygı duyduğumdan ve sempati beslediğimden dolayı biraz size ondan bahsetmek istiyorum. özellikle burayı okuyarak, genel kültürünüze bir şeyler katabilir, hepsinden öte değişmenizi sağlayacak kararlar alabilirsiniz (umarım.
Prusya'da doğan f. nietszche'nin babası rahiptir. o daha çok küçükken babasını kaybeder. diğer çocuklarla hiç oynamayan ninetzsche'nin en büyük zevki bir kenara
çekilip kutsal kitabı okumaktır. öyle güzel ve içli okur ki dinleyenleri ağlatır. ama on sekizine geldiğinde tanı'ya olan ihtiyacını yitirir. bir üniversitede görev alır ve profesör olur. bir yandan da piyano çalar, sonatlar besteler, ünlü bestece wanger'le dost olur. bu arada almanya ile fransa arasında çıkan savaşa katılır ancak gözleri görmez, sağlığı da çok bozuktur. askerden döndükten sonra emekliye ayrılır. bu arada yakın dostu wanger'in sınırsız bencilliğinden ve brahms'ı kıskanmasından rahatsız olur ve hiçbir şey söylemeden ondan kaçar. ölümün eşiğinde olduğu bu dönemde tek dostu felsefedir. zerdüşt böyle dedi adlı ünlü eserini yazar ama hiç okuyucusu yoktur. bu konuda şöyle der: "çağının ahlak sistemiyle savaşmak korkunç bir şey olmuştur daima. bu savaşta var olan ahlak sistemi, savaşanlardan mutlaka öcünü alır." bu söz doğrudur. bir gün felç olr, çılgınca mektuplar yazmaya başlar ve akıl hastanesine kaldırılır. hastaneden çıktığında önce annesi, sonrada kızkardeşi ona bakar. nazi olan kızkardeşi, ona en büyük kötülüğü de yapar. pek çok yazısını kendi çıkarları doğrultusunda kullanır ve düşünürün yanlış anlaşılmasından çekinmez. bir süre sonra yaşamını yitiren nietzsche'nin şu sözleri yaşamını özetler: "insanın gülen tek hayvan oluşunun nedeninin en iyi ben anladım galiba. byük işkenceyi en çok o çekiyor, o yüzden de kahkahayı icat etmek zorunda kalmış."
nietzsche'nin hayatında az-buz nasıl bir fikre sahip olduğunu anladık. ama özetleyecek olursak,
ona göre evrende sadece değişme vardır. bu değişmeyi sürdüren ve yaşamın kendisidir. öyleyse yaşam, her şeyin üstündedir. insan aşılması gereken bir şeydir. ve kendini aşabilmesi için her şeyi aşması gerekmektedir. buna din, ahlak ve diğer dogmatik her şey dahildir.
Son olarak egzistansiyalizm*'in kurusucu jean paul sartre'den bahsedip kimsenin okumadığı bu entry'me son vereceğim.
sartre'ye göre insanın doğuştan gelen ve onu belirleyen bir özü olmadığını savunur (yani diyor ki: "bak kanka diğer filozoflar bana diyor ki, "doğuştan gelen bir ahlak anlayışımız var." ama öyle bir şey yok, dur açıklayayım..") tüm varlıklar kendi içinde sadece insanda, "varoluş", "öz" 'den önce gelir. insan, önce var olur, sonra özünü kendisi ortaya çıkarır. yani diyor ki, önce tüm ahlaki yapımızı yıkar ve var oluşumuzu tamamlamak için kendi değer yargılarımızı, ahlakımızı kendimiz oluştururuz. diyor.
Ateist olan şahıslar, hayata bir kez geldiği için ahlaki değerlerin ona şekil vermesinden çok, kendileri ahlaka şekil vermeye çalışır. kendileri için değerli olan şeyleri kendileri seçer. özgür olmak, onlar için en önemlisidir. inançlı insanlardan farklı olarak (yermek için söylemiyorum.) kendilerini, yaratana laik kılabilmek için sınırlandırmazlar. onlar için özgürce yaşanmamış bir hayat, boşa geçmiş bir hayattır. ve ahlak anlayışını "özgürlük" kavramına göre, genelek ve görenekleri etkisi ile şekil verir.
--spoiler--