okuribito

entry8 galeri
    7.
  1. dokunaklı bir yojiro takita başyapıtı.

    japon sinemasıyla haşır neşirliğim; akira kurosawa 'nın felsefesini etüt etmiş olmam, birkaç filmini hatmetmiş olmam, gene takeshi kitano (bir filmini bilirim, bebekler ) ismini sinema dergilerinde falan habire duymam (hakkında yazılmış birkaç yazısını okumam) ve yasujiro ozu 'nun yeni türk sinemacılarını fazlasıyla etkilemiş olmasıyla (bir örnek verelim semih kaplanoğlu) sınırlı aslında. tabii bu sinemayla akraba sayılabilecek çin ve tayvan sinemasından birkaç çalışma izlemişliğimle (özellikle yang zhang, ang lee ve Hsiao-hsien Hou filmleri) ve kore sinemasının harikulade yükselişini takip edişimle (herkesin bildiği bir isim kim ki duk ) uzak doğu sinemasının kendime göre minimal ölçekli bir resmini çizdim.

    bu yojito takita çalışması da son derece hisli ve duyarlı bir o kadar da başarılı bir yapıt. gene uzak doğu'nun karakteristik özelliklerine dair birçok taraf bulabiliyoruz.

    1)ilk aklıma gelen ölen kişiye fazlaca değer vermek. hani ülkemizde bu yaşayana dair bile değer vermemek olarak cereyan etse de bu adamlar bu konuda fazlasıyla takıntılı. ve bu filmin omurgası bence. yani ölen kişinin işlemleri için 5 dakika geç gelmek dahi büyük saygısızlık. ki bu olgu anımsadığım kadarıyla kim ki duk'un birçok filminde de ölen kişinin sarıp sarmalanmasındaki titizlikle aklımda yer tutmuştu.

    2)işsiz kalan çellistin cenaze levazımatçısı oluvermesi. ve ölülerden para kazanmak. kağıt üzerinde eşe-dosta bile söylenebilirliği mümkün olmayan bir iş. başta eleştiren 2 kişi (annesini kaybeden bir arkadaş ve güler yüzlü eş) daha sonra durumun hassaslığı ve kritikliğiyle hatta -birisi için söyleyebileceğimiz- mevzunun kendisini buluvermesiyle çark ediyor ve haksızca/ acımasızca eleştirdiği işin aslında son derece zor, çetrefilli bir o kadar da duygusal tarafı yoğun oluverdiğini algılıyor. eşteki değişimse daha ziyade duygusal çetrefilden besleniyor.

    3)uzak doğu sinemasından bahsedip ahlaktan, değer yargılarından ve kendilerine özgü inanç yapılarından bahsetmemek olmaz. şu ahlaki olguları ben özellikle yüksek duyarlılıkla değerledim kendimce. ölenin en güzel kılık kıyafetleriyle, makyajıyla ölümsüzleştirilmesi ne denli hassas duyguların izini sürdüklerini bize gösteriyor. en çok istedikleri şekilde ölümsüzleştiriliyorlar. oğlundan şikayet eden anne, o çok sevdiği fularıyla ölümsüzlüğe uzanıyor.

    4) aslında film bas bas bağırıyor, sevdiği işi yapmanın ve özellikle onun kutsal bir olgu olmasının bünyeye verdiği rahatlama hissinin büyüklüğünü... bu kısımlarda film çok başarılı. (hatta patronun huzuru ve öğretileri de işin içine katılabilir)

    5) film sadece bir çellistten levazımatçı yaratmasıyla değil ruhuyla fazlasıyla sanat kokuyor efendim.

    6)babanın elinden taşın düştüğü sahnenin çok estetik olduğunu düşündüm izlerken. estetik ve minimal sahneyle boğaza bir şeyler düğümleniyor. insan bu küçük sahnenin üzerine sayfalarca yazmak istiyor. sadece, yazmak. pürüzsüz taş ve iyilik, pürüzlü taş ve kötülük ...

    hassas bünyelere zarar bir çalışma.
    10 üzerinden 8,5!
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük