bugün

rashomon

Akira Kurusawa nın 1950 yapımı gerçeğin göreceliliğini sorguladığı bir filmdir rashomon. film iki yazarın eserlerinin birleşimi ve bazı eklemelerin ortaya çıkardığı bir film olarak kabul edilebilir. Batı tarafından en fazla tanınan kurosawa filmlerinde biri olmakla birlikte popülaritesini korumuştur. Bununla birlikte, film o kadar etkili olmuştur ki ismi psikolojide raşomon etkisi olarak geçmiş ve heidegger in felsefesinde bile etkisini gösterip salt bir film olmaktan ziyade bir kült olarak yer almıştır ve1951'de de Venedik film festivalinde altın ayı ödülüne layık görülmüştür..

film biraz gizemli olmakla birlikte, aslında yorumsal açıdan bakıldığında da çeşitliliğini koruduğundan yanıltıcıdır. anlatmak istediği farklı görünüm altında ve farklı ağızlardan gerçeğin aslında tam bir tanımı olmamasıdır yani ''gerçeğin göreceliliğidir''. ve anlatılan her hikayede de gerçeklik bize tam anlamıyla gerçek gibi görünür. bu olay örgüsüne oldukça dikkat etmiştir Kurosawa. (filmin başındaki yağmur ile sonundaki güneş de bir tezatı bildimektedir bize) tabi bunları nasıl olarak yapar; bir rahip, bir ormancı ve bir de ne idüğü belirsiz şüpheci ve sorgulayıcının ağzından(aslında bu tam anlamıyla halk tabakasından olan kimse ve onun bakış açısı olarak da adlandırılabilir). genel de bu karakterleri bir dişli olarak düşünürsek bu dişlilerin dişlerinin arasından ortak amacı aldığımızda ters olarak işlediklerini düşünebiliriz.

Kamera tekniği açısından özellikle direk olarak güneşe yapılan çekimler ve ayna vasıtası ile aktörün yüzüne güneş ışığı yansıtılması bu anlamda dikkate değer bir şekilde ilk olarak kurosawa nın bu filminde kullanılmıştır. Bunun yanında dikkate değer bir şekilde üç köşeli bir kompozisyon kullanılmıştır(Toshiro Mifune, Machiko Kyo ve Masayuki Mori nin oluşturduğu) bunu ise bu üç karaktere sırayla yapılan close-up larla ve daha sonra da aralarındaki üç köşeli ilişkiyi vurgulayarak gösterir. Bu ise sessiz filmlerden arta kalan bir etki olarak yorumlanmıştır.

film bir nevi ''hikaye içinde hikaye'' olarak yorumlanabilir ve ilk hikaye oduncu tarafından anlatılagelmeye başlar. bu ilk başlangıçla birlikte, korosawa nın dikkate değer çekimleri damgasını vurmaya başlar, özellikle keserin keskin tarafını aydınlatan güneş ve gölgeler arasındaki kontrast ve gölge ve ışık oyunları bu sahnede oldukça belirgindir.(belirginden ziyade gerçekçidir -mühim olan da bu hissi yaratabilmesidir) bununla birlikte çekimler her açıdan yapılır, yakında , uzaktan kenardan, dandirindandindandan.. bu çekimler mekan hissi yaratmanın yanında gerçeklik hissi de yaratırlar. kurosawa nın sessiz filmler döneminin etkisini hala üzerinde taşıdığının da kanıtı bu başlardaki sahneler, o filmler de de önemli şeylerden birisi mekan hissi yaratmaktır ki Kourosawa burada pek farklı bişey yapmıyor.

Kurosawa gerçekliği sorguladığından belki aslına bakarsanız, seyirciyi şüphenin içersine atıp bir çok şeyi açıklanmamış bırakmaktadır. açıklamak yerine sadece gösterir. filmin ilerleyen sekuanslarında aslında bir çember içinde döndüğümüzü anlarız, seyirci ise sadece gerçeği başka insanların anlattığı yönden görür, bu açıdan sınırlanmıştır ki sorun da budur. Bunun yanında diğer filmlerinde de bu tip bir açıklanmamışlık hakimdir, bilhssa ikuru'daki watanabe nin ortadan kaybolması buna güzel bir örnektir.

filmin devam eden bölümlerinde ise tajumaru ile karşılaşırız ki, işin ardındaki asıl neden bu biçimsiz orman kaçkını hayduttur. filmdeki en ilginç ve aynı zamanda en enigmatik karakter tajumaru'ya aittir ve bu karakter in aşırılığı ise birçok insanı şaşırtmıştır. aynı zamanda bir hayvan gibi davranır bunu su içmesinden maymun gibi zıplamasından, uyuz gibi kaşınmasından ya da aşırı hareketlerinden çıkarsanabilir. kurosawa onu biraz da batı sinemasının etkisi ile onu bir aslan gibi ynatmıştır(kelimenin gerçek anlamında aslan)bununla birlikte inandırıcıdır daha doğrusu surat ifadesi anlatım halindeyken birden değişir. burada yargılayan seyircidir daha doğrusu seyirci olmalıdır. zaten oyuncular da kendi gerçekliklerini ekrana anlatırlar.

Tajumaru nun gerçeklik bakış açısında biz bu üç kişiyi üçlü bir kompozisyonda görürüz, ve bu üçlü kompozisyon da öyküyü daha da güçlendirir. Ve hikayeyi daha ileri noktalara taşımasında oldukça işe yarar, diğer bazı yönetmenlerin de bu tip kompozisyonları kurosawa'nın kullandığı şekliyle kullandıkları vakidir.

Bu filmde dikkate değer bir şekilde kısa kısa sahnelerle güçlendirilmiştir. Daha önceki filmlerine nazaran, daha çok kullanmıştır kurosawa bu tip sahneleri. özellikle tajumaru'nun hikayesi ve hikayesinde kadının kocasını mağlup ettikten sonraki hızlandırılmış sahne buna örnek olarak gösterilebilir ki kurosawa bunda da usta bir yönetmendir. bu kısa sahnelerin arasındaki bağlantılar da iyi bir şekilde örülmüştür. bu tip kısa sahneler 400'ten fazladır bu filmde. bu sahnelerin yoğrulması gerçekliği oluşturur aslında, bununla birlikte birinci hikaye ile tajumaru nun hikayesi oldukça gerçekçidir, bana sorarsanız aslında ikisi arasında hangisinin daha gerçek olduğuna dair bir çıkarım yapamam.. en dikkat çekici şey tajumaru nun gıcık tepkileridir, aslı esasında bana bir çocuk bir hayvan bir de maçoyu karıştırdığınızda böyle bir ayı ancak ortaya çıkabilir şeklinde bir yorum vakidir.

Tajumaru nun hikayesinde kadının davranışları da gelenekçi bir yöndedir. iki erkeğin onun utancını görmesine dayanamayacağını söyler ve nifak tohumlarını tajumaru nun o pek de sağlıklı olmayan beynine serper. Buradaki düello sahnesi ise kreografik açıdan özellikle Amerika ve avrupadaki çekilen filmlerden oldukça farklıdır. özenle hazırlanmış bu düello sahnesi ise biraz heroik biraz da japon savaş filmlerinde izler taşır.

bununla birlikte hala insanlar tarafından merak edilip seyredilen bir filmdir. çünkü zihinsel anlamda bakıldığında muammalarla süslü bir film olduğundan anlamak zordur bir filmi ve aslında bu gerçeklikte filmin ününe ün katmıştır. bir çok yönetmenin de aralarından ünlüleri de vardır, aşırı bir şekilde etkilenmiştir Rashomon dan. ama gerçek anlamda anlayabilmek için en az iki kere seyretmek gerektir.

karakterleri incelendiğinde, özellikle duygusal ve iyimser yönleriyle sivrilen rahip vardır. olayları olduğu gibi kabullenmenin yanında sağduyulu hareketleri ile aslında üç karakter arasında bana sorarsanız en makuludür. ve dikkat çekici bir gerçektir ki bu rahip filmde akira kurosawa nın olaylara bakış açısını temsil edebilir.(diğer iki karakter, birisi fazla kötümser, bozulmuş insanı temsil etmekle birlikte, oduncu ise gerçeği kabullenmemesine ve gerçeği görmesine rağmen bu gerçek onun hırsız olduğu gerçeğini değiştirmez.

üç kişi arasındaki işlenen konu açısından incelendiğinde film, yalanın insanın zayıf bir yönü olması yanında gerekliliği de işlenir. insan yalan söyler çünkü, zorunludur. bu da bana bergman'ın ''maskelerin gerekliliğini'' vurgulamasını hatırlatmaktadır.

karakterlerin bize sundukları anlatım onların kişisel yanları ve karakterleri hakkında da büyük ipuçları sağlar. en azından kadının geleneksel bir yapıda olduğunu anlarız. bu şöyle de yorumlanabilir, gerçekliği saptırma biçimleri ile daha doğrusu kendi öznel gerçeklikleri -yalan olarak ortaya koydukları-karakterlerine uyum doğrultusunda şekillenir. kadını anlattığı hikaye de japon hikayelerine aşina bir hikayedir ki gelenekte anlatılanların yeri vardır. ama kadını davranışlarında aşırılık ve ölçüsüzlük hakimdir. bu da rol yaptığına dair şüpheleri meydana getirir. ama kocasının bakışlarından sonra surat ifadesindeki ani değişme de seyirciyi etkileme gücüne sahip bir nazardır- bu kavrayamamadaki ani şaşkınlık olarak ifade edilebilir. bundan sonra kendi gerçekliğini anlatır gelenekselliğinden ziyade-daha doğrusu biz öyle inanırız. çünkü bizim inanmamızı sağlayan hikaye ya da öykünün gidişatından çok karşımızdaki anlatıcının durumu daha doğrusu ikna ediciliğidir. daha sonra da klasik bir sahne ile erkeğin suçlayıcı bakışları-japon dramaturjisinde olduğu gibi- onu intihara zorlar.