içerisinde çok büyük hikayeleri barındırıyor olsa da, yapımcı kaygıları, gişe başarısı açısından birkaç dişe dokunur örnekleri dışında maalesef ki yerlerde sürünen sinema(mız).
birkaç senarist, buna mukabil yine sağlam birkaç yönetmen dışında maalesef ki, tv'lere yüksek maliyetli yapımları ısıtıp ısıtıp, reklamlardan deli para kaldırmayı kendine şiar edinmiş yapımcıların elinde. mantalite de para olunca, ''bunu çakalım, bu ismi de kadraja aldık mı, parayı çuvallarız hacı'' modundaki abiler, ''7. sanat sinema'' nın diğer yüzü olan ''pop corn'' ya da çok ecnebileştik ama ''entertainment'' yani eğlence kısmına bakıyorlar. fakat madalyonun bu kısmı için yapılan filmleri de, maskeli beşlerin sıçtığı boktan ya da ivediklerin kusmasından daha fazlasını getirmiyor genelde. bir de izleyici tarafından da bakmak lazım. malumdur ki, biz eleştiriyi sevmeyiz; eleştiriden anladığımız yapıcı olmak değil, yermektir hep, ama sevmeyiz laf sokulmasını; hem de kendimize. evet, bir hikayesi olan filmlere gitmiyoruz artık. kesmiyor bizi. nuri bilge ceylan, reha erdem ya da zeki demirkubuz dendiğinde mimarlık fakültesinde profesor sananlar çok bu ülkede. hah, keza bizler de entelektüel değiliz, ki gıcık olurum o muhabbetlere de, ama eldeki hamuru pişiren aşçılar yemez ülkemizde. yiyen bizler de, tuzu az gelmiş deriz.