sevmek zamanı

entry129 galeri video5
    67.
  1. (#2301544)
    (#2551315)
    (#3183236)

    numaralı entrylerdeki güzeller güzeli yazıları mutlaka okumanızı önerdikten sonra kendi naçizane fikirlerime geçiyorum.

    öncelikle metin erksan kıymeti yeteri kadar bilinememiş , türk sinemasına küstürülmüşken hayata veda etmiş bir dahiydi. oysa ondan öğreneceğimiz, öğrenmemiz gereken çok şey vardı...

    yönetmen Susuz Yaz filmiyle Berlin'de Altın Ayı Ödülü'nü aldıktan sonra çektiği bu filmini seyirciye sunacak salon bulabilmek için, kapı kapı dağıtımcı gezdiği söylenir. Ne var ki; döneminin popüler Türk filmlerinden tamamen ayrılan, farklı bir gözle aşkı irdeleyen bu filmin değeri bilinememiş, hiçbir salonda yer bulamamış, bu yüzden sinemada gösterilmemiştir. Eski istanbul'un sonbahar günlerini görüp mest olarak izleyeceğiniz, her karesi ayrı bir değer olan bu filmin zamanında kenara atılıp, hor görülmüş olduğunu bilmek insanın içini acıtır.

    --spoiler--
    Filmimiz bir hayli ilginç başlar. istanbul adalar'da, denize sıfır güzel bir malikanenin dev pencerelerinin ardında iki adam birbirleriyle sohbet etmektedirler. ikisininde kederli ve yorgun oldukları çökmüş omuzlarından okunabilmektedir. seyirci daha ilk dakikadan sadece bir ''seyirci'' olacağını anlar film süresince. çünkü hikaye halil'in hikayesidir. aşkı da, acısı da ona aittir. biz sadece ortak olabiliriz belki. camı yıkayan yağmurun sesini dinlerken filmede giriş yapmış oluruz artık... (türk sinemasında yağmur, pencere ve duyulmayan diyalog üçlüsünü sanırım ilk defa bu filmde izleriz. film boyunca da yönetmen ıslak camları, olayın melankolisini ve muğlaklığını hissettirebilmek için çok sık kullanacaktır. bir zamanlar anadolu'da filminin giriş sahnesini çekerken acaba yönetmen nuri bilge ceylan bu girişten etkilenmiş midir diye sormadan edemedim kendime.)

    Boyacı - badanacı halil'imiz (müşfik kenter) 1 yıl önce boyasını yaptığı köşkün kızının çerçeveletilmiş dev fotoğrafını ilk o zaman görmüştür duvarda ve ilk görüşte aşk dediğimiz meret onu da bulmuştur böylece. kızımız meral'in dev fotoğrafı, her ne kadar fal taşı gibi açtığı gözleriyle ürkütücü olsada, sanırım halil resmin boyutlarına da birazcık hayranlık duymuş olacak ki son bir yılını günde 1 saatte olsa eve gizlice girip tablonun karşısında oturup, sigarasını yakıp tabloya hayran hayran bakınmayı adet edinmiştir.

    Ama bir sonbahar günü yakalanacaktır boyacımız. meral'in hoşuna gider bu romantik hali ve bu yüzden çok üstelemez olayı sadece adını adresini öğrenir, bu fakir ama gururlu gencin. fakat ekibimiz bayağı yavaş çalışmaktadır hatta bir filmi küçük bir odayı boyamakla geçirdiler diyebilirim. sanırım manzarasını beğendiler ayrılmak istemediler. boyacı ustasının udunun sesi ayrı bir tad verir filmde dinleyene. fakat biraz daha yönetmen müdahalesiyle (en azından udun kanun gibi çalınmadığı öğretilseydi amcamıza) daha gerçekçi ud playback sahneleri çekilebilirdi kanımca. halil ne kadar efkarlı ve ağırbaşlıysa kızımızda bir o kadar fingirdektir ama. halil efkarından kendini uda, sigaraya, rakıya ve birazda tiner kokusuna vermişken, meral (sema özcan) elinde ovidius'un ars amatoria'sı (sevişme sanatı) , okuyup kendi kendini tatmin etmekle meşguldür. ama gün gelir devran döner. meral halil'i aklından çıkaramaz ve sonunda onu bir limonlukta kıstırır ve işte orda yönetmen izleyiciyi bir kez daha çalımlar. sinema tarihine geçecek diyalogun zamanı gelmiştir artık, film eteğindeki taşları dökmeye başlar.

    meral: herhalde bana ait olan birşeyi öğrenmek hakkımdır.
    Halil: Sana ait bir mesele değil bu. Resminle benim aramdaki bir durum, seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım.
    Meral: iyi ama aşık olduğun resim, benim resmim. işte ben de buradayım. Söyleyeceklerini dinlemeye geldim.
    Halil: Resmin sen değilsin ki, resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.
    Meral: Bu davranışların bir korkudan ileri geliyor.
    Halil: Evet bir korkudan ileri geliyor. Bu korku, sevdiğim şeye ebediyen sahip olabilmek için çekilen bir korku.

    aslında halil bildiğin kıza aşıktır ama resmini bir siper olarak kullanır, hayallerinin kırılması ihtimaline karşı. kızın resmine bakarkenki efkarı da bunun kanıtıdır. yoksa kızın resmine bakıp mutlu mesut yaşasaydı bir ömür. hatta bir imam nikahı da kıydırırdık kendi aramızda, üstüne bir de; ıhım ıhımm! neyse konuya dönelim... bunun üzerine kızımız yüklenir 130 kiloluk tabloyu, gelip boyacının odasının başköşesine koyup gider. tabi tarihin ayarıdır bu olay ama halil bozuntuya vermez, tabloyu okşar filan...

    fakat meral'ın iradesi zayıf çıkar yine üstüne gider halil'in. bu sefer halil'i bir kayanın tepesinde kıstırır. (sema özcan o topuklu ayakkabıyla o uçurumdan nasıl düşmedi hala merak ederim doğrusu) bunun üzerine halil nazlanmaya devam eder, resimle kendi arasında olan ilişkinin inceliklerini anlatmaya başlar meral'e.

    meral: bu aşkın yarısı bana ait.
    halil: Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle aramda ne kadar uzun zamanlar geçti. ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. inanamadım... O insanca bakışı bir daha göremem diye bir daha resme bakmaktan korkuyordum. ikinci kere zorlukla baktım resmine. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde...

    meral artık pes etmiştir. ayrılır adalardan, istanbul'un bağrına döner. halil'in ustası derviş mustafa ise fena çatar gencimize.

    derviş mustafa: ''iyi ama resmine bakarken seni yakaladı diye o mu suçlu olacak şimdi. aşık olmasaydın resmine. mademkli aşkını biliyor ve paylaşmak istiyor o halde bu aşkını onla bölüşmeye mecbursun.

    halil: iyi ama ona ait olmayan bir şeyi nasıl onla paylaşırım. aşkım yalnız bana , kendime ait birşey.

    derviş mustafa: yanlış konuşuyorsun. bundan ötesi kendini düşünmüşlük olur. hemen gidip af dilemelisin o iyi kızdan'' der ve halil'i ikna eder kızı bulmaya. ama halil kendisi gibi bir insanı daha kazandrmıştır artık dünyaya. kız kendini balkonlara pencerelere vermiştir. işi gücü tüm gün aşk hakkında düşünmek, yeni fikirler üretmek, sonra hepsini saçma bulup sil baştan düşünmeye başlamak olmuştur. filmin 34. dakikasında yönetmen yine yeteneğini konuşturmuştur. türk sinema tarihinin en estetik karelerinden birini yakalamıştır kamerasıyla. sema özcan'ın düşünceli güzel siması gözleri derinlere dalmış bir şekilde pencereden görünür. aynı zamanda camda istanbul'un yansıması vardır:

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/349769/+
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/349770/+

    tarihin en iyi niyetli işvereninin engin sabrı sonunda boyacılarımız adalardaki işlerini bitirmiş ve yeni bir iş için istanbul'a doğru gitmektedirler. derviş'in yanında udu , halil'imizin yanında ise boyu uzunluğundaki tablosuyla koyulmuşlardır yola (bu halleriyle istanbul'un en ilginç ikilisi olmaya adaydırlar).

    sonrasında film serpilip güzeleşir vs. bu güzel filmin içinde güldüren ayrıntılar da mevcuttur:

    siyah beyaz filmde meral hanım'ın boyanan odaya girip renkleri çok güzel seçmişsiniz deyişi, sema özcan'ın orgazm taklidi yapayım derken havale geçiren kadın moduna geçmesi, meral'in ''bende sana bakmak istiyorum'' dedikten sonra dönüp müşfik kenter'e bakması ama ardından müşfik'in verdiği tiksinmişçesine tepki (filmin 19. dakikasında), kızın fabrikatör zengin babasının halil ve kızından damızlık koyunlar gibi bahsetmesi, piposunu içmeye çalışırken bir yandanda konuşmaya çalışması, dönüşlerde pipoyu hangi elinde tutacağını şaşırması, meral ilter evleniyor manşetini okuması üzerine tüm sükunetini kaybedip ''aaahhh kahpe dünyaaa, ben bunu senin yanına komam aauuhh !'' diye bağırıp koşturmaya başlayan derviş mustafa, meral'in düğününde eğlenip dans eden ama sadece gölgeleri görülen konukların titrek kırıtışları, aşk acısı çeken halil'in tablo tek başına kesmeyince gelinlikli bir manken satın alışı vs...
    --spoiler--
    `
    müşfik kenter` oyunculuk yeteneğini yine konuşturmuştur. bakışları bile yetmiştir denebilir. sema özcan ise bazen çok iyi bazen de kötü oynamıştır film boyunca. ikilinin yağmurlu günde köprü altına sığındıkları sahne ve halil'in sözleri ise ayrı güzeldir:

    --spoiler--
    halil: sana dünyada hiçbir erkeğin hiçbir kadını sevemeyeceği kadar aşığım. sana aşık olarak kalmak istiyorum... işte hepsi bu kadar...

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/198236/+
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/349773/+
    --spoiler--
    6 ...