bugün

ankara

ankara, dokunsan ağlamaktır;
yapılması gereken çokça işi * bir güne sığdırmış koşuştururken, cüzdanındaki bozuk paraların çanta ağırlığına bile etki ettiği farkedilip, ilk fırsatta bu bozuklukları bütünletmek amacıyla yaklaşılan büfenin, konuşmaya dahi tenezzül etmeden, kaşlarını kaldırıp kafasıyla "hadi git" işareti yapmasından sonra, ellerinde onlarca bozuk parayla, aklında "ama bu onların işine yarayan birşey değil miydi?" sorusuyla, kızılayın göbeğinde kalakalmışlığın yarattığı ait olmama duygusudur beni ankarayı betimlemeye iten. * * * *
eğer ankaraya, belki saflıklarıyla ünlü insanlarıyla tanınan, ama mutlaka neşe, içtenlik ve samimiyet bir de balık kokan bir şehirden geldiyseniz, kendinizi buraya ait hissetmeniz ne kadar da zor. dalgalarla iki yaşınızdayken tanışıp denize bile güvenebildiyseniz oralarda, patates ve yumurta ikilisine karıştırdığınız toprakla iğrenç evcilikler oynayabilme şansınız olduysa, para bütünletmek için gittiğiniz bakkal amcanız tarafından üzerine bir de plastik fanuslardan içi kremalı gofretle ödüllendirildiyseniz, ankara sizin için sadece dokunsan ağlama, boğazda düğümdür...

ankara, ayağın takılmasıdır;
bu şehir babasının yemek yerken konuştuğu iki kelimeyi duyup aydın(?) olan gençlere sahipse, güzel konuşmayı-yazmayı ya osmanlıca ya da öztürkçe sözlükle olan dostluğuyla doğru orantılı sanıyorsa, metroda cama yansıyan görüntüden kesiyorlarsa insanları birbirlerini, ve yine bu insanlar gözlerini kaçırarak konuşmayı çok iyi beceriyorlarsa, marjinalliği dövmene, saçlarındaki kızıllık oranına, dinlediğin placebo radiohead şarkı sıklığına göre alınan bir hediye olarak içselleştirmişse, mezunları hakkında yapacağın ödeve, kendi okulunun mezunlar derneğiyse izin vermeyen ,yürüyüşleri konuşmaları bakışları bile robotlaşmışsa insanlarının, yüzlerinde en ufak bir duygu görebilmek içinden yalvarıp, her seferinde daha dikkatli bakıyorsan gözlerine, ellerinde sigarayla yolda yürüyen kızlarsa ankaraya ait olanlar koskocaman bir hayal kırıklığıdır ankara. ayağın takılmasıdır, tökezlemektir...

ama düşmemektir ankara;
o soru işaretleriyle eve gelirken, ekmek almak için girdiğin markette bozuk paralarla boğuştuğunu gören "bakkal amca"nın *"ablacım izin verirsen onları bütünleyeyim mi hem benim de ihtiyacım var da" demesiyle sarsılan bünyede oluşan gülümseyiştir ankara. bülent ortaçgilin kulağına şarkı fısıldamasıdır, genco erkalın saatlerce tek başına orda oraya zıplayarak nazımı anlatmasıdır ankara. dans edebilmektir ankara. baba öpücüğü olmasa da, yanından her geçişinde, hazrola geçip;
"atam sen rahat uyu, yolcusuyuz biz hürriyetin,
atam sen rahat uyu, bekçisiyiz cumhuriyetin."
şarkısını söyleyip, yanın yörendekileri bezdirmeye sebep olan anıtkabirin verdiği huzur ve güven duygusuyla uykuya dalmaktır. * * * *

ankara; büyümektir...