bugün

trabzon un degisen kimligi

"son olaylar, kendine belli misyonlar biçmiş kişilerin ağzından çıkan sözler tehditler olmasa, belki dikkat etmeyecektik trabzon bölgesinde neler olduğuna. daha önce, üst üste yaşanan linç girişimleri, stadyumlarda 'trabzon burada, pkk nerede' diye haykırışlar, gazetelerde pkk tarafından öldürülen trabzonlu askerler meselesini çok öne çıkaran ve tahrikkâr bir şekilde yapılan yayınlar ve nihayet rahip santoro cinayeti ister istemez dikkatimizi oraya yöneltti. hrant dink cinayeti üzerine türk ocakları trabzon başkanı mithat kerim aslan 'demek ki burayı seçtiler' demişti. sonra emekli orgeneral kemal yavuz'un programında aytunç altındal da 'trabzon pilot bölge olarak seçildi' dedi. kim seçti, niçin seçildi diye merak ettik doğal olarak...

yerel düzeyde basın, sokak milliyetçiliğini kışkırtmaya yönelik yayınlar yapıyor. mesela bağımsız türkiye partisi'nden trabzon belediye başkanlığına adaylığını koyan albay hüseyin mümtaz bayazıtoğlu'nun karadeniz gazetesindeki yazıları çok kışkırtıcı. beyazıtoğlu, türk ocağı trabzon şubesinin bir toplantısında yabancı ülke parlamentolarında ermeni soykırımı tasarılarına karşı alınacak önlemleri sayarken 'içimizdeki ermenileri ayıklayacağız' demişti. bağımsız türkiye partisi'nin başkanı haydar baş faktörünü de unutmamak lâzım.

ümit özdağ'ın, '15 yıl önce türk devletinin güvenlik birimleri bana başvurarak karadeniz bölgesinde psikolojik operasyonlara karşı konferanslar verilmesini istedi. bu bölge, devletin güvenlik algılaması içine girmiştir' ifadesi ise aklımıza başka şeyler getiriyor. bir önceki diyanet işleri başkanı mehmet nuri yılmaz döneminde, ümit özdağ'a, dünya dinlerini stratejik açıdan incelemeleri için diyanet işleri araştırma merkezi (diyam) kurdurulmuş. merkezin genelkurmay'a ve mit'e de hizmet vermesi planlanmış. özdağ'ın ekibinde yaşar karagöz ve yavuz ölçen adlı iki emekli paşayla ilahiyatçı prof. mustafa erdem varmış. merkez 'ırak'ta şiilerin durumu', 'türkiye-iran ilişkileri' gibi diyanet'le ilgisi olmayan raporlar hazırlayınca, vakfın yeni başkanı ali bardakoğlu merkezin kapatılmasına karar vermiş. araştırma merkezine toplam ödenen para 650 milyarı buluyor. asam'ın en büyük müşterileri de genelkurmay, istihbarat kuruluşları ve hükümet. ümit özdağ'ın diyanete "bu sözleşmeyi feshedemezsiniz, arkamda ordu var" dediği iddialarını diyanet işleri başkanı bardakoğlu geçenlerde doğruladı. bardakoğlu, dediğine göre, genelkurmay ikinci başkanı ilker başbuğ'u aramış, olayı anlatmış. ne cevap aldığını ise söylemiyor. genelkurmay'dan da bir açıklama duymadık, 'özdağ'ın arkasında değiliz' falan demediler. sonuç olarak diyanet, burada ümit özdağ'ın devletle ilişkisi için paravan olmuş. bu ekibin gerçek amacı nedir, allah bilir...

'bin yıldır bu bölgede bir plan yürütülüyor' diyor özdağ. bu süreye bakılırsa, işi malazgirt'e kadar götürüyor. çok 'tarih dışı', çok absürd bir yorum bu. yani sonradan gelen, şikâyetçi taraf. bin yıldır türk kimliğinin zayıflatılmak istendiğini -daha da özel bir laf ederek 'bölgenin millî dokusunun zayıf insan zeminini istismar ederek, millî dokuyu parçalamaya çalışıyorlar' diyor-, bu harekâtın son yıllarda büyük bir tırmanış gösterdiğini, 25'e yakın yabancı devletin istihbarat teşkilâtlarının trabzon'da cirit attığını söylüyor. orası enerji koridoru olduğu için artık emperyal güçlerin ilgi alanına girmiş, dolayısıyla burada eski sorunlar kaşınıyormuş, bunlardan biri de pontus'muş! tabloyu böyle çizdiğiniz zaman türk milliyetçisinin tüyleri diken diken oluyor. muhtemelen, bu ifadelerdeki tutarsızlıklara değil, sondaki vurucu cümleye yoğunlaşıyor ve paniğe kapılıyorlar.

malazgirt'ten biraz daha erkene, mesela büyük iskender dönemine kadar gidersek, m.ö. 4.-5. yüzyıllarda o bölgenin yunan kolonileriyle meskun bir kıyı şeridi olduğunu görürüz. pontus, osmanlı döneminde, gümüşhane, lazistan ve samsun, yani canik sancaklarını kapsayan trabzon vilâyetinin olduğu bölgenin adı. pontuslular ise, antik dönemden itibaren kıyı şeridine yerleşmiş olan eski yunan kolonilerinin bakiyesi, 4. yüzyıldan itibaren hıristiyanlaşmış olan Gürcülerin tzanlar ve lazlar diye bilinen kollarıyla bunlara 13. yüzyılın başından itibaren eklenmiş olan helenleşmiş bizans soylu aileleri. pontuslular, ağırlıklı olarak ortodoks; rumcanın bölgeye has diyalektiğini konuşan bir halk. bölge 1461'de osmanlı imparatorluğu'na katılınca, tzanların ve lazların büyük bölümü müslümanlığı seçmiş ya da seçmek zorunda bırakılmış. ancak, her zaman belli bir hıristiyan nüfus varlığını sürdürmüş. 1890'larda osmanlı yönetimi tarafından anadolu'da incelemeler yapmak üzere davet edilen fransız coğrafyacı vital cuinet'ye göre, bölgede 800 bin müslümana karşılık 200 bin ortodoks rum, 50 bin de ermeni yaşıyormuş. bu yıllarda kayseri gibi yerlerdeki rum nüfusun da kıyı şeridine göçtüğünü ve bölgede güçlü koloniler oluşturduğunu biliyoruz. rum burjuvazisi, esas olarak tütün ve fındık üretimi, kıyı taşımacılığı ile rusya ve iran'la yapılan ticarette önemli pay sahibi. örneğin 11 bin nüfuslu samsun'da andavallıoğlu yuvanaki efendi'nin özel bankasının verdiği kredilerle zenginleşen rumlar, belediye meclisinde, ticaret odasında, ziraat meclisinde çoğunluğu oluşturur hale gelmişler.

'din değiştirme' anlamında ise, osmanlı'nın geleneğidir 'ihtida ettirmek'. osmanlı toplumunda hiçbir zaman etnik veya dinsel açıdan pür bir grup yok. osmanlı'nın stratejisi şu: fethettiği yerlerdeki yerli halkı ülkenin başka köşesine göç ettiriyor, bu arada din değiştirmeye teşvik ediyor, değiştirmeyince zorluyor, fakat her bölgede bu sürecin şu veya bu şekilde dışında kalanlar oluyor. bunların miktarı tarihsel koşullara, güçler dengesine ya da ihtiyaçlara bağlı olabilir. 'millet sistemi' dediğimiz oluşum, etnik, dinsel grupları kompartımanlar halinde tutmak, başlarındaki dinsel önderleri yoluyla bütün grupları bir üst hukuk sistemine dahil etmek. bu, trabzon yöresinde de böyle olmuş. cuinet'nin sözünü ettiği 'müslüman-türkler' orta asya'dan gelen türkler miydi, bilmiyoruz. dahası, bunların türk mü, laz mı, çerkes mi, türkmen mi olduğunu bilmiyoruz. çünkü o devirde etnik kökene göre değil, dinsel aidiyete göre tanım yapılıyordu. ama diğer grupları hıristiyan diye tanımlamanın yanında, ortodoksluk, katoliklik, protestanlık farkları da olduğu için biraz daha ayrıntılı tanımlıyorlar."

(bkz: ayşe hür)