bugün
- en dindar özelliğiniz21
- doğum gününde hatırlanmamak8
- insan olmaya ceyrek kala'yı eloande den kapmak18
- sözlükte artık kızlar teklif edecek11
- kızların mesajlara geç cevap vermesi12
- şizofreni11
- düşün ki o bunu okuyor9
- yorgun mermi9
- anın görüntüsü19
- elinin değdiği anı unutamıyorum 5 posta attım12
- sözlükteki feyk hesap sahipleri tespit edilecek11
- bacağa kramp girmesi10
- ayetullah hamaney'in mini etekli torunu9
- zall beceremiyorsan bırak git11
- 2024 eurovision şarkı yarışması13
- erkekler seks yapamayacağı kadınla arkadaş olmaz10
- erkeklerin sadakatsiz olması20
- benim başörtüm var arabamı yanlış park edebilirim12
- türkiye den soğuma sebepleri20
- anneler günü12
- erkekler götünüze değil yaptığınız pastaya bakar21
- arkadaşlar sizce bu yüzük nasıl15
- beni özlediniz mi doğru söyleyin15
- eloande ile evlenip sözlüğü huzura kavuşturmak19
- uludağ sözlükte yazmanın hiçbir anlamı olmaması24
- karşı cinse giyim önerileri19
- ismet gurbuz 202411
- sözlüğe kız getirmek10
- okul müdürü nasıl korunabilirdi16
- bir erkeği cezbeden şeyler12
- fazla mastürbasyon yapan erkek9
- kimsenin okumadığı sözlükte yazar olmak11
- niyetin ciddi mi klişesi13
- uludağ sözlük kapatılacak11
- icardi1905'in sözlüğü bozması23
- karşı cinsi tavlamak için ne yaparsınız15
- libido düşmesi18
- 45 yaş üstü kadınların muşmulaya dönmesi10
- kızların yedek listesi9
- cami tuvaletinin paralı olması14
- evlilik yaşı kaç olmalıdır12
- dünya bandırmalılar günü16
- platonik aşkın kalp kıran davranışları13
- eric bana8
metin göktepe'nin ardından yazdığı şiirle insanı ağlatan zalım şair.
ben gülümseyerek yaşadım dünyayı
gülümseyerek ölüyorum her gün sizlerle
baştan kendime basit bir yüz yakıştırmıştım
rüzgarıyla haşır neşir çıplak bir tepe
ve bir gök olsun istedim yüzümde, mavi, bulutsuz
metin olmaktan başka şansı var mıydı yoksulların
ben oldum işte, oldum ve öldüm
sorduğum tek soru vardı kendime
(öbürleri herkese ilişkindi)
şimdi gitsem benden ne kalır geriye
kaldı işte, ahtım kaldı dünyada
yaralı bir alın
gülümserken unuttuğum dudaklarım
ve yurdumu dolaşan kanım kaldı sizlere
kanım yer yere bulaşıyor
aşçının kepçesine, marangozun rendesine
silahın namlusuna, kalemin mürekkebine
yargıcın cübbesine, aşıkların neşesenie
çocukların oyununa karışıyor
dağılıyor, çoğalıyor, yalıyor sokakları
habere çıkardım, dünyanın yaradılışını görmeye
alevlerin kurşunların arasından sekerdim
ağaca bakar yaprak olurdum, köpeğe, göğe, serçelere
yaprağa bakar yaprak olurdum, tırtıla, kuşa, yaşlı teyzelere
umutsuzlara bakar iç çekerdim, hallaçlara, sütçülere, çerçilere
bütün otobüsler giderdi benle, istanbul-hafik, istanbul-refahiye
ev içlerine bakar ağlardım, buğday demetlerine, duvardaki aliye
cemlere, kahvelere, meydanlara bakardım
herkes gibi çopur yüzlüydü hayat
ama kibirliydi yoksullar, kibirli ve atak
sözcükler hırçınlaştıkça dilsiz ve bataktılar
böyle bir dünya dermiştim kendime
hakikat gizlenmişti buralarda bir yere
ne ölümler gördüm de yaşamak hırsızlık gibi geldi bana
bulmalı derim, bulmalı ölümün erken dilini
o da oldu. gördüm celladımın gözlerini ve gülümsedim
hepimize benziyordu, şaşırdım ve güldüm
bir duvar dibiydi sanırım, ıssızdım ve soğuktu gece
bir şey öğrendim ki söylemeliyim
hayat hepimizden daha geniş
ölüm her ömürden daha uzun sürermiş
dağları düşündüm, sokakları, ev içlerini
herşey olduğu gibiymiş, basit ve korkunç
dil susunca kan konuşur, kan konuşurmuş
kanım yurdumu dolaştıkça öğrendim.
ben gülümseyerek yaşadım dünyayı
gülümseyerek ölüyorum her gün sizlerle
baştan kendime basit bir yüz yakıştırmıştım
rüzgarıyla haşır neşir çıplak bir tepe
ve bir gök olsun istedim yüzümde, mavi, bulutsuz
metin olmaktan başka şansı var mıydı yoksulların
ben oldum işte, oldum ve öldüm
sorduğum tek soru vardı kendime
(öbürleri herkese ilişkindi)
şimdi gitsem benden ne kalır geriye
kaldı işte, ahtım kaldı dünyada
yaralı bir alın
gülümserken unuttuğum dudaklarım
ve yurdumu dolaşan kanım kaldı sizlere
kanım yer yere bulaşıyor
aşçının kepçesine, marangozun rendesine
silahın namlusuna, kalemin mürekkebine
yargıcın cübbesine, aşıkların neşesenie
çocukların oyununa karışıyor
dağılıyor, çoğalıyor, yalıyor sokakları
habere çıkardım, dünyanın yaradılışını görmeye
alevlerin kurşunların arasından sekerdim
ağaca bakar yaprak olurdum, köpeğe, göğe, serçelere
yaprağa bakar yaprak olurdum, tırtıla, kuşa, yaşlı teyzelere
umutsuzlara bakar iç çekerdim, hallaçlara, sütçülere, çerçilere
bütün otobüsler giderdi benle, istanbul-hafik, istanbul-refahiye
ev içlerine bakar ağlardım, buğday demetlerine, duvardaki aliye
cemlere, kahvelere, meydanlara bakardım
herkes gibi çopur yüzlüydü hayat
ama kibirliydi yoksullar, kibirli ve atak
sözcükler hırçınlaştıkça dilsiz ve bataktılar
böyle bir dünya dermiştim kendime
hakikat gizlenmişti buralarda bir yere
ne ölümler gördüm de yaşamak hırsızlık gibi geldi bana
bulmalı derim, bulmalı ölümün erken dilini
o da oldu. gördüm celladımın gözlerini ve gülümsedim
hepimize benziyordu, şaşırdım ve güldüm
bir duvar dibiydi sanırım, ıssızdım ve soğuktu gece
bir şey öğrendim ki söylemeliyim
hayat hepimizden daha geniş
ölüm her ömürden daha uzun sürermiş
dağları düşündüm, sokakları, ev içlerini
herşey olduğu gibiymiş, basit ve korkunç
dil susunca kan konuşur, kan konuşurmuş
kanım yurdumu dolaştıkça öğrendim.
güncel Önemli Başlıklar