bugün

dedeye mektup

dede,

seni düşündüğümde hep kahverengi çizgili kumaş peçeten geliyor aklıma, hiç bir zaman kağıt peçete kullanmadın sen, hep o kahverengi kumaş peçeten, yıkayıp yıkayıp onu kullanmana anlam veremezdim o zamanlar, iğrenç gelirdi bana, şimdi küresel ısınmayla birlikte daha anlamlı geliyor bu davranışın, senin ve tüm nesildaşlarının, biz alışığız her şeyi kullanıp atmaya, bir gün de dünya atacak bizi ama.

pikabını ve o dev gibi radyonu ben aldım sen göçtükten sonra, evimin baş köşesinde duruyorlar, her gün söz veriyorum tamir edeceğim diye ama hep ihmal ediyorum, zaten mühendisler böyledir, her şeyi bilirler ama hiç bir şey yapamazlar. ama sen öylemiydin dede, çiftçiydin, üretirdin. her yaz diktiğin çamların gölgesinde yemek yerken, hayır duamızı alıyorsun, bize kalsa pergule yapar çözerdik gölge ihtiyacımızı, ama canlı ağaç varken ne gerek var onu kesip pergule yapmaya, öyle değil mi?

askerlik anılarını anlatmaya başladın mı, "aman dede ya offff" diyerek susturmaya çalışırdık seni, bitmez mi askerlik anıları yahu birinin derdik, ama sizin zamanınızda 5 seneydi askerlik, tabi ki bitmezdi anılarınız, askere gidince anladım bunu, benim bile 5 ayda bir sürü anım oldu. şimdi burada olsaydın keşke, dinlerdim anılarını hiç sıkılmadan.

anneannemle beraber az uğraşmadınız beni evlendirmek için, tek dileğinizdi benden yana mürüvetimi görmek, ama o tek isteğinizi bile veremedim size, sonra da torunum diye dolaşıyorum değil mi ortada.

ah be dede, sizler gittikten sonra pek bir ıssızlaştı şu dünya.

sevgiyle,

eksper-i mental