avusturya'nın başkenti viyana'da türkiye diyanet işleri başkanlığı adına görev yapan din görevlilerinden din hizmetleri müşaviri f.m.k ile m.ş., haklarındaki soruşturma nedeniyle ihraç edildi. diyanet işleri başkanlığı, bu iki kişinin disiplinsizlik ve yetersizlik nedeniyle ihraç edildiklerini savunurken, iki eski görevli hakkındaki iddialar oldukça vahim. iddialara göre, avusturya'daki gurbetçilerden diyanet adına toplanan bağışlarla eskortlara gidilmiş, alem yapılmış. denetime gelen müfettişler de yine diyanet adına toplanan bağış paralarıyla eğlenceye götürülmüş ve olayın üstü kapatılmaya çalışılmış. görevden alınan kişilerden birisinin akp'li eski bir bakanla akraba olduğu da iddialar arasında.
* 15 temmuz 2016 darbe girişimi nedeniyle ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilen mehmet tunç'un cezası yaşlılık nedeniyle,
* eşini kızının önünde öldüren ve ruhsatsız silah bulunduran ağırlaştırılmış müebbet hapse hükümlü ali kapu'nun cezası hastalığı nedeniyle,
* fuhuş, örgüt kurma, tehdit ve adam öldürme suçlarından hükümlü *, müebbet hapis cezasına çarptırılan mustafa şahbudak'ın cezası sakatlık nedeniyle,
* örgüt kurma ve fuhuştan 5 yıl 5 ay hapis cezası alan mahmut altun'un cezası sakatlık ve yaşlılık nedeniyle,
* uyuşturucu kaçakçılığı ve fuhuştan 24 yıl hapis cezası alan serkan şencan'ın cezası hastalık ve sakatlık nedeniyle,
* kasten öldürmeye teşebbüs, konut dokunulmazlığının ihlali, ruhsatsız silah bulundurma, evrakta sahtecilik, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma ve tehdit suçlarından 12 yıl 7 ay hapse mahkum edilen mustafa eğmen'in cezası hastalık ve sakatlık nedeniyle,
* hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlali ve kamu malına zarar verme suçlarından yedi yıl hapse mahkum edilen süleyman kızılkaya'nın cezası sakatlık nedeniyle,
* silahlı terör örgütüne üyelik suçundan 6 yıl 3 ay hapse mahkum edilen abdullah şen'in cezası hastalık nedeniyle kaldırıldı.
1965'in ilk aylarında ismet inönü, ap'nin çiçeği burnunda lideri süleyman demirel'in işaretiyle devrilmişti. hükümeti kurma görevinin de ona verilmesi gerekiyordu, ama demirel istemedi. henüz deneyimsizdi. seçimlere sekiz ay vardı. başbakanlığa ap senatörü, chp'nin eski bakanlarından suat hayri ürgüplü getirildi. ürgüplü hükümeti, tbmm'de chp dışındaki beş partiden bakanlarla kuruldu. demirel, ürgüplü hükümetinde başbakan yardımcılığına atandı. böylece, henüz milletvekili olmamasına karşın meclis sıralarında yer almaya başladı. bu arada, iktidarı asla ap'ye vermeyeceği söylenen çevrelerle uzlaştı.
1965 sonbaharı geldiğinde türkiye seçim havasına girmişti. inönü'yü mecliste deviren demirel, aynı başarıyı bu kez sandıkta göstermek istiyordu. ama demirel'in işi hiç kolay değildi. bir yanda ismet inönü gibi deneyimli bir devlet adamı, ordular yönetmiş bir eski komutan vardı. öbür yanda ise 27 mayıs'ta dp'yi deviren, dp'nin ardılı ap'ye hiç de sempatiyle bakmayan ordu duruyordu. "ordu, iktidarı ap'ye verecek mi" sorusu kafaları kurcalıyordu. o dönem mah'ın asker kökenli müsteşarı ziya selışık, demirel'e "iyi saatte olsunlar rahatsız" gibi imalı sözler söylüyordu. "iyi saatte olsunlar", ordunun ta kendisiydi. demirel'e, giresun'daki seçim mitingi sırasında "menderes'i astık, seni de asarız" yazan tehdit içerikli bir not iletilmişti. ama her şeye karşın demirel, gittiği yerlerde büyük ilgi görüyordu. artık sağın tartışmasız lideri adalet partisi idi.
sağda aynı dönemde yeni bir isim sivrilmeye başlamıştı. 27 mayıs'ın kudretli albayı alparslan türkeş, 14'ler olayından sonra hindistan'a sürülmüş, türkiye'ye dönüşünde bir süre ap içinde zemin yoklamıştı. ap'de umduğunu bulamadıktan sonra, 14'lerden bir grup ile sağdaki ckmp'ye girmiş ve kısa sürede partinin genel başkanı olmuştu. türkeş'in genel başkanlığında parti, bozkurtlarıyla türk sağında yeni bir yapılanmaya evrilecek, 1969 yılında mhp adını alarak bu durumu resmileştirecekti.
solda ise yeni bir yapılanma filizlenmeye başladı. devrimci görüşler, 27 mayıs'tan sonra chp'den umduğunu bulamamış, kendine yeni bir adres aramaya başlamıştı. aranan adres kısa sürede bulundu: türkiye işçi partisi. mehmet ali aybar'ın başkanlığındaki tip, behice boran ve çetin altan gibi isimlerle seçimlere iddialı bir biçimde hazırlanıyordu. tip, türkiye'yi sosyalizm düşüncesiyle tanıştırmıştı. ne var ki bu tanışma, o zamana dek solculuğun suç gibi görüldüğü türkiye'de hiç kolay olmamıştı.
bu manzaraya bakıldığında işi asıl güçleşen parti chp'ydi. chp, 27 mayıs'tan sonra kurulan başarısız koalisyonlardan, darbe girişimlerinden ve kıbrıs krizlerinden yorgun düşmüştü. üstelik, sol oyların artık tip gibi iddialı bir adresi vardı. bu koşullarda chp, yenilgiyi önlemek için bir çare arıyordu. aranan çare kısa sürede bulundu. inönü, "biz ortanın solunda bir partiyiz" dedi. ama bu formül de çare olmadı. tersine, chp'nin solculuğunu itiraf ettiğini gören sağ partiler, bu kez chp'ye şiddetle hücum etmeye başladılar. "ortanın solu, moskova'nın yolu" sloganı ile chp suçlanmaya başladı. chp'liler, bütün bir seçim sürecini ortanın solunun komünizm olmadığını anlatmaya uğraşarak geçirdi.
10 ekim 1965 günü seçimler yapıldı. adalet partisi, oyların yüzde 52'sini alarak seçimleri kazandı. beş yıl önce, 27 mayıs 1960'ta süngüyle devrilenler, beş yıl sonra yeniden iktidar olmuşlardı. seçimden kazançlı çıkan bir diğer parti ise türkiye işçi partisi olmuştu. tip, yüzde 3'lük bir oya ulaşmıştı. küçük partilerin oylarını da hesaba katan milli bakiye sistemi sayesinde tip, 15 milletvekili çıkarmış, tbmm'de sayıca az, ama sesi gür çıkan bir muhalefet partisi olarak yer almıştı. seçimler, ap için zafer, tip için başarı, chp için ise tam bir hezimetti. chp'nin oyları yüzde 30'un da altına düşmüştü. seçmen, 27 mayıs sonrasının tüm faturasını chp'ye çıkarmıştı.
chp'de yenilginin ardından iç tartışmalar başladı. yenilgiye bir sorumlu aranıyordu ve bu sorumlu kısa sürede bulundu. o güne dek medet beklenen ortanın solu sloganı, bir süre sonra yenilginin sorumlusu olarak yaftalandı. bu sloganı savunan, sahiplenen kesimler de güç durumda kalmışlardı. o kadar ki, ortanın solunu sahiplenen isimlerden bülent ecevit, siyaseti bırakıp gazeteciliğe dönmeyi bile düşünmüş, ancak yakın çevresinin etkisiyle bu kararından caymıştı.
yeni başbakan süleyman demirel, hükümeti kurma görevini cumhurbaşkanı cemal gürsel'den 23 ekim 1965'te aldı. o heyecanla doğru meclise, ap grubuna gitti. ancak ilk kriz de o sırada patladı. zira demirel, parti içi muhalefetin başını çeken sadettin bilgiç ve arkadaşlarını kabineye almamıştı. bakanlık bekleyenler, düş kırıklığı yaşamıştı. ama bu kriz kolayca aşıldı. demirel, parti içi muhalefeti yatıştırdı, gönüller alındı, iç barış sağlandı. ama yeni bir kriz kapıdaydı.
1966 yılının şubat ayında cumhurbaşkanı cemal gürsel'in sağlığı kötüye gitmeye başlamıştı. gürsel'in sağ yanına felç inmişti ve artık yürümekte bile güçlük çekiyordu. doktorlar, gürsel'in abd'de tedavi görmesinin yararlı olacağını söylüyordu. gürsel, bu öneri üzerine abd'ye uçtu. tedavisi başlangıçta iyi giderken kısa bir süre sonra bozulmaya başladı. artık gürsel'in yaşama şansı yoktu. "bari kendi ülkesinde ölsün" denilerek türkiye'ye getirildi. bu durum üzerine gürsel'in cumhurbaşkanlığına son verildi. meclis, yeni bir cumhurbaşkanı seçecekti.
ap içinde bir grup, 1961'de kaçan fırsatın ayaklarına geldiğini düşünerek sivil bir aday üzerinde bastırıyordu. ama demirel öyle düşünmüyordu. aklındaki isim, genelkurmay başkanı cevdet sunay'dı. chp lideri inönü'ye aracılar yolladı, inönü de sunay'ı destekleyeceğini iletti. böylece dönemin üç büyük siyasi gücü; ap, chp ve tsk, bir aday üzerinde anlaşma sağlamıştı. sunay, derhal emekli edilerek kontenjan senatörlüğüne getirildi. cevdet sunay, 28 mart 1966 pazartesi günü türkiye cumhuriyeti'nin beşinci cumhurbaşkanı seçildi. ckmp hariç bütün partiler, sunay'a oy verirken, ckmp ise sunay'ın karşısına bir başka emekli askeri, kendi genel başkanları albay türkeş'i çıkarmıştı. türkeş, sunay'ın cumhurbaşkanı seçilmesinin antidemokratik bir geleneği başlatacağını, genelkurmay başkanının cumhurbaşkanı olmasının bir tür rüşvet olacağını savunuyordu. genelkurmay başkanlığına ise sunay'ın yerine orgeneral cemal tural atandı. demirel'in aklındaki düşünce, sunay'ı köşke çıkarıp orduyu kontrol altında tutmaktı. bu düşüncesinin beş yıl sonra aynı günlerde boşa çıkacağını öngöremezdi. oysa 12 mart için geri sayım, tam da o günlerde başladı.
1966 ilkbaharı, köktendinci çevrelerin seslerini yükselttiği ve laiklik meselesinin türkiye gündemine geldiği bir dönem oldu. nisan ayında yurdun bazı yerlerindeki atatürk heykel ve büstlerine köktendinci kişiler tarafından saldırı yapıldı. saldırılar, büyük bir tepkiyle karşılandı. inönü, "bunlar nurcu" diye hiddetlenirken, genelkurmay başkanı tural ise "nurculuk da komünizm kadar tehlikelidir" dedi. bu hengame içinde ap milletvekili muammer dirik'in "19 mayıs'ta şorta hayır" kampanyasına katılması bardağı taşırdı. demirel, iktidarının daha ilk yılında ordu ile gerilim yaşamak istemiyordu. dirik, ap'den ihraç edildi. böylece kriz aşılmıştı. ama daha büyük bir kriz kapıdaydı.
27 mayıs'tan sonra cezaevleri dolup taşmıştı. demirel hükümeti, ilk yılında bir genel af hazırlığındaydı. afta sıkıntı yoktu, ama af listesindeki iki grup, tüyleri diken diken etmeye yetmişti. bu gruplar; yassıada ve 21 mayıs mahkumları, yani eski dp'liler ve talat aydemir taraftarlarıydı. her iki grup da ordunun adlarını bile anmak istemediği insanlardan oluşuyordu. genelkurmay başkanı tural, affa açıkça karşı çıktığını söylüyordu. en sonunda bir ara formülle taraflar uzlaştı. dp'liler affedilecek, ama siyasi hakları verilmeyecekti. 21 mayısçıların da cezalarının yalnızca bir bölümü affedilecekti. bu uzlaşmadan sonra eski dp'liler ve aydemircilerin bir bölümü tahliye edildi. demirel, ordu ile ilk kez karşı karşıya gelmişti.
1966 yılı bitmeden inönü, yakın çevresine liderlikten çekileceğinin sinyallerini vermeye başlamıştı. inönü, 82 yaşındaydı ve 28 yıldır partinin başındaydı. o yılki kongrede genel sekreterliğe, yani partinin ikinci adamlığına seçilecek isim, gelecekte inönü'nün koltuğuna oturacaktı. ama bu arada parti ikiye bölünmüştü. ortanın solu sloganını sahiplenip ona siyasi bir içerik verme çabasındaki bülent ecevit bir yanda, ortanın solu karşıtı tutucu kanattan turhan feyzioğlu diğer yandaydı. sonunda kongre gelip çattı ve genel sekreterliğe ecevit seçildi. inönü, kongreden sonra ecevit'e "arada çok fazla oy farkı yok. istersen bu görevi kabul etme, diğer kanattan birisi bu görevi yapsın" önerisinde bulundu. ama ecevit, bu öneriyi kabul etmedi ve genel sekreterlik görevini üstlendi. o tarihten sonra chp, adım adım siyasi yelpaze'nin soluna yerleşecekti.
bir oğlu insan kaçakçılığından, bir oğlu uyuşturucu kaçakçılığından tutuklanan burhanettin tuna'nın yerine kızılay fethiye şubesi başkanlığına atanan kişi. ne var ki o da 15 temmuz'dan sonra kapatılan fethiye iş adamları derneği'nin (fetiad) üyesi çıktı.
abb kurulduktan ve ankara'nın merkez ilçeleri ayrı birer ilçe olarak teşkilatlandıktan sonra bir dönem hariç hep shp-chp'nin yönettiği ilçe. o bir dönem de malum; anap'ın 1984-89 arasındaki yerel yönetimi.
ilçe kurulduktan sonraki seçim sonuçları ve kazananları şöyle:
1984- erdoğan yavuzlar anap %47.9 114.233 oy
1989- doğan taşdelen shp %54.2 170.155 oy
1994- doğan taşdelen shp %35.1 146.353 oy
1999- haydar yılmaz chp %32.5 138.820 oy
2004- muzaffer eryılmaz chp %50.8 201.269 oy
2009- bülent tanık chp %59 287.104
2014- alper taşdelen chp %64.8 388.365 oy
2019- alper taşdelen chp %73.4 418.740
2024- hüseyin can güner chp %65.4 367.636
görüldüğü gibi shp-chp, '90'lı yıllarda ankara'da milli görüş partilerine karşı mevzi kaybederken, çankaya'da seçimleri hep kazanmış. ancak, oyları %54'ten yüzde 30'lara gerilemiş. akp'nin milli görüş hareketinden kopup tek başına iktidar olduğu ve merkez sağ partilerin akp içinde eridiği 2000'lerde ise chp'nin çankaya'daki oyları fırlamış, hatta 1999'da yüzde 32'ye dek düşen oyları, 2019'da yüzde 70'in de üstüne çıkmış. bu da demek oluyor ki, akp var olduğu sürece chp, çankaya'da yüzde 60'ın üstünde oyla seçimleri kazanmaya devam edecek.
başka derdimiz tasamız yokmuş gibi 35 kişiyi diri diri yakıp öldüren ile nefsi müdafaa için adam vuran kişinin farkını anlatacağız. yani arif sağ'ın olayı ile şu katliamı eşdeğer görmek nasıl bir şeydir, anlayabilene bravo.
bu arada hakkında henüz bir hüküm bile verilmemiş, akp'li kimi siyasetçilerin bile "tutuksuz yargılanmalı" dediği mehmet murat çalık, hastalığına rağmen halen tahliye edilmiş değil. bunu da anımsatayım.
"teröre yardım ve yataklık" gerekçesiyle görevden alınan mardin büyükşehir belediye başkanı ahmet türk, kendisini görevden alan iktidar tarafından bugün el üstünde tutuluyor. devlet bahçeli, ahmet türk'ten "ağalık vasıflarına sahip saygı değer bir şahsiyet" diye söz ediyor. devlet ile pkk arasındaki müzakerelerde arabulucu olarak görevlendiriliyor. madem bu adam bu kadar saygın, önemli, değerli bir adam; bu adamı niye terör gerekçesiyle görevden aldınız? niye kayyum atadınız? niye kayyum atanmasına tepki gösteren chp'lilere, mardin'e gidip ahmet türk'e destek veren ekrem imamoğlu ve özgür özel'e etmedik hakareti bırakmadınız? hatta "ahmet türk, kasr-ı kanco'da şu kadar askeri şehit ettirdi" diye kıçınızdan hikaye bile uydurdunuz. bir insan ya suçlu olur, ya masum. öyle keyfinize göre adama bir terör destekçisi, bir saygı değer kürt ağası derseniz o zaman sizin derdiniz terör değil, kendi çıkarınızdır. sizin keyfiniz olsun diye de kimse kimseye terörist demek zorunda değil. bilmiyorum anlatabiliyor muyum.
2 temmuz 1993 günü sivas madımak otelinde içlerinde çocukların da bulunduğu 35 kişinin yaşamını yitirdiği sivas katliamından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan adem kozu'nun cezası, akp'li cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan tarafından "sürekli hastalık hali" gerekçesiyle kaldırıldı. kozu'nun dışında yedi hükümlünün cezası da "kocama hali" ve "hastalık" gibi gerekçelerle affedildi. bu arada hakkında hiçbir hüküm olmayan chp'li beylikdüzü belediye başkanı murat çalık da artık mamayla beslenecek hale gelmesine karşın halen tahliye edilmiyor. her halde 12 yaşındaki koray kaya'yı yakarak öldürmek, ekrem imamoğlu'nun arkadaşı olmak kadar suç sayılmıyor.
gazze şeridi'nde 22 aydır süren israil saldırılarında 60.000'i aşkın filistinli yaşamını yitirirken, son haftalarda israil'in uyguladığı gıda ablukası nedeniyle açlıktan ölümler de başladı. son günlerde çocukların da içinde olduğu yüzden fazla filistinli, açlık nedeniyle yaşamını yitirdi.
filistin eylem komitesi, gazze'de devam eden soykırım ve israil'in abd desteğiyle filistin'i insansızlaştırma politikasına tepki olarak 3 ağustos pazar günü istanbul'da eylem çağrısı yaptı. kadıköy'deki süreyya operası önünde yapılacak eylemin başlama saati 18:00.
oscar ödüllü no other land (başka vatan yok) isimli belgeselin yönetmeni, filistinli aktivist. siyonist yerleşimcilerin saldırısında batı şeria'nın el halil kentinde yaşamını yitirmiş.
filistinlilerin yaşadıkları güçlükleri ve yaşama tutunma çabalarını anlatan oscar ödüllü başka vatan yok belgeselinin yönetmeni awdah hathaleen, batı şeria'nın el halil kentinde siyonist yerleşimcilerin saldırısı sonucunda yaşamını yitirdi.
erteleme görüntüsü altındaki yasaklamadır. 60 gün sonra o grevlerin başlamayacağını hepimiz biliyoruz. peki ne olacak? gündem soğuyacak, yetkili sendika ile işçilerin taleplerini hiçbir biçimde karşılamayan, kırıntıdan fazlasını vermeyen bir toplu sözleşme imzalanacak ve konu kapanacak. hesap budur.
Türkiye Maden işçileri Sendikası tarafından alınan grev kararı, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı kararla "milli güvenliği bozucu nitelikte görüldüğü" gerekçesiyle örtülü biçimde yasaklandı. Yasak grevin “60 gün süreyle ertelemesi” adı altında geldi. Grev tarihi 1 Ağustos olarak duyurulmuştu.
600 bin kamu işçisinin zam pazarlığında taraflar arasında anlaşma sağlanamamıştı. Hükümet son olarak işçilere, bu yılın ilk altı ayı için yüzde 24, ikinci altı ayı için yüzde 11, 2026'nın ilk altı ayı için yüzde 10, ikinci altı ayı içinse yüzde 6 zam teklif etmişti.
Ancak bu teklif Türk-iş tarafından kabul edilmemiş ve grev kararı alınmıştı. Bu kapsamda Türk-iş fiili ilk grevini 1 Ağustos Cuma günü Eti Maden'e bağlı bor işletmelerinde başlatacaktı.
işverenlere teşvikler, işçilere grev yasakları. maden grevi nasıl oluyor da milli güvenliği bozuyor sorusunun yanıtı elbette yok.
türkiye işçi sendikaları konfederasyonu (türk-iş) genel başkanı ergün atalay, 2025-2026 yıllarını kapsayan kamu çerçeve protokolü görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması nedeniyle kamu iş yerlerinde grev kararı alındığını açıkladı.
12-13 yaşlarındaki çocukların öldüresiye dövülmesini ve birinin komaya sokulmasını, sırf dalkavukluk olsun diye savunan alçaklar varken sonu gelmeyecek olaylardan birisi. insan bir kez alçalmasın, dipsiz bir çukur gibi sonu gelmiyor.
on parmağında on marifet boğaziçi kayyumu. boğaziçi üniversitesindeki görevinin dışında turkcell yönetim kurulu üyeliği, türk-japon bilim ve teknoloji üniversitesi konsey üyeliği, tübitak yönetim kurulu üyeliği yapıyor ve her birinden hem maaş, hem huzur hakkı alıyor.
özkan öztürk: abdülkadir ömür'de top şimdi, ceza sahasında boş durumda iki arkadaşı var, onlara vermedi. abdülkadir vurdu, çok cılız vurdu. kaleci mert için oldukça kolay bir top oldu bu.
maçı izleyen antalyalı vatandaş: ulan apo, senin kafanı sikeyim.
mhp'li vatandaş: ne diyorsun lan sen? apo'ya nasıl söversin? terörsüz türkiye sürecine darbe mi vurmaya çalışıyorsun lan vatan haini?
antalyalı: sen ne diyorsun lan amına koduğumun değişiği? siktir git, zaten yeniliyoruz.
tabi ortalık karışır. maç falan unutulur, birbirlerine girerler. ardından tam tekmil karakolluk olurlar.
karakol amiri: ne oldu lan, ne bok yemeye girdiniz birbirinize?
mhp'li: herif apo'ya küfretti.
amir: ne dedi?
mhp'li: kafanı sikeyim dedi. terörsüz türkiye sürecine tav oldu ya, ona bozuldu deyyus.
amir: doğru mu diyor bu?
antalyalı: ne alakası var komiserim? ben bizim trabzonlu apo var ya, ömür. ona sövdüm. 1-0 yeniğiz, herif ceza sahasında boş durumda iki adam varken gitti mert'in kucağına vurdu topu.
(karakol amiri sinirden gülmeye başlar)
mhp'li: "kafanı sikeyim apo" dedi komiserim. vatan haini bu.
amir: lan siktirin gidin işinize kardeşim. taşak mı geçiyorsunuz benimle? başımda bin tane dert var, bir de sizinle mi uğraşacağım?
özelleştirme furyasının ilk zamanlarında özelleştirmeleri canhıraş biçimde savunan liberallere yanıt niteliğindeki şirket. biz özelleştirmenin zararlarını anlatırken, "halka hizmet etmesi gereken, kar amacı gütmeyen şirketler, kamu hizmetinden çıkıp da kar amaçlı kuruluşlara dönüşürse bunun sonu iyi olmaz" derken kendi çaplarında bizi küçümseyen, "siz ne anlarsınız lan salak solcular" diyen liberaller, mutlu musunuz? elektrik işi kamuda olsaydı elektrik iletim hatlarına bakım yapılır, böylece ne ormanlar yanar, ne de canlar yiterdi. ama karından başka bir şey düşünmeyen sermayedarlara peşkeş çekilince o şirketler ne oldu? adamlar daha fazla kar edebilmek için elektrik hatlarına bakım yapmadılar, yangın çıktı. sonuçta bir sürü orman yandı, bir sürü can yitti.
"bu chp hava civa, o kadar bağırıyorlar, sonra tükürdüklerini bir güzel yalıyorlar" dedirtmek istiyorlarsa katılabilirler elbette. gördüğüm kadarıyla bunu pek umursamıyorlar ve yeni bir normalleşme sürecine oldukça hevesliler. "tarihte bir olay bir kere yaşanırsa trajedi, ikinci kez yaşanırsa komedi olur" diye bir söz vardır. trajediyi geçtik, komedi faslına geldik.
kendi hemşerilerine **** hırsızlık iftirası atan, israil'le ticareti savunan akp'li, gelmiş başkalarının ahlakını sorguluyor. hangi kameraya el sallıyoruz?
bu arada bu habere şu ana kadar gördüğüm kadarıyla bir tekzip gelmedi. bu da haberin doğruluğunu gösteriyor.
meseleyi halen türk-kürt meselesi sananlar ya da öyle sanılmasını isteyenler var. oysa mesele, birilerinin bu çetelere yol vermesi, sırtını sıvazlaması, cinayet bile işleseler bir biçimde kurtulacakları güvencesini vermesidir. bu tür sokak çetelerinin içinde sadece kürtler yok; türkler, araplar, lazlar ve daha başka etnik kökenlerden gelen unsurlar var. durum böyleyken çeteleşmeyi yaratan ortamı ve zemini tartışmak yerine meseleyi türk-kürt ayrımına indirgemek, ancak emperyalistlerin ve onların işbirlikçisi aşırı sağcı unsurların işine yarayacak türden bir manipülasyondur. bu tür manipülatif söylemlere karşı uyanık olmak elzemdir.
1 ocak- millet mektepleri resmen faaliyete başladı.
* anadolu demiryolu hattı ve haydarpaşa garı millileştirildi.
4 ocak- türkiye ile uruguay arasında dostluk anlaşması imzalandı.
6 ocak- istanbul'da 55 gün sürecek efsanevi soğuk hava ve kar yağışı başladı.
* yugoslavya kralı 1. aleksandr, parlamentoyu feshederek askeri bir diktatörlük kurdu.
11 ocak- türkiye'de eski alfabeyle yazılmış kitapları latin alfabesine çevirmek için milli eğitim bakanlığı bünyesinde bir kurul oluşturuldu.
* sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği'nde (sscb) günlük çalışma süresi yedi saate düşürüldü.
16 ocak- sscb devlet bakanı joseph stalin ile anlaşmazlığa düşen nikolay buharin, 3. enternasyonal'deki görevinden ayrıldı.
20 ocak- sscb'deki sol muhalefetin lideri ve kızıl ordu eski komutanı lev troçki, sscb'den sınır dışı edildi.
21 ocak- istanbul'un çoğunlukla rumların yaşadığı tatavla semtinde çıkan yangında 500'den fazla ev ve dükkan yandı.
28 ocak- amerikan otomobil firması ford ile maliye bakanlığı arasında ford'un türkiye'de bir montaj fabrikası kurması için yapılan anlaşma, türkiye büyük millet meclisi'nde (tbmm) kabul edildi.
12 şubat- sınır dışı edilen troçki, deniz yoluyla türkiye'ye gelerek büyükada'ya yerleşti.
4 mart- şeyh sait ayaklanmasından sonra çıkarılan takrir-i sükun yasası yürürlükten kaldırıldı.
10 mart- ankara-istanbul treni, doğançay yakınlarında yola düşen bir kayaya çarptı. kazada 3 kişi yaşamını yitirdi, 11 kişi yaralandı.
23 mart- istanbul'un tatavla semtinin adı, kurtuluş olarak değiştirildi.
23 nisan- tbmm'nin açılış günü olan 23 nisan, ilk kez çocuk bayramı olarak kutlandı.
15 mayıs- ilk oscar ödülleri dağıtıldı. charles rodergs ve clara bow'un başrolleri oynadığı 1927 yapımı wings, en iyi film ödülüne layık görüldü.
18 mayıs- sivas'ın suşehri ilçesinde meydana gelen 6.1 büyüklüğündeki depremde 64 kişi yaşamını yitirdi, 70'i aşkın kişi yaralandı.
7 haziran- italya sınırlarındaki vatikan, bağımsız bir devlet oldu.
1 temmuz- ankara ile istanbul arasında ilk şehirlerarası telefon haberleşmesi başladı.
28 temmuz- savaş tutsaklarının durumunu düzenleyen cenevre konvansiyonu, 48 ülke tarafından imzalandı.
24 ağustos- türkiye ile iran arasında dostluk antlaşması imzalandı.
1 eylül- okullarda arapça ve farsça dersler kaldırıldı.
2 eylül- cumhuriyet gazetesinin düzenlediği ve müslüman kadınların ilk kez katıldığı güzellik yarışmasını feriha tevfik kazandı.
24 ekim- amerikan borsasında "kara perşembe" olarak bilinen olay patlak verdi. bu olay, 1929 ekonomik krizinin başlangıcı oldu.
25 ekim- türkiye'nin ilk hava postası, istanbul ile berlin arasında yapıldı.
12 kasım- yeni harflerle ilk posta pulları kullanıma girdi.
4 aralık- yerli malı kullanımını teşvik etmek ve türk lirasının değerini yükseltmek için hükümet tarafından bir kararname yayımlandı.
12 aralık- türkiye'de eroin üreten üçüncü fabrika, istanbul'un kuzguncuk semtinde faaliyete geçti. fabrikanın büyük ortağı, aynı zamanda trabzon mebusu olan hasan hüsnü bey'di.
"nereden tutsan elinde kalır" kabilinden bir haber. "15 temmuz gazisi" sıfatını taşıyor diye, başka bir niteliğine bakmaksızın dışişleri bakanlığı gibi kritik bir bakanlığın bünyesinde görevlendirilmesi mi, gazze'deki soykırıma rağmen türkiye'nin israil'deki temsilciliğinin halen açık olması mı, yoksa geçici görevli bile olsa bir dışişleri görevlisinin plajda çocuk dikizlerken yakalanıp hapsi boylaması mı... hangisine sinirleneceğini şaşırıyor insan.
