Sen kimsin de kadınların çalışıp çalışmayacağı hakkında fikir belirtiyorsun? . Göt zambağı seni bokunuz da boğulun iki gün sonra sözlükte neden kadın yok diye başlık açarsınız.Sizin gibi göt zambakları ile aynı ortamda durmak istemiyoruz.Sırf sinir bozmak için siktim soktum başlıklar açmanız bile ne kadar iq yoksunu olduğunuzu gösteriyor.
Teistik Satanizm, yani geleneksel satanizmin sanıldığı gibi altı kitabı yok; aslında birkaç tane var. Şöyle açıklayayım:
Teistik satanizmdeki kitaplar, ibrahimi dinlerdeki kitaplar gibi varlığını kıyamete kadar sürdürmüyor, çünkü kıyamet yok teistik satanizmde. Ayrıca kitaplar tek bir dilde olmak zorunda değil. Arap dinindeki gibi tek bir kavime indirilmiyor kitap ve o kavime hitap etmiyor. Kitap, indirilen millete kendi dilinde ve yaşadığı çağın gerekliliklerine göre indirilir. Çünkü düşünsenize, mesela Türkiye için olan bir kitapta adalet, kadın hakları, özgürlük gibi konulardan bahsediliyor. Bunları bir Amerikalı, bir Fransız ya da bir Hollandalı’ya anlatsanız, ne der? "Ben bunlara zaten sahibim" der. Neden kendi dilinde indirilir? Çünkü bir insan bir şeyi en iyi kendi dilinde öğrenir.
Teistik satanizmde etki alanı diye bir şey vardır. Eğer şeytanın etki alanındaysanız, reenkarnasyon olup tekrar dünyaya gelebilirsiniz. Ama Elohim'in (kötü tanrının) etki alanında olursanız, enerjiniz onun enerjisine karışır ve yok olursunuz. Etki alanını, yaşantınız, yaptıklarınız, söyledikleriniz ve ilgilendikleriniz belirler. Altın Çağ'da vardır; bir gün gelecektir. Elohim unutulacaktı ama bunun sonsuza kadar süreceği kesin değil.
Kitaplar kısa ve anlaşılırdır, toplasan sanırım 300 sayfayı geçmez ama buna rağmen yeterlidir. Cinsellik konusunda çok geniştir, sınırlayıcı değildir. Teistik satanizm, şeytanın insanın ona olan ibadetinin, insanın kendisine ibadet ederek olacağını söyler. Yani insan kendine ibadet ederse, şeytana ibadet etmiş olur. Bir nevi, insanın yaratılışı kurandakine benzerdir; hatta neredeyse aynı sayılır birkaç şey hariç. Adem’in dünyaya gelmesi de benzerdir. Kitaplar, şeytan tarafından kahinlere dikte edilir. Kahinler genelde karanlıkta kalırlar; kim oldukları bilinmez.
Ayetler kitabında, yani şu an hala geçerliliğini kaybetmemiş kitapta (şeytan kitaplarının bir zaman sonra geçerliliğini yitireceğini söyler, bunun kitapların eskimesinden dolayı değil, insanların gelişmesinden dolayı olduğunu söyler), sonraki kahinin seçkinlerinden birilerinin çocukları olacağını bildirmiştir.
In nomine magni dei nostri satanus cümlesi Latince'dir; eski ritüellere saygı duydukları için kullanılır. Bu cümle bir nevi islam’daki besmele gibi kullanılır. "Ave Satanus Amen" derler, amin yerine de.
Çoğu kişinin sandığının aksine, kurban vermezler. Kurbanlar çok nadir olur; yemeyecekleri hayvanları öldürmemeleri gerektiği Ayetler kitabında yazılıdır.
Üç kitap vardır Türkiye için:
Ayetler: Daha çok dine giriş gibi; biraz karışıktır konular. Kadın hakları, şeytana verilen isimler, cinsellik gibi başlıca konular bulunur.
Gerçekler: Yaratılıştan bahseder.
isa: Teistik satanizmdeki ilk kahindir. Bu kitapta ondan bahsedilir, diğer içerikler pek aklımda değil, kusura bakmayın...
soğuk bir ağustos akşamı st. petersburg -moskova trenini bekliyordum.tabiki her zamanki gibi güzel ve saftım...sonunda trenim gelmişti ah canım trenim son kalan paramı bilet almak için harcamıştım yoksa normalde tekirdağ rakısı alırdım son kalan paramla...redingotumu ilikledim redingot giyiyorum evet sen kadınsın redingot giyemezsin diyebilirsiniz ama size karşı direnmeye devam edeceğim! trenime bindim ve yerime yerleştim birazdan içeriye saçı sakalı karışmış bir adam geldi... yüce tanrım ne yakışıklı bir adamdı."merhaba hanımefendi "dedi cırtlak ince bir sesle.ne kadar da tahrik ediciydi daha sonra ismini sordum" adım dostoyevksi" dedi..." hanımefendi iyi misiniz "diye sordu kendimden geçmişim o an uyanana kadar beni beklemişti... işte kocam dostoyevksi ile tanışma hikayem.bana kafayı mı yedin gibi mesajlar atmayın hayır yemedin hepsi gerçek sürtükler!
when, on haight street, a young black woman engaged charlie in flirtatious banter, ı didn’t understand what he said to her, but it made her laugh, and ı felt a sense of pride that she was interested in him. then ı heard him say, “ı see you, woman, but ı’m not your man.” as we got into our car, ı asked him what he meant by that. he said, “ı see her beauty, but ı’m not her man. her man is black like she is.” simple. ıt wasn’t simple to me. ıt was racist.
my parents had never said anything to me about race. they generally followed majority sympathies or said nothing at all. ı had gathered my opinions from books and movies, seen racially diverse talents in hollywood, and listened to bob dylan and joan baez records. black suffering at the hands of white oppressors was one of the dialogues of the decade. across the bay, the college at berkeley was a boiling pot of pooled outrage against war and racial discrimination. ı asked charlie, “are you prejudiced?”
he countered, “what do you mean?”
“do you see black people as equal?” he eyed me skeptically.
“equal to what?”
“to white people!” ı said angrily.
he shook his head slowly and said, “don’t you like yourself? ıt’s not that ı dislike black people. ı like myself. ı accepted what ı am a long time ago.”
ı wasn’t sure what he was, or if ı liked it at all.
he said, “ı grew up shootin’ dice with the black brothers in the joint, lived with them at the bottom all my life — some were like fathers to me — but that don’t make me one of them. ı knew it just as much as they did. ı’m white; they’re black. we’re different.” ı couldn’t believe he thought like this. ı was a quiet champion of the poor and oppressed, and prepared to feel sorry for his life in prison, but progressive people everywhere shunned even the word “difference.”
ı asked, “well, do you think you’re better than black people?”
he said, “who’s to compare? there’s a beautiful tiger with stripes, a leopard with spots, and a lion with a mane — they’re all cats, but they’re different — not better or worse, just different.” that sounded right to me but ı didn’t like it.
ı said, “these aren’t cats. they’re people!”
he said, “to deny differences is to deny life and nature — and that’s a lie.”charlie said, “look, ı have mexican tattoos on my arms. ı speak some spanish, and ı learned the mexican songs — but ı’m white. ı’m what they call a ‘paddy’ — from a white mama and a white daddy…” he smiled, and then he became serious. “that’s upfront. we were upfront about it and there’s respect in that. ıt’s your nice society that looks down on people. ıt’s you who look down on them to think that they would want to be like you. the real black man don’t want to be like anybody but himself — and then the word ‘equal’ is silly isn’t it. does the tiger say to the lion, ‘ı want to be equal’? no. to him there is no question of equal or not equal. he just is, and he serves life.” he paused. “there is an order,” he said. “better or worse, up down, back forth got nothing to do with it. what people think does not even enter into the natural order.”
he was quiet for a moment. finally he said, “ıt’s your society that looks down on people and wants to help them into the misery, and the lack of love that drives all you kids away from home — you yourself.”
ı let the question about races rest. ı had to admit that with all ı’d had in society, and all ı’d l learned, ı was unhappy and confused. and it was true that ı didn’t want to spread my unhappiness to anyone else.
onu bir kadınla aldatmıştı... hain aşağılık pislik adam... kadın ona yer yarılsa da içine düşsen sürtük demişti son sözlerini söylerken... ve evet pislik bir gün yerin dibine doğru düştü... yüce tanrım onu kurtaracak kimse yok muydu? ah gökten bir ışık geliyordu sanki sanki bu bu bir melekti!" hay canını yidiğüm allahım" dedi. melek git gide ona yaklaşıyordu kanat çırpışları ile ortaya çıkan esinti tozlanmış yüzüne doğru geliyordu tanrım şimdi daha da yaklaşmıştı ama yüzünü göremiyordu.yaklaştı ve biraz daha onu öpecekti ah öyle sandınız değil miiii ama hayır asla! ona bir tokat yapıştırdı hasssiktir bu aldattığı eski sevgilisiydi. kadın yüzüne iyice tükürdü( püğh) ve pembe rugan topuklu ayakkabıları ile onu çiğnedi. "bebeğim beni burada bırakamazsın bizim bir geçmişimiz var"dedi o gevşek adam. "seni aptal sürtük beni o şıllıkla aldatmadan önce düşünecektin" dedi ateşli aldatılan kadın... ve kanatları ile uçup gitti... giderken arkadan linkin park what i've done çaldı...
Günlerdir ne doğru dürüst yiyebiliyorum ne de uyuyabiliyorum. Kafamın içinde bir ses var; olanları, bildiğim şeyleri durmadan bana anlatıyor, Sincap. Hatta bazen sana sorular sorup kendisi cevaplıyor. O anlarda kafam sanki şişmekte olan bir balon gibi patlayacak zannediyorum. Seni hayal ediyorum, Sincap: sesini, ellerini, yüzünü, gülüşünü, sarılmayı… Sahip olamadığım her şeyi hayal ediyorum. Ve kaldığın hâlde nasıl gittiğini… insan bazen kaldığı hâlde gitmiş olur, Sincap.
Uyku sorunlarım hep vardı. Bir de o kâbuslar… Sincap, uyumama sebeplerimden birisi de onlar. Bu aralar sık sık kâbus görüyorum; son üç yıldır gördüklerime benzer şeyler ama daha derin ve gerçekçi. Keşke yanımda olsan; nefes alışını dinleye dinleye uyusam, kolların bana dolanmış olsa, sıcaklığını hissetsem.
Sevmek için yakınlarda bir yerde olmasına gerek yokmuş sevilen kişinin. Etrafımda çok insan var. Bugün günlerden ne bilmiyorum ama atakum sahildeyim burası benim gibi ucube . Beni seven insanlar var sevmek böyleyse öyle denilebilir sanırım. Senden daha fazla ilgi veren sarılmama izin verecek insanlar kafalarını da ısırmama izin verirler kesin. Yüzlerine seninkine baktığım gibi bir fotoğraf bakmıyorum yüzüne onun onun yüzüne o oldu onlar oldu düşünmeye korktuğumuz şeylerdi bunlar ya da ben korktum bunlardan sadece. Kalbim bir fotoğraf yüzüne baktığım kişi için attığı kadar hızlı atmıyor onlar gerçekler gerçekten varlıklarını hissediyorum dokuna biliyorum parmaklarıma dokunuyorlar parmaklarını ellerimin üstünde gezdiriyorlar mutlu olmalıyım diye düşünüyorum istediğim her şeyi veriyorlarsa neden olamıyorum. Evim değil burası evin mutlu olduğun yerdir çünkü . şimdi yanımda başka insanlar var. Onlara hayattan bahsediyorum tatil boyunca olanlardan senden bahsedemedim ama gözlerim doldu boğazımda bir yumru hissettim yarım kalmış bir şeylerden dolayı mı bilmiyorum ama sanırım nerede ne konumda olsaydık böyle hissedecektim uyumlu olmayan şey hislerdi hisler sadece sen zalim değilsin zalim olmak için elinden gelen her şeyi yapan birisin büyük bir yalancısın yalanlara inanansın. Öyle olduğunu sandın öyle olduğumuzu sandık. Çok özlüyorum çok özlüyorum ve elimde değil böyle nasıl devam edeceğimi bilmiyorum. Kızım demeni özledim kızın olmayı tavşan olmayı kedi olmayı sen ne istersen o olmayı çok özledim başa dönüyorum seni düşünüyorum yine yatağımda otuyorum başlığıma yaslanıyor vücudumu gevşetiyorum gözlerimi kapatıyorum sesini hayal ediyorum parmağımı içime alıyorum kımıldatmıyorum kımıldatmamı söylüyorsun söylediğin her şeyi yapıyorum. Sen yoksun ama . Sevişmek istemiyorum, sesini duymak istemiyorum, konuşmak istemiyorum seninle ilgili her şeyi unutmak istiyorum bir şekilde içimde bir yerlerde ölmeni istiyorum.
Let jesus fuck you. isa insanlara uyuşturucu vererek onları tedavi eden peygamber olmayan (bir süre olmuştur) aslında şeytanın bir kahinidir. Hiç anlamadığınız bir nedenden isa ve annesini sevdiğiniz oldu mu?
Öncelikle: Sultanbeyli, istanbul ilinin bir ilçesidir. ilin Anadolu yakasında yer alır. Sultanbeyli ilçesi; güneybatıda Kartal, doğuda Pendik, kuzeybatıda Sancaktepe ilçelerine komşudur.
ilçedeki çoğu kişi doğma büyüme Sultanbeylili değil. Hatta hiç öyle birisini görmedim. Başka illerden iş bulma amacıyla gelmiş yurdumun bazı güzel (belki de çirkin, herkes muhteşem diyemem ya da çok kötü – buradaki çoğu kişinin yaptığı gibi) ama sizin “cahil, eğitimsiz, kültürsüz” diyebileceğiniz insanlar işte yıllar önce buralara gelmişler. Gerek inşaatta gerek başka işlerde çalışıp yıllarca rahat bir yaşam sürmeye çalışmışlar. Yani bayağı, sadece çalıştılar. Olmadı çünkü.
Genelde eski apartmanlar aile apartmanlarıdır; çünkü köyden ailecek göç etmiştir çoğu kişi. ilçe yıllar geçtikçe değişmiştir. Gelişti mi, bilinmez.
Sultanbeyli’deki insanların yapabilecekleri tek şey, merkezinde dolaşıp iki AVM’sinden birinde zaman geçirmektir. Şeyleri de ekleyeyim: Yeni açılmış, dehşet-ül afet Sultan Korusu vardır. Oraya da gidebilir, mangal falan yaparlar. Köfte-ekmek pişirebilecekleri yerler var. Asgari ücret malum; kıyma alıp yapmak yerine markette satılan hazır köftelerden alırlar. Bir de ekmek… Ekmek de pahalı aslında.
Ekmek demişken, Sultanbeyli’de ekmek almak da çok sıkıcıdır. Sabah annenizin “Kalk, iki ekmek de al gel” demesiyle yatağınızda mutasyon geçirdikten sonra kalkar, camdan dışarı bakarsınız. Mis gibi petrol kokusunu içinize çeker, çıkarsınız. Sonra anneniz çıkarken elinize çöpleri tutuşturur.
Sultanbeyli’de çöp atmak da çok zordur. Çünkü kapınızın yakınında çöp atacak bir yer bulmak zordur. Kollarınız kopana kadar taşıdıktan sonra en sonunda atacak bir yer bulursunuz. Ama Sultanbeyli’de çoğu insan çöplerini rastgele bir yere atar. Bir de bağlar ağzını; diğerleri de onun yanına koyar. Orası artık “çöp koyma yeridir”. Çünkü birisi koyduysa herkes koyabilir.
Ama siz koyun olmayın. Çöplerinizi yerine atın. Ayaklanıp yürüyemiyorlar gözlemlerime göre.
Sultanbeyli’de çalışacak yerler vardır ama daha iyi çalışma imkânları için insanlar genelde çevre illere giderler. Haftanın 6 günü çalışıp bir gün tatil yaparlar.
Sultanbeyli çok mu kötü? Yahu çok kötü mü? Bilmem de, biraz parıltıları da vardır. Türkiye’nin neresinde olursan ol, orası gibidir Sultanbeyli de. Orada yaşayanlar “aptal, cahil, muhafazakâr” mıdır? Cidden bilinmez. Ama oradakiler de yurdunun insanıdır. Senin benim gibidir.
“Yurdumun insanı” demişken, bazı mahallelerde hâlâ kapının önünde oturup çay içme kültürü vardır ki tatlıdır da.
Kaldırımları da yolları da çıtırından bozuktur. Trafikte insanı sinirlidir, karamsardır biraz Sultanbeyli. Biraz da parıltılıdır. Onun sebebi de orada da yurdumun insanı vardır, ondandır.
Hayat akan bir su misali ben de bir damlası . insan hayatı boyunca sırtında bir çok yük taşıyor yük bir zaman sonra iniyor inmesine ama yorgunluğu bir müddet daha insanın sırtında kalıyor. Bir zamanlar bir aşkın ilk bakışı kadar pürüzsüz tenimi seyrettiğim aynalar sanki düşman olmuş bana ya o saçlarımdaki aklar yaşadığım acıların, yorgunluğun vücudumda haykırışlarının son eseri gibiydi. Eğer bir gün tanrı katında buluşursa ruhumuz, ruhlarımız Tanrı'ya soracağım sadece neden diye ve o da cevap verecek ben diye sadece güleceğim. Pişman mısın beni yarattığına şimdiden öyleymişsin gibi sanki yaşamanın ne olduğunu anlamaya çalışacağım tenimdeki yanık izleri sadece acı ve kederin sembolü değildi bir bakıma ben yaşıyorum hissediyorum demekti .Üsküdar'da bir camii avlusunda oturdum mendil satan amca bugün orada yokmuş yaşıyor mu diye düşündüm hep oralardaymış çünkü kimsenin umrunda değildi belki de kimsenin aklına gelmeyecekti yalnız hissettirdi şu küçücük dünyada bile bir karış yer kaplayamayan insanın neydi bu egosu bir rüya gördüm bir odada kanlar içinde olan duvarlar, garip fısıltılar camda bir silüet kimdi ki o biraz daha yakından bakmak için ilerledim gözlerimin içine bakıyordu artık daha net görüyordum benim benim şeytanımdı o sık uğramazdı ama bir şekilde beni bulurdu ruhumun derinliklerinde gezerdi her bakışı kanıma işlerdi öyle bakardı ki sanki seni o kadar iyi tanıyorum ki kimse seni bu kadar iyi anlamayacak der gibiydi Ben ondan kaçmak istediğimi düşünürdüm ama tekrar tekrar ona gelirdim sonra beni onu bulmak için çıktığım uçurumdan aşağıya isterdi şeytanım. Ben ondan kaçmak istediğimi düşünürdüm ama tekrar tekrar ona gelirdim sonra beni onu bulmak için çıktığım uçurumdan aşağıya iterdi şeytanım Ve ben her seferinde daha da derine inerdim ve tekrar kulağıma fısıldardı daha ne kadar derine inebileceğini merak ediyorum. Dedikleri ruhumu sarhoş ediyordu sonsuz çukuru Adem'e verdiği elma gibiydi benim sonsuz cennetime gidecek bir yol. Her seferinde daha büyük ısırıklar aldığım elmam hoş bir tadı da yoktu sahi hoş olan sonunda şeytanımın bana vaat ettiği cennettimdi elimde sadece elmamın çekirdekleri kaldığında şeytanım kaybolurdu beni bıraktığını o zaman anlardım ben de onu bırakmayı denerdim şeytanımı unutmaya çalışırdım unuttuğumu sandığım anda tekrar gelirdi şeytanım bir eli arkasında saklı bana gülümsüyor beni çağırıyordu şeytanım getirdim işte cennettini der gibi bakıyordu bu sefer bana ve bu tekrar tekrar devam ederdi ben şeytanımı beklerdim o gelirdi sonra tekrar giderdi ama yinede gelirdi geleceğini bildiğim tek şeydi ve insan geleceğini bildiği şeylerin gitmesinden korkmazdı şeytanım hep yanımda olacaktı. Uyumayı pek sevmem sadece gözümü kapattığımda hissettiğim karanlığı severdim uyandığımda gün bitmiş olacaktı ve oyuna tekrar başlayacaktım uyanık kalmak bitmemiş ama hala aynı yerdeymişim gibi hissettirirdi. Cenneti bana sorsalar şeytanımın yalanlarının vücut bulmuş hali derdim tanrım çünkü sana ulaşmamın tek yolu şeytanımdı benim şeytanım benim seni bulmam için ilk önce şeytanımı bulmam gerekirdi şeytanım olmasaydı bir amacım olmazdı. Eğer bir gün şeytan senin savaşını vermeyi bırakırsa o zaman işte o zaman hepimiz sadece kendimize tapardık. Günahların en güzeliyken,
cennette görmek hayalden ibaret.
Hayatında bir süredir yokum,
çoğu şeyin üzerinden geçti uzunca süre.
Üzülme diye,
güzün bir gününde,
güzelliğin önünde,
güldürmek istedim seni. Şeytanıma birkaç dize.