sabah kalktığında boğazındaki balgamı fark etti. evet o balgam iğrençti ama ona aitti. zaten kendisi de bu dünyanın, daha doğrusu bu toplumun bir atığı idi. bu o boğazını gıcıkça gıdıklayan balgamla ortak noktası idi ve onları yakınlaştırıyordu. hayatı o kadar boktandı ki bir balgamın varoluşunu bile sorgulamak için bile bolca vakti vardı.
hikayesi çok klişe idi. orta düzey geliri olan sıradışılıklarla uzaktan yakından alakası olmayan bir aile. sıradan bir mahalle ilkokulu, sıradan bir lise... sıradan birkaç asker arkadaşı, sıradan birkaç ilişki denemesi, sıradan bir iş, sıradan zevkler, sıradan iş arkadaşları, sıradan hayal kırıklıkları. hani fakir bir ailede doğsa, dram yaşasa belki hayata kadarşı sıkacak bir fişeği olurdu elinde. ama yoktu, bu yokluk hali onu miskinleştirmişti belki de... dediğim gibi bir eksiklik olsa azmeder onu yenerdi ama yoktu. olmasında aslında, benim sikimde bile değil.
bir şeyler yapması lazımdı ama cebinde parası da yoktu kafasında hevesi de... yediği son yemek dün gece yediği sokakta satılan tavuk pilavdı, işe gitmediği anda kovulma riski falan. yani ne zamanı ne de enerjisi vardı. anasını sikeyim bunun...
gece oturup survivor izleyecek ve akabinde oradaki pasaklı kadınlarla hayalinde düzüşüp 31 çekecek birinden bahsediyorum. bu kadar yarak kafalı ve işe yaramaz biri. üstelik ilgi çekici bir şeyi de yok derinlerde. hani çok dolu biri ama bunu herkes anlayamıyor da değil. dediğim gibi en fazla bir sabah balgamı kadar değerli biri.
bu adamı sevmediniz. onun hikayesi o kadar sıradan ve düz ki anası bile sevmek konusunda tereddütler yaşıyordur eminim. hayatında bir kadın olsa mesela, onun uğruna bir şeyler yapsa, ya da topluma isyan edip bir anti kahraman falan olmaya soyunsa sevebilirdiniz onu. ama yok... en fazla porno izleyip saçma salak rüyalar görüyor.
yakında kendini öldürmesini bekliyorum. hani o beynini dağıtıp bu dünyadan göçse inanın dünya hiçbir şey kaybetmez. ama sizler değerlisiniz değil mi? toplumun kolu ya da bacağısınız sizler. siz balgam olamayacak kadar özelsiniz. ama gerizekalı gibi bu yazıyı okudunuz... o kadar boş vaktiniz var ki bu yazıyı okudunuz, bazılarınız en azından göz gezdirdi. şimdi söyleyin bana, bu sabah balgamı ile ilgili felsefe siken işe yaramaz sik kafalıdan ne farkınız var? hepiniz hayatlarınızı bilgisayar başında harcayıp bahanelerinizin arkasına saklanıyorsunuz. hadi ama; sizler bi balgam olmamalısınız. kol, bacak, taşak falan... işkembe, dalak... hepinizden bu dallamadan tiksindiğim kadar tiksiniyorum. şimdi bazılarınız yazının sonunu okuyan sik beyinlilerden olacaksınız. o yüzden yazının sonuna duygusal bir şeyler ekleyeyim de yazıyı baştan aşağı okuma isteği oluşsun.
hiakyesi kötüydü. o kadın bir daha dönmeyecekti. bir mart gecesi bir daha anlamlı olmayacaktı ve bir daha hiçbir kadının gözyaşlarına değer vermeyecekti. Marla'nın hayat felsefesi her anı ölecek gibi yaşamasıydı, ama bundaki trajedi aslında ölmüyor oluşuydu. hayat tuhaf... bakalım ne olacak ne bitecek...
evet uludağ sözlük yazarları... ne durumda olduğunuz belli artık. hepiniz reddedilmiş, örselenmiş ve aşağılanmışsınız gibi... yani şu başlığa bakın kaç giri var.
misal ben böyle bir şeyle karşılaşsam -ki hayatım boyunca karşılaşmışımdır- hayatta buraya yazmazdım. yahu kimin ne işine yarar bu tepkiler? kimsenin de bunları okurken eğlendiğini falan sanmıyorum. olsa olsa biret pit eğleniyordur... ne de olsa o adam yaşamamıştır böyle bir şey. yoksa bir insan bunları okurken neden eğlensin? anıları depreşir.
uzun lafın kısası azizim, böyle boş başlıklara prim vermeyiniz. belli mi olur? ileride mutsuz bir anınızda sol zımbırtıya çıkar da moralinizi bozar.
tanım: kişiden kişiye değişkenlik gösteren ve eğlenceli olmayan tepkiler.
Ahhh azizim ben o arkadaşları çok iyi biliyorum. isviçreli bilim insanları da teyit etti aslında. Bu arkadaşlar türkiye'de peydah olmuşlardır. 20 seneyi aşkın bir zaman muhalefettedirler. Ve heykel haricinde yaptıkları pek bir şey yoktur. Bu arada paso içerler ve sadece karı gibi konuşlar.
Devrimi yapmıştır.
Esed hanedanını yıkmıştır.
Suriye halkını birleştirmiştir.
Ayrılıkçıları ve saltanat yanlılarını hoplatmıştır.
Suriye istiklal mahkemelerini kurmuştur.
Medeni ülkeler ile ortak hareket etmiştir.
Sarık kanununu getirmiştir.
Hacı dedemin ölüm döşeğinde söylediği söz. Ben de o gün bu gündür sözünü tutarım. Tabii ki , karılara el kaldıramadığım için onları başka türlü cezalandırıyorum.
son günlerde genç erkekler tarafından "abi aşık mıyım değil miyim? sence bunu nasıl
anlayabilirim? inan bu soru kafamı çok kurcalıyor ne yapmalıyım? o yavruyu cinsel anlamda mı
istiyorum yoksa ruh eşim mi? bana azıcık ilgi gösteren her kadına aşık olduğumu mu sanıyorum? ahhhh yoksa ben kancık bir oğlan mıyım?"sorularının cevabı. daha açık bir ifadeyle söyleyecek olursam hatunlardaki "gece uyumadan, sabah da uyandıktan sonra aklına ilk o geliyorsa aşıksındır" önermesinin erkek versiyonu bu. o yüzden hiçbir zaman kime aşık olduğumu bilemedim ya. neyse olay kişiselleşmesin.
bu apaçilere osbir çekmemelerini söylesem, aşağılasam, hakaret etsem değişen bir şey olmaz.
başka şanları yok çünkü. gene asılarlar monitör önlerinde paçavra donlarına vurdurulmuş
kevaşeler. eee bu avam, aşağılık, ezik eylemden vazgeçemeyeceklerine göre bari hakkında hiç bi
sikim bilmedikleri "aşk" konusunda ufaktan aydınlanmalarını isteyerek bu eşsiz anekdotu
kendilerine veriyorum.
mastürbasyon yaptıktan sonra erkek genel anlamda her şeyden soğur. katı bir duyarsızlık,
pişmanlık, hiç'lik duygusu hissederek başta kadınlar olmak üzere hayata dair ne var ilgisiz
kalır. kendinden utanır, boşluğa düşer, varlığının anlamsızlığını fark eder, 14 yaşından
hatırladığım kadarıyla bu tip bir nemrokofil ruh haline bürünür. işte böyle bir zamanda hala aklına bir kadın geliyorsa ona kesin aşıktır. bir nevi yunus emre'nin, mevlana'nın bahsettiği salt aşk, maddeden ayrımlanmış manevi özsuyu tutkusunun rabbiyle kavuşma anını o'nda, o yavruda bulduğundan onno tunç'un tarif ettiği "gerçek aşkı" yakalar.
Yazarlığa ara verdiğimde yurdun dört bir yanından aldığım mektuplar, e-mail'ler, telefonlar, sokakta yürürken iki adımda bir duyduğum "abi büyüksün. yanındayız. söyle modların hepsini teker teker sana biat ettirelim" şeklindeki sözler, elime sarılan kardeşlerim, bastonunu iki yana sallayıp
"gösteririm ben o gaybanalara" diye bağıran arnavut ninem," allah aşkına vermeden gitmem"
diye armani cafe'nin ortasında bağıran taş gibi hatunlar, etek boyları nizami olmayan lise
talebeleri ve daha niceleri... bu desteğinizi asla unutmayacağım.
dostlarım ben böyleyim. benim için ağlamayın .daha önce belirttiğim gibi muammer karaca, engin noyan, fikret bila, mehmet şevket esendal, bahriye üçok, toto karaca, uğur mumcu gibi yalnızca gerçekleri yazan, idealist bir kalem olduğumdan hayatım boyunca böyle zorluklarla karşılaştım. yılmadım ama. susturamadılar beni. şu an penceremin altında "uğurlar olsun uğurlar olsun hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun" mısraları söylenirken, yazmaya ömrüm yettiği sürece titreyen ellerle yolsuzlukların, haksızlıkların, kalleşliğin üzerine gideceğime yemin ediyorum.
11 yaşındaki kardeşim demin ağlaya ağlaya yanıma geldi. dışarıdaki kalabalıktan gurur duyduğu belliydi. öyle bi "abicim seni çok seviyorum" dedi ki, son dönemde üzerime acımasızca gelen eleştiriler, yıpranmam, sağlığımın bozulması her şeyi ama her şeyi, kötülüğe ait ne varsa hepsini
onun "abicim" deyişiyle unuttum.
bu satırları yazarken tezahüratlar dinmek bilmiyor. sokakta mahşeri kalabalık hep bir ağızdan;
"efsane geri döndü korksun ibneler"
cümle alem alkışlasın muhteşem vekil"
"başarılar gelir geçer
asaletin bize yeter
kukularda ağızlarda
küçük vekil hep benimle"
ölüm varmış korku varmış
bu dünyanın sonu varmış
bizim için yoktur tasa
küçük vekil sen çok yaşa"
iki yana ayrılmış kitleler genciyle yaşlısıyla ele vermiş şimdi de bunu söylüyor.
benim elime diken bakmaz. kanamaz da. efsane geri döndü korksun ibneler, sözlüğü her
açışınızda karşınıza çıkarmanız gereken bir slogan bu. asla unutmayın.
sen, köyündeki tarlasında tırpan sallayan pembe yanaklı, gül kokulu hatice nice, gün senin
günündür, torunun döndü, sabah namazında dua et ona!
sen, topuklu ayakkabılarını inceden vura vura, uzun siyah dar kabanının içinde esmer teninin
kokusunu duyura duyura akşam trafiğinde taksi arayıp "acaba albay döndü mü" diye düşünen
güzel hatun, geldim buradayım, yaşamın daha anlamlı artık! Artık yeni ismim herzevekil.
sen, 18 yaş halini kura kura bir gün ben de albay kemal'le tanışacağım diyen tatlı kız, derslerini
sınavlarını unut gitsin, çıkar vişneli lipstcik'ini, döndüm, yanındayım, ben ölmem sen varken.
sen, kardeşim, anadolu'nun, bu toprakların çocuğu, karadeniz'in ege'nin akdeniz'in
çeçenlerin arnavutların göçmenlerin rumelinin türk oğlu türk has çocuğu, dostum, yanındayım
korkma, "ben giderken hüzünler bırakım bu benim yaşadığımdır", unutma.
ve siz ibneler, gizli eşcinseller, uğursuzlar, sübyancılar, yok sübyancılardan vazgeçtim katiller, teröristler, ırz düşmanları, korkun, korkun ki tetikte olun, nefesinizden ördek sidiği akana kadar rahat yok size..
bugüne kadar nasıl gözden kaçırdım diye hayıflandığım, aman allahım demek o kadar kesin görüyormuşum, herkesin böyle düşündüğünü sanıyormuşum ki aklıma açıklamak gelmemiş, herkesin bunun bilincinde olduğunu inancıyla es geçmişim dediğim kati suretle karşı konulamaz bir gerçek.
lafı uzatmanın manası yok. gerek allah gerekse doğa kanunları gösteriyor ki erkek sevişirken
korunmaz. buna göre hazırlanmış metabolizma da yaşam da. şöyle düşünelim. ilkel çağlara,
bırakalım ilkel çağı filan prezervatifin çıkmadığı döneme gidelim, kadın ve erkek nasıl
korunuyordu? ya gün hesaplayarak ya erkeğin geri çekilmesiyle ya da belli tarihlerde
sevişmeyerek. sazlıklardan poşet yapıp siklerini sokmuyorlardı herhalde.
bakın hiçbir erkek sevişirken prezervatif takmak istemez. kim penisinin üzerine poşet geçirip
sevişmek ister ki? kukuyla birebir teması olmayan penis zaten arınıp tatmin olamaz. oğlan
prezervatif istiyorsa ibnedir. istemeyip de kadının zoruyla takıyorsa gizli eşcinseldir. ulan bi
"prezervatif takmam ben" sözünüzü yaptırtamıyorsanız ne sikime erkeğim diye etrafta
geziyorsunuz?
bu görüşü destekleyen detaylar o kadar çok ki.
mastürbasyon yaptıktan sonra erkek neden
suçluluk duyar? bunun sebebi menisinin boşa harcanması. doğaya yeni evlatlar armağan edecek sıvıların peçetelerde donlarda israf edilmesinin dışavurumu. hal böyleyken menilerin poşetin içine aktarılması ne derece erkeksi?
din ve pratik olayına bakalım. dine inanmayanlar doğa, tabiat, evrim açısından filan takılsın. eğer
erkeğin her an sevişmemesi istenseydi kadının üreme zamanı gibi onun da boşalması
sınırlandırılmaz mıydı? nasıl ki belli dönemler hariç kadın hamile kalamıyorsa, erkeğin de siki
kalkmayıp akmadığı basit bir düzen getirebilir? bunu yapmak çok zor olmazdı sanırım. ya
dediğim gibi felaket sav var bu konuda.
erkek prezervatif takmaz. üremeyle ilgili tüm fonksiyonlarda rol kadına verildiği için bu durum
onun alanına girer. kadın korunur yani. erkek menisi verir, gerisi ise kadına kalır. üremenin nasıl önleneceğine gelince, ya belirli zamanlarda sevişmeyeceksin ya da sevişirken dikkat edeceksin. ama mantıklı olan şu: kadına üreme günleri ve ürememe günleri verilmiş di mi? yani şu zamanlarda sevişirsen çocuk olur şu zamanlarda olmaz? bu bile planlı. yani ona mola hakkı veriyor. erkeğe de ayrıca. bu sürede dilediğinizi yapın diyor. adet günleri öncesinden sonrasından, yani üreyememe döneminden söz ediyorum. kısıtlı zamanlarda ise eğer çocuk doğurmak istiyorsan seviş diyor. yahu daha ne olsun?
Ahh azizim sözlük semalarına baktığımızda anlaşılabilecek gerçeklik. Objektif bir şekilde ,kendilerini kemalist olarak niteleyen , niceleyen, sıfat tamlaması kılıklı yazarları inceleyin , paçalarından ishal olmuş tavuk varoşluk aktığını göreceksiniz. Umarım yüce meryem'in oğlu bir an önce gökten gelir ve bunları ıslah eder.
her şey karpuz yemediğimi fark etmemle başladı. yani yiyorum da öylesine, aramıyorum. hayatım
boyunca karpuz yemesem eksikliğini hissetmem. canımın çekmesini geçtim, aklıma dahi gelmez.
yürekten savunduğum bir cümle kısacası. Ayrıca erkek kırmızı meyve yemez. Domates dahil.
tr vatandaşı olup da tr gerçeklerine duyarsız kalarak iç dünyasındaki sapkın, ham, hastalıklı
düşünceleri insanlara empoze etmeye çalışan tuhaf yaratık. ya sen nasıl bi şeysin hakkaten.
insanın bu kadar ruhsuz, vurdumduymaz, bencil olması için gerçekten çok ciddi sıkıntıları olmalı.
tr'de pkk silah bıraktı, onun gerginliği var, hadi bunu geçtik her nasıl sikinin keyfine bakıp saçma sapan şeyleri hayatının odak noktası haline getirirsin anlamak mümkün değil. yaşadığımız doyduğumuz doğduğumuz yere sahip çıkalım. insanlağımızı kaybetmeyelim.
acıların en büyüğü... yalnızlığın şimendifer gölgesi... bir zamanlar yurt dışından yazdığı girilerle uludağ sözlük'e renk katan ama kısa sayılabilecek bir süre önce, gene 5-6 ay vardır tabi, aramızdan ayrılan bir yazarımızı arıyorum. kendisi yurt dışında olduğu için tanışma fırsatım olmamıştı. o dönem modlarla aram iyi olmadığından ip'sinden yerini yurdunu da öğrenememiştim. sormuştum
da bana idealizm kokan yanıtlar vererek bu bilgiyi saklamışlardı. şimdi mutlular mı bilemiyorum tabi. zaten şu an istesem öğrenirim ama burada yazmıyor.
şimdi bu amerikalı eski uludağ sözlük yazarını tanıyan bilen gören varsa, lütfen bana uludağ sözlükten ulaşsın, yemin ediyorum çok önemli. şu an elimde life savers tutup çok enteresan şeyler düşünmüyorsam şerefsizim. bana yardım edin. sağduyunuza ihtiyacım var. beni seven ve sevmeyen herkes birleşsin bu konuda. sevenler, beni sevindirmek için, sevmeyenler ise beni belki bi daha görmeme, okumama şansını yakalayacakları için... hadi...
bekliyorum...
su temiz olsun olmasın, tuvalete girer girmez sifonu çekmeyen erkekte swinger olayından tutun eşini peşkeş çekmeye kadar her türlü ahlaksızlık, ar damarı çatlaklığı, ruh folloşluğu mevcuttur.
bu tür erkeklerin hemen hemen hepsi eşlerinde sadakate önem vermez. benim de olsun
başkalarının da mantığını güderler.
sevişilmiş ve üstüne başka birinin meni kokusu sinmiş bir kadınla hangi sağlam erkek beraber
olmak ister lan? iki sıçan bile aynı delikten yakın aralıklarla çıkmaz. ayrı yeri kullanmaktan başka
çareleri yoksa da biri diğerinden en az yarım gün sonra çıkar.
bir erkek tuvalete girdiği zaman işemeden, kakasını yapmadan önce sifonu çekmiyorsa, bu onun bariz bir şekilde mezhebi geniş olduğunu gösterir. tuvalet imgesiyle kadın imgesi erkek öznesinde çoğu zaman beraber anılır. ünlü psikologların da bu konuda detaylı araştırmaları var. iki olguda da boşaltım söz konusu ve iki olguda da boşaltılan nesne büyük önem arz ediyor.
başka birinin çişinin üstüne işemekle başka birinin meni izinin üzerinde sevişmenin temel
anlamda hiçbir farkı yok. o yüzden erkek için işedikten, sıçtıktan sonrası önemli değildir. aksine dikkat etmesi gereken nokta eylemin öncesidir. birey sifonu çekmeyerek her yola gelirim, benim boşaltımım senin boşaltımın, bi önemi yok, karışsın terimiz mesajını verir.
ulan allahın topu, oğlanı, godoşu, işedikten sıçtıktan sonrasından sana ne? sen işini bitirmişsin, bir başka deyişle sevişmeni yerine getirmişsin, başkaları düşünsün sonrasını, hee insanlık yaparsın çekersin sifonu, yani kadınını duşa yollarsın, ama eğer adamsan asıl dikkati öncesine gösterirsin.
suyun temiz olmasının da önemi yok. kokular kokular ve de kuşkular "aynı suya iki kere
sıçılmaz" o suya mutlaka daha önce birileri işedi, sıçtı, v.s yaptı... sifon çekilip aradan zaman
geçmiş bile olsa en son onun boşaltımı gerçekleşmiş o sifona, kadını, bunun için, aynı silaha yapılan gibi bir el boş atılır ki temizlensin, yani içindeki su temiz bile olsa sifon çekilir ki arada bir geçiş olsun bu. iki boşaltımın arası boş kalsın.
gözlemlediğim kadarıyla bunu yapan erkeklerin çoğu kadınına kısrağına sahip çıkamayan
karaktersiz kişiler. böyle tiplerin sevgililerine görsem aynen şöyle derim ya, somebody told me
you have a boyfriend, look like a girlfriend..
daha fazlasını hak ediyorlar gerçi ama değmez bu
ibişler için söz harcamaya.
kimlik arayışı, kendini tanımlama yöntemi olarak kullanan loser ve aynı zamanda da idealizmden uzak, karakter oturtmamışlığı yaşayan iltihaplı ruh.
olaya mantıklı yaklaşmak lazım "sağı solu yok bu işin" kaldı ki öyle bile olsa akp iktidarında
türkiye'nin ne denli rahat olduğu açık.
kendimizi kandırmayalım. ekonomik göstergeler bile yeter de artar normal beyinlere. sırf inat, kompleks uğruna gerçekleri yok sayarak bir şey elde edemeyiz. üstelik inandırıcılığımız da kaybolur. hadi olayın siyasi boyutunu geçtim. gene karanlık şeriat türban bık bık edeceksiniz çünkü. ön yargı ile içten pazarlığı yıkmak, atomu kırmak, parçalamak, ufalamaktan daha zordur demiş einstein. dolayısıyla konunun rasyonel boyutuna geçiyorum.
yahu bu parti gene kazanacak işte. bayrak, el ya da başka şeyler sallasanız da sonuç değişmeyecek. hatta üfleseniz bile gene aynı şeyi göreceksiniz. göklere uzanacak istikballeri. ülke istikrara mı kavuşacak? yahu zaten istikrarda" bir sorun yok ortada" doları fırlatmak, borsayı düşürmek, iyi giden şeyleri sebepsiz yere bozmak "kaç kişiyiz?" mantığındakilerin eseri. dostlarım, artık uyanın, bu parti her türlü gene iktidar, bu
bir dahaki seçimde akp'ye yani reise oy vermemek, galatasaray-denizli maçını izleyip, sonucunu görüp, maça beraberlik oynanmaktır. ya da geleceğe dönüş filmindeki almanac kitabını alıp açmadan bahis yapmaktır. ahahahhaa çok
komik ya.. siz hep
kaybeden mi olacaksınız? banttan izlediğiniz maçlarda mağlup takımları mı tutacaksınız?
49.küsur yetmedi mi yavrularım size? daha mı fazlasını istiyorsunuz? onun da sırası gelecek..
merak etmeyin 60'ları 70'leri görmeden rahatlamayacaksınız, tatmin olmayacaksınız, anlaşıldı bebişlerim anlaşıldı... bi kere de kazanın be.. hayatınızda bi kere kazanan taraf da olun ya... allahım nasıl bişeysiniz siz hakkaten...
ben yapmam böyle bişey. hatta tam aksine veren kızı baştacı yapar, eski sevgilisinin de cezasını
keserim. sevgilim olsaydı, kaba ama en anlaşılır şekilde söyleyecek olursak 'adını koysaydık',
birbirimize hesap sorabildiğimiz ve bunu garip karşılamadığımız bir dönemde yaşasaydık yani, -ki biriyle ilişki olup olmadığınızı anlamanın tek yoludur bu. sevişmek, birbirinize sevgilim, aşkım
demek, v.s, hiç biri ilişkide olduğunuzu kanıtlamaz.- böyle bir şeyi imkanı yok yapamazdım. fakat şimdi çok eğlendim yahu. ahahhaaa.
sevgilisiyle ayrı gibi. aslında ayrıldılar işte de buna inanma dönemini yaşıyolar.. iki üç haftadır
takılıyoruz. her erkek sevgilisinden yeni ayrılmış ya da onunla sorunlar yaşayan kızları arada bir
mutlaka hayatına sokmalı. egoyu besliyor, rahatlatıyor, özgüven şovu yapılmasına imkan
sağlıyorlar. "öteki" çocuk modu aşırı işliyor. eee normal. ayrılma dönemine girdiğiyle sevgilisi
haliyle ilişki boyunca çok yıprandı. güçsüz. zayıf. eksik. ilk günkü görüntüsünden eser yok.
yenilenmesi gerekiyor. öteki çocuk ise deli atıyor ortamda. eee napsın kız? bir yanda eski
sevgilisi, öbür yanda ise öteki çocuk, uzun zaman sonra vakit geçirdiği tek erkek, sevgilisi
dışında " ama yalnız" zamanı gelince çıkıp gideceksiniz. öteki çocuk aşaması geçilince yani.
çünkü sonrasında çok fena kayarlar adama. neyse lan sıkıldım. bunalım bi yazıya dönmeye
başladı. Hepinizin amq.
erkeğin kadından çok daha geç olgunlaştığını biliyoruz. kaldı ki etrafımızda gördüğümüz
amcaların dedelerin bile zaman zaman ne denli çocuksu olduğunu sık sık gözlemlemişizdir. kaç
yaşına gelirse gelsin zaten her erkek daima içinde ham özellikler taşır. buna yapacak bir şey yok.
yaratılış gereği. fakat bir gerçeği göz ardı edemeyiz.
askerlik yapmamış erkeğe erkek gözüyle bakılmaz. kimse bakmamalı. çocuktan farkı yoktur çünkü. askerlik öncesi ile sonrası arasında büyük farklar oluşur erkekte. bambaşka bir canlı haline gelir. hayata bakışından konuşmasına kadar her şeyde olgunluğun, yaşanmışlığın, görmüş geçirmişliğin izi vardır. uzatmaya lüzum yok. ülkemiz şartları ele alındığında bir erkeğin erkek olabilmesini sağlayan en büyük gösterge, askerlik... tartışılacak bir tarafı yok bunun.
askerlik yapmayan erkek adam değildir. olamaz da... bakın çok açık konuşuyorum. karda kışta
kilometrelerce ayaklarını hissetmeyen yürüyen, iki hafta adet yerlerine su değdiremeyen, tıka basa dolu koğuşlarda ayak, ter, bilumum acayip kokularla uyumaya çalışan, günlerce ağzına yeşil
mercimekten başka bir şey sokmayıp her an can havliyle yaşayan birini, mesela beni aklınıza
getirin. sonra da hayata dair bildikleri sadece göt büyüttüğü yerden okuduklarından,
gördüklerinden ibaret olan sabi bir veledi düşünün. ne görüyorsunuz?
gerçekçi olalım. "stoik", yani acılara katlanmayla, acı çekmeyle bir insan olgunlaşır, erkek de
acı çeke çeke, hayatı tanıya tanıya erkek olabilir. "sikmeyen güçlendirir sikersin". sözünde
olduğu gibi.
türkiye'de erkeklik kriteri askerliktir. askerlik bir simgedir aslında. örneğin fransa'da ya da
italya'da, ne bileyim başka bir ülkede, mesela amerika'da askerlik bizdekinden farklı, orada
erkek yok mu diye sorabilirsiniz? salaksınız çünkü. her ülkenin sosyal yapısı, örfleri adetleri,
jeopolitik durumu, tarihi, yaşayış biçimi, kısacası milletleri var eden ne varsa ona göre belirlenir
erkeklik kriteri, erkeği olgun yapma şekilleri.
avrupa'da bir erkek evinden çabuk kopar. kopartılır daha doğrusu. belirli bir yaşa geldiğinde eve terk edip parasını kendi kazanarak ayrı bir eve çıkar. hayatı tanır. oysa bizde evlenmeden böyle bir şey saygısızlık olarak ele alınır. anlatmak istediğim kültürden kültüre ülkenden ülkeye erkek olmanın engelinin değiştiği. anladınız mı lan?
sözlüğün inandırıcılığı açısından olmazsa olmaz... evet, bu sabi, çoluk çocuk acilen sözlükten atılmalı. ya ben bu yavrularda ne alabilirim allah aşkına? okuyan bu çoluk çocuk, kızlıkla oğlanlık arasında gidip gelen bir cinsten ne öğrenebilir? kimsiniz be siz?
bir giri okuyup nickine bakıyorum. sabi bir velet. askerliğini yapmamış. tiksiniyorum. ulan
diyorum içimden kimsin lan sen, ne gibi bir düşüncen, hayata bakışın, duruşun olabilir ki allahın gayı?.
erzurum soğuğunda şafak vakti 3 vahşi köpek barakada sıkıştırdı mı seni? bayburtlu bir tertibin 4 ay boyunca aynı çoraba giyip gizlice koyduğun iç donunu bile gurur yapıp almadığı oldu mu?
cevap ver lan it? asker arkadaşının kız kardeşinin fotosuna bakıp osbir çekterek ağladın mı? bu
topraklarda yaşayan insanlara dair ne biliyorsun lan sen? heeee it yaaaa... askerliğini yapıp
adam olacaksın ki sikliycem ben seni. yazını okuyacağım. dikkate alacağım. bu toprakların
gerçeğine öyle ya da böyle tanıklık etmiş birinin okuduğumu bileceğim. oysa şimdi seni okurken
edip akbayram gibi tebessüm ederek küçük albay'ın senden daha erkek olduğunu bilmenin
hacetiyle küfür ediyorum.
Ayrıca tekrar ediyorum. Yekililer , modlar ya da adminler. Bu çağrıma kulak versinler. Evet mühür onlarda olabilir ama unutmasınlar ki uludağ sözlük benim..
ey amerika hayaliyle yanıp tutuşan genç bünyeler, bu yazıyı iyi okuyun, irdeleyin, sindirin ve sonra da anüsünüzde tuhaf parçalar arayarak beni düşünün. unutmayın ki, gül ağacanı çıkan her sincabın kukusuna gül kokusu siner.
arkadaşımın arkadaşının arkadaşının tanıştırdığı bir grupla dışarı çıktık. yemek filan işte, just
hanging. oturuyoruz, konuşuyoruz filan, içlerinden bir kız, ki brezilyalı bu hatun, öksürdü. ters ters baktılar buna. neyse gece boyunca devam etti bu. kızın ufak öksürmelerine laf sokmalar, anladığım kadarıyla masadan kalk, bizi de hasta edeceksin demeler falan filan. şaka yapıyorlar sandım. taşak geçiyorlar herhalde dedim.
sonra çıktık mekandan. burada eğlence 2'den fazla sürmüyor. topluca yürüyoruz. bu kızın evine
geldik. sevgilisine "gelincen mi" dedi, "saçmalama hastasın sen" cevabını aldı. kız da "doğru ya" diyerek evinin yolunu tutarken ben girdim araya. uyardılar. yapma etme kız hasta, grip mi nezle mi yoksa soğuk algınlağımı bilmiyoruz filan şeklinde yorumlar yapıldı. kız da "evet bunu sana yapamam" tarzında bir şeyler geveledi.
ulan aids'mi amına koyim bu kız diyerek evine doğru yöneldim. yahu bir de boğmaca ya da verem olmadığı sürece benim için sorun yok. hayır boğmacada çok öksürdüğünden dikkatim dağılır, verimli olamam, veremde ise "veremli kızı" sitti ya herife bak derler. hani kimse demez de ne bileyim türk filmlerinden kalma bir alışkanlık galiba "veremli" sözü hep zavallık çağrıştırır bana. sonuçta ben bu kızı gidip bir güzel hoplattım. güvenini kazandım. bir aspirine mal oldu bana o kadar. sevgilisi godoştu zaten. open relationship olayı yani.
gençlere tavsiyem şu, amerika'da hastalanan insan vebalı muamelesi görüyor. ulan arkadaşım
anlatsa inanmazdım, kız grip oldu diye sınıfta kimse yanına yaklaşmıyor, aynı masaya dahi
oturmuyor, öğretmen bile eve gitsen iyi olur, mikrop bulaştıracaksın diyor. o kadar arkadaşından bir allahın kulu gelip bir çorba yapmıyor mesela. iyileşince görüşürüz diyorlarmış. manyak mısınız lan siz?
ulan biz de millet özellikle hasta olanları öper be... "kardeşim hastalık geçerse senden geçsin, ne önemi var" der... birine gribim öpmeyim dersiniz, herif sizi özellikle öper... ruhunuz yok lan sizin ibişler...
bak gene sinirlendim... açıkçası amerika'da kız kaldırmak istiyorsanız hasta yavrulara yanaşın.
kesinlikle elde edersiniz. hele los angelas'ta çok rahat... buradaki erkeklerin yarısı ibne, öbür
yarının yarısı gizli eşcinsel, e geri kalanın çeyreği ise gizli godoş....allahım ya bir insan sevgilisi
grip diye onunla sevişmez mi? hasta hasta hoplatmanın güzelliği başkadır halbuki.
bir papaz kadar bile beyni olmayan erkek... evet onlar bile her allahın günü pilav yemiyordu değil mi azizim? ama tabi sadakat falan. canım evladım benim; salak evladım benim... açık seçik gerçek olan bir iddiadır bu. evet yazık değil mi?
sonuçta evlilik seks yapmak için var olan bir kurum değildir. buna itiraz edenler zaten konumuz dışı... evlilik akşam eve geldiğinde seni güler yüz ile karşılayacak bir kadına, sıcak bir yuvaya sahip olmaktır. paylaşmaktır... çocuk sahibi olmanın ilk adımıdır. ama tamamen seks değildir. hatta ilerleyen yıllarda seks tamamen çıkar aradan ve geriye sadece paylaşım kalır.
peki neden başka kadınlarla seks yapmak yasak? mantıklı mı bu? zaten seks için var değil ki bu kurum... biraz ince düşünen bir erkek aldatır karısını. hatta buna aldatmak bile denemez... dışarıda yemek yemek gibi. insani bir ihtiyaç... ve ne yazık ki fizyolojik güdüleri tatmin edilmeden rahat edemeyen ademleriz... dışarıda yemek yemek kaderimiz azizim. aldat ki mutlu ol, mutlu ol ki karını mutlu edesin...
işin özü; -bence- seks yapma özgürlüğü kısıtlanmamalı. sonuçta özgürlüğün olmadığı bir ortamda mutluluk da olamaz. elbette bunlar erkek için geçerli... kadın dediğin namusu ile evinde oturmalı...
ciddi ciddi bugün yaptığım bir eylem. sevap olsun ya da övüneyim diye de yapmadım yahu! sadece şaşkınlığımı paylaşmak istedim.
az önce dışarıya çıktım. tam migros'a doğru yürüyordum ki önüme bir futbol topu geldi. elimdeki nestea'yı yudumlarken çocuk "atar mısın abi" dedi. ben de "gel al bakalım hadi" dedim. çocukla biraz çalımlaştık. çocuk terlemişti. ben de görgüsüzce nestea içiyordum çocuğun karşısında... hemide şeftalili. neyse sonra düştü benim jeton.
-ister misin pehlivan?
+yok abi sağ ol.
sonrasında çocuğa topunu verdim ve markete gittim. kendi kendime "neden o çocuğa da bir nestea şeftali almıyorum?" diye sordum. sonra aldım nestea ve yola koyuldum. yokuş çıktığım için cidden terlemiştim. nestea'yı poşetten çıkarttım.
-gel bakayım buraya pehlivan.
+efendim abi. (çocuk biraz heyecanlı gibiydi)
-tamam yok bir şey git.
ne yapayım azizim. çok terlemiştim ve susamıştım. çocuğa veremedim nestea'yi... ama içiniz rahat etsin diye belirtiyorum; ısındığı için bir boka benzememişti.
işte böyle azizim... o çocuğu yanıma çağırdığımda sevinmişti. yarım da olsa bir çocuk sevindirdim.
