Ah gözlerine göz değmiş belli
Dudaklarında günah tadı var
Suçluluk kokusu sinmiş tenine
Ben yine aynı hep affedici
Bu saltanat bu haller geçici
Bu taze ten bu demler geçici
Bu saltanat bu haller geçici
Bu taze ten bu demler geçici
insafa gel bir bak şu garibe
Gafletinden uyan eller gidici
Ben beni bilirim gel gör anlatamam
Gir bak içerde hem bahar hem güz
Dünya malında komşu bağında
Billa gözüm yok dururum dümdüz
Ah yollarına kul kurban olurum
Yüz çevirme benden mahvolurum
Allah aşkına sev yoksa ben ölürüm
Kalbim nöbette bak gece gündüz
Sınırda kekemelikte normal akıcısızlığın birçok özelliği görülmektedir, fakat daha fazla akıcısızlık gerçekleşmekte ve birçok bakımdan normal olanlardan sıklıkla farklılık göstermektedir. Sınırda kekemeliğin en belirgin özellikleri; 100 sözcükte 10’dan daha fazla akıcısızlık görülmesi, 2 birimden daha fazla tekrarlama yapılması, düzeltme ya da tamamlanmamış öbeklerden çok tekrarlama ve uzatmaların görülmesi, akıcısızlıkların gevşek ve rahat olması, çocuğun kendi akıcısızlıklarına karşı nadiren tepki göstermesi olarak belirtilmektedir.Sınırda kekemeliği olan birçok çocuk, ailesi tarafından yapılan çevresel değişiklikler sonrasında akıcı konuşmayı başarmaktadır. Birçoğu terapiyi ilerletmeden akıcılığı korumaktadır. Yine de, terapi sonlandırıldıktan sonra klinisyenin geriye dönüşü engellemek için aile ile görüşmelere devam etmesi önemlidir.
Bazen daha fazladır herşey
Bi eşikten atlar insan
Yüzüne bakmak istemez yaşamın
O kadar azalmıştır anlam
O zaman hemen git radyoyu aç
Bi şarkı tut
Ya da bi kitap oku mutlaka
iyi geliyor
Ya da balkona çık bağır bağırabildiğin kadar
Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor
Ama fazla da üzülme, hayat bitiyor birgün
Ayrılıktan kaçılmıyor
Hem çok zor, hem de çok kısa bir macera ömür
Ömür imtihanla geçiyor
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim, küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir
Bir şiirden, bir sözden
Bir melodiden, bir filmden
Geçirip güzelleştirmeden can dayanmıyor
Yıldızların o ışıklı fırçası azıcık değmeden
Bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor
Amerikan Psikiyatri Birliği’ne (DSM-IV-TR, 2000) göre, kekemeliğin temel özelliği bireyin konuşmasının akıcılık ve zamanlama yönünden yaşına uygun olmayan biçimde bozuk olmasıdır. Kekemelik için bazı tanı ölçütleri belirlenmiştir:
A. Konuşmanın olağan akıcılığında ve zaman örüntüsünde aşağıda belirtilenlerin bir ya da daha fazla gerçekleşmesiyle bozukluk olması:
(1) ses ve hece tekrarları
(2) ses uzatmaları
(3) ses, hece, sözcük eklemeler
(4) sözcüklerin yarım bırakılması (örn. sözcük içinde duraklama)
(5) işitilebilir ya da sessiz bloklar (konuşma sırasında dondurulmuş ya da dondurulamamış duraklamalar)
(6) dolambaçlı ifadeler (sorunlu sözcüklerden kaçınmak için başka sözcükler kullanma)
(7) sözcükleri aşırı fiziksel gerginlikle üretme
(8) tek heceli sözcük tekrarlamaları (örn. “Be-Be-Be-Ben onu gördüm”)
A benim avanak arızalı arsız gönlüm
Feleğin çemberine takılıp döndün ya
Arayan bulur elbet aradın buldun pes
Hanya'yı Konya'yı gördün ya
Ben sana ne ettim yollarımı çıkmaza bağladın
Üç gün mutlu olduysam üç ömürlük ağladım
Yalnız geldik yalnız gidiyoruz anladım
Tokadını yiye yiye gerçeğe aydım ya
Kader kahpe kader
Ağlarını ördün mü
Yardan yok hiç haber
Yar kaldın mı öldün mü
Geleneksel olarak kekemelik “konuşmanın ritminin ya da akıcılığının kesintiler ve bloklarla zarar gördüğü bir bozukluk” olarak tanımlanmaktadır (Bloodstein ve Ratner, 2008).
Ben bir yerde hata yaptım ama nerde
Vermeye çalışırken dolu bir şeyler
Kurmaya çalışırken doğru bir şeyler
Kaçıp gitti ellerimden birer birer sevgililer
Özlemlerinle yıllarca yanarak
Sözüm ona sen böyle bir şey aradın
Duygularınsa çocuktu üç yaşında
Kaçıp kovalanmaktı heyecanların
Bense kurulu durur sanıyordum köprülerin
içimde sevinci vardı sağlıklı sevgilerin
Oysa eskilerden tek farkı bu kandırmacanın
Daha akıllı ve hesaplı olmasıydı
Kuru kuru aşk değil biraz paylaşmak
Ya da bir şeyleri sevgiyle yaratmak
Yüreğinde güven yol yol damar damar
Böyle bir düş için bile değer inan mutsuz olmak
Akıcısızlık ise, konuşma üretiminin devamlılığında kesilmeler olarak tanımlanmıştır (Starkweather, 1987). Silverman’a (2004) göre akıcı olmayan konuşma, hecelerin arasına ses ekleme (“ıı” ya da “ee” gibi), sözcüğün ilk hecesinin ya da tamamının tekrar edilmesi, yanlış sesletim ya da yanlış okumaların düzeltilmesini içermektedir. Konuşmacı, dinleyici tarafından akıcılık bozukluğuyla nitelendirilmiyorsa, dinleyiciler içinde çok az kişi bu davranışların anormal olduğunu düşünebilmektedir. Konuşmacının akıcılık bozukluğuna sahip olduğu düşünülüyorsa, akıcı olmayan konuşmanın birkaç özelliği bile anormal olarak kabul edilebilmektedir.
Epstein incileri, yeni doğan bebeğinizin diş etlerinde veya damağında görülebilen küçük, zararsız beyaz veya sarı nodüllerdir. Bu şişlikler yaygındır ve genellikle doğumdan sonraki üç ay içinde kaybolur. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2447013/+
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde kekemeliği olanlar için geniş terapi olanakları bulunmadığından St. Louis (2004), kekemelik öz-yardım desteğinin, kekeleyen bireyler için işe yarar en iyi yardım yolu olduğunu belirtmiştir. Yine de bu tür bir öz yardım desteğinin önünde bazı engeller bulunmaktadır. En önemli engel kekemelik hakkında ki bilgilerin oldukça yetersiz olmasıdır. Bu sorun kendi kekemeliğini yenmiş veya kontrol altına alabilmiş bireyler gibi bu konuda bilgi sahibi ve / veya deneyimli kişilere danışılarak ortadan kaldırılabilmiştir. Kekemeliğini kontrol altına alabilmiş bireyler de çoğunlukla bireysel konuşma terapilerine ya da grup terapilerine katılmış kişilerdir.
Oturalım arkadaşlar
Dinlenelim artık biraz
Esneyelim uzun uzun
Ne manasız şey çalışmak
Hayat hoş, gerisi boş
Haydi yeşil kırlara koş
Sana ne dünya halinden
Sen, az kudur habire coş
Homini de gırtlak
Pufidi kandil
Tumba yatak
Konuşalım arkadaşlar
Mangalda kül kalmasın
Atalım tutalım biraz
Ya yutarlar ya yutarsın
Sallayalım arkadaşlar
Ki duyanlar şaşakalsın
Yalandan kim ölmüş sanki
Mevlam seni çayıra salsın
Ağlayalım arkadaşlar
Arada bir rahat batsın
Dört yanımız tavernalar
iki çalkalar rahatlarsın
Homini de gırtlak
Pufidi kandil
Tumba yatak
Gün ağarınca kalkamaz birden
O yattığın sert kuru yerinden
Bir baş ağrısı ense kökünden
Acır kendine başlar yeniden
Her kadehte bir isyan şahlanır
Bir isim bir aşk daha silinir yine gönlünden
Her tüketilmiş sarhoş geceden
Tek sey anımsar eski günlerden
Bir çift mahsun göz uysal hüzünlü
Biraz kaderci ürkek çekingen
Her an koşardı can-ı yürekten
Ne zaman isteyip arasam en uzak yerlerden
Ve ayrılıklar bitmez öğütür
Ve gölgeler siner ömrüne kaçar kendinden
Ve ayrılıklar bitmez öğütür
Ve gölgeler siner ömrüne kaçar kendinden
Yıllardan beri hep o hayali
Taşır sırtında bir yük misali
Sarar pişmanlık şöyle inceden
Yorgun utançlı başlar yeniden
Her kadehte bir isyan şahlanır
Bir isim bir aşk daha silinir yaralı gönlünden
Ve savaş başladı. Tabi ki elimde aldığım eğitimlerde öğrendiğim duyarsızlaşma ve akıcılık şekillendirme gibi güçlü silahlar vardı. Ancak bunları uygulamaya başlayalı en fazla 2-3 ay olmuştu. Oysa karşımda 17 yılını bu işe vermiş bir profesyonel vardı. ilk savaşımızı telefon görüşmesi sırasında verdik. Telefonumu bilinmeyen bir numara arıyordu. O güne kadar “Alo ve Efendim” kelimeleri benim kâbusum olmuştu ve Geveze hemen işe atıldı. “Alo - Efendim diyemeyeceksin, desen bile bu konuşma sırasında sürekli kekeleyeceksin” demeye başladı. Cevabım ise şöyle oldu; “Yine başladın gevezeliğe, göreceksin şimdi telefonu açıp hiç panik ve endişeye kapılmadan konuşma hızımı koruyarak ve konuşmamı gerekli yerlerde yumuşatarak bu konuşmayı çok iyi sürdüreceğim”. Tabi ki ben kazandım? Bu savaşların ardı arkası kesilmedi. Ben yendikçe Geveze daha güçlü saldırmaya başladı. Akıcılık şekillendirme yöntemi kullanarak Geveze’yi yeniyordum ancak güçlü saldırılardan birinde silahım konuşmam gibi tutukluk yaptı ve alnımın ortasından vuruldum. Ama savaşa iyi hazırlanmıştım. Az önce dediğim gibi karşımda 17 yıllık bir profesyonel vardı ve ben bu gibi birkaç yenilgiyle pes edecek değildim. ikinci büyük silahımı yani duyarsızlaştırma yöntemini devreye sokma zamanı gelmişti. Evet gidip bazı yerlerde bilinçli kekemelik yaptım, bazı yerlerde kolay kekemelik, bazı yerlerde de oldukça akıcı konuşuyordum. Geveze’ye “ Bak kekeliyorum ama sen kazanmıyorsun, ben istedim diye kekeliyorum, sen artık asla benim konuşmama karışamazsın. ister akıcı konuşur ister kolay kekeler ister ağır bloklar yaparak bilinçli kekelerim. Artık sen benim oyuncağımsın” dedim. Her yerde hiçbir şekilde kaçınmadan o güne kadar korktuğum tüm konuşma yerlerinin üstüne giderek, bol bol konuşarak kekemeliğimi kölem yaptım. Arada hala beni küçük küçük yoklamıyor değil. Mesela bundan 3 ay önce Bakü’de yaklaşık 70 kişiye bir seminer verdim. Baktım bizim Geveze gelmiş Serdar abi (farkındaysanız abi demeye başladı ) bir sorun olur mu acaba diyor. Cevabım şöyle oldu; “Birazdan seni bir kez daha tarihin derinliklerine gömeceğim ve bundan büyük bir haz duyacağım”. Seminere katılan arkadaşlarıma kurduğum ilk cümle, “Merhaba ben Serdar Kılınçlar ve ben bir kekemeyim” oldu. Geveze silahlarını indirmiş ve teslim olmuştu.
Titresin bir mum alevinde o eski günler
Bir gümüş çerçeveden seyret yine maziyi
Bir nezaketli ince söz duyar da belki
O sararmış resmin hayat bulur yeniden
Ah nerede hani, ah nerede hani
Bir şiir gibi narin ve sevdalıydı geçen o zaman
Ah yanarım yanar, ah yüreğim sızlar
Bu bir vazgeçiş mi yok zaman
Bir hasret ki her sabah gün ağrırken ben
Dilerim yeter ki gün eksilmesin penceremden
Bir nezaketli ince söz duyar da belki ah
O sararmış resmin hayat bulur yeniden
Kaldırımlara sümbüli bir yağmur inerdi
Ve tiz bir kadın sesinde bir devir inlerdi
Ah yanarım yanar, ah yüreğim sızlar
Bu bir vazgeçiş mi yok zaman