Ah gözlerine göz değmiş belli
Dudaklarında günah tadı var
Suçluluk kokusu sinmiş tenine
Ben yine aynı hep affedici
Bu saltanat bu haller geçici
Bu taze ten bu demler geçici
Bu saltanat bu haller geçici
Bu taze ten bu demler geçici
insafa gel bir bak şu garibe
Gafletinden uyan eller gidici
Ben beni bilirim gel gör anlatamam
Gir bak içerde hem bahar hem güz
Dünya malında komşu bağında
Billa gözüm yok dururum dümdüz
Ah yollarına kul kurban olurum
Yüz çevirme benden mahvolurum
Allah aşkına sev yoksa ben ölürüm
Kalbim nöbette bak gece gündüz
Sınırda kekemelikte normal akıcısızlığın birçok özelliği görülmektedir, fakat daha fazla akıcısızlık gerçekleşmekte ve birçok bakımdan normal olanlardan sıklıkla farklılık göstermektedir. Sınırda kekemeliğin en belirgin özellikleri; 100 sözcükte 10’dan daha fazla akıcısızlık görülmesi, 2 birimden daha fazla tekrarlama yapılması, düzeltme ya da tamamlanmamış öbeklerden çok tekrarlama ve uzatmaların görülmesi, akıcısızlıkların gevşek ve rahat olması, çocuğun kendi akıcısızlıklarına karşı nadiren tepki göstermesi olarak belirtilmektedir.Sınırda kekemeliği olan birçok çocuk, ailesi tarafından yapılan çevresel değişiklikler sonrasında akıcı konuşmayı başarmaktadır. Birçoğu terapiyi ilerletmeden akıcılığı korumaktadır. Yine de, terapi sonlandırıldıktan sonra klinisyenin geriye dönüşü engellemek için aile ile görüşmelere devam etmesi önemlidir.
Guitar (2006) kekemelik gelişimini detaylı biçimde derecelendirmiştir: normal akıcısızlık, sınırda kekemelik, başlangıç kekemelik, orta düzeyde kekemelik, ileri düzeyde kekemelik. Bu derecelendirmeye göre akıcılığı korumak için neler yapılması gerektiğinden de bahsetmiştir.
1. Normal Akıcısızlık
Çocuklar iletişim kurmayı öğrendikçe akıcısızlık durumları değişmektedir. Çocukların kendi akıcısızlık derecelerinde geriye dönüş ve ilerleme görülebilmektedir. Normal akıcısızlığın en büyük ayırt edici özellikleri; çocuğun yaşıyla bağlantılı olarak akıcısızlığın miktarı, tekrarlamalar ve eklemelerin sayısı ve akıcısızlığın türü olarak belirtilmektedir. 2-5 yaş arasındaki birçok çocuk akıcısızlık dönemlerinden geçmektedir. Tekrarlamalar, eklemeler, düzeltmeler, uzatmalar ve duraklamalar genellikle bu dönem boyunca görülmektedir. Çocuk 2-3,5 yaşları arasındayken akıcısızlıklar 100 sözcükte 7 oranına ulaşmakta ve normal akıcısızlığı olan bazı çocuklarda daha sık bile görülebilmektedir.
Cooper (1993), kekemeliğin gelişimi ile ilgili üç alt-tür önermiştir: gelişimsel, tedavi edilebilir ve kronik.
Gelişimsel kekemelik: 7 yaşın altındaki her beş kekeleyen çocuğun ikisinde gelişimsel kekemelik görülmektedir. Bu çocuklar terapi almadan iyileşme gösterebilmektedir.
Tedavi edilebilir kekemelik: 7 yaşın üstedeki her üç kekeleyen bireyin ikisinde tedavi edilebilir kekemelik görülmektedir. Bu bireyler bir uzman yardımıyla ve destekleyici bir çevreyle normal akıcılığı başarabilmektedir.
Tekrarlayan kronik kekemelik: Normal gelişimsel akıcısızlığın yanında akıcılık problemleri olan kekeme olarak adlandırılan her beş bireyden birinde tekrarlayan kronik kekemelik görülmektedir. Bu bireyler için kabul edilebilir düzeyde bir akıcılığı sürdürmek, yaşam boyu mücadele anlamına gelmektedir.
Bloodstein (1960) okul-öncesi, okul-çağı çocuklarını ve yetişkinleri kapsayan dört aşamalı bir şema önermiştir. Yaşa bağlı olarak önemli değişkenler olduğuna dikkat çekmiştir. Okul-öncesi dönemle ilişkilendirilen I.Evre’de çocuğun takılmaları düzensizdir ve genelde çocuk üzgün olduğunda ya da iletişim kurmak için baskı altında olduğunda ortaya çıkmaktadır. Bu takılmalar genellikle sözcenin başında sözcük ve hece tekrarlamaları olarak görülmektedir. ilkokul dönemiyle ilişkilendirilen II.Evre’de kekemelik daha kronik hale gelmekte ve çocuk kendisini kekeme olarak görmektedir. Takılmalar konuşmanın büyük kısmını kapsamaktadır, fakat bu durum çocuğu fazla rahatsız etmemektedir. Geç çocukluk ve erken ergenlik dönemini kapsayan III.Evre’de kekemelik değişkenlik göstermektedir. Kekeme çocuk belirli ses ve sözcüklerde diğerlerinden daha fazla zorlandığını fark etmeye başlamaktadır. Bu durum belirli sözcükleri söylemekten kaçınmasına ve bunların yerine daha kolay sözcükler kullanmasına neden olabilmektedir. Geç ergenlik ve yetişkinlik dönemini içeren IV.Evre’ de kişi seslerden, sözcüklerden ve durumlardan korkmakta, sıklıkla sözcük değiştirmeleri yapmakta, konuşmadan kaçınmakta ve çaresiz hissetmektedir. Kekeme olan bütün bireylerin sonunda IV. Evreye geçme durumu yoktur. Bazı yetişkinlerde görülen belirtiler II. ya da III. Evre ile ilişkilendirilebilmektedir (Akt: Silverman, 2004; Raming ve Shames, 1998).
B. Konuşma akıcılığındaki sorun akademik, mesleki ya da toplumsal iletişimini olumsuz yönde etkilemektedir.
C. Konuşmayla ilişkili motor ya da duyusal bozukluk ya da çevre yoksunluğu varsa konuşma güçlükleri genellikle yukarıda belirtilen sorunlara eşlik teori kekemelikle bazal metabolizma, kan kimyası, beyin dalgaları ve nörofizyolojik bağlantılar üzerine yapılan araştırmaları içermektedir.
Bazen daha fazladır herşey
Bi eşikten atlar insan
Yüzüne bakmak istemez yaşamın
O kadar azalmıştır anlam
O zaman hemen git radyoyu aç
Bi şarkı tut
Ya da bi kitap oku mutlaka
iyi geliyor
Ya da balkona çık bağır bağırabildiğin kadar
Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor
Ama fazla da üzülme, hayat bitiyor birgün
Ayrılıktan kaçılmıyor
Hem çok zor, hem de çok kısa bir macera ömür
Ömür imtihanla geçiyor
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim, küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir
Bir şiirden, bir sözden
Bir melodiden, bir filmden
Geçirip güzelleştirmeden can dayanmıyor
Yıldızların o ışıklı fırçası azıcık değmeden
Bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor
Amerikan Psikiyatri Birliği’ne (DSM-IV-TR, 2000) göre, kekemeliğin temel özelliği bireyin konuşmasının akıcılık ve zamanlama yönünden yaşına uygun olmayan biçimde bozuk olmasıdır. Kekemelik için bazı tanı ölçütleri belirlenmiştir:
A. Konuşmanın olağan akıcılığında ve zaman örüntüsünde aşağıda belirtilenlerin bir ya da daha fazla gerçekleşmesiyle bozukluk olması:
(1) ses ve hece tekrarları
(2) ses uzatmaları
(3) ses, hece, sözcük eklemeler
(4) sözcüklerin yarım bırakılması (örn. sözcük içinde duraklama)
(5) işitilebilir ya da sessiz bloklar (konuşma sırasında dondurulmuş ya da dondurulamamış duraklamalar)
(6) dolambaçlı ifadeler (sorunlu sözcüklerden kaçınmak için başka sözcükler kullanma)
(7) sözcükleri aşırı fiziksel gerginlikle üretme
(8) tek heceli sözcük tekrarlamaları (örn. “Be-Be-Be-Ben onu gördüm”)
A benim avanak arızalı arsız gönlüm
Feleğin çemberine takılıp döndün ya
Arayan bulur elbet aradın buldun pes
Hanya'yı Konya'yı gördün ya
Ben sana ne ettim yollarımı çıkmaza bağladın
Üç gün mutlu olduysam üç ömürlük ağladım
Yalnız geldik yalnız gidiyoruz anladım
Tokadını yiye yiye gerçeğe aydım ya
Kader kahpe kader
Ağlarını ördün mü
Yardan yok hiç haber
Yar kaldın mı öldün mü
Geleneksel olarak kekemelik “konuşmanın ritminin ya da akıcılığının kesintiler ve bloklarla zarar gördüğü bir bozukluk” olarak tanımlanmaktadır (Bloodstein ve Ratner, 2008).
Ben bir yerde hata yaptım ama nerde
Vermeye çalışırken dolu bir şeyler
Kurmaya çalışırken doğru bir şeyler
Kaçıp gitti ellerimden birer birer sevgililer
Özlemlerinle yıllarca yanarak
Sözüm ona sen böyle bir şey aradın
Duygularınsa çocuktu üç yaşında
Kaçıp kovalanmaktı heyecanların
Bense kurulu durur sanıyordum köprülerin
içimde sevinci vardı sağlıklı sevgilerin
Oysa eskilerden tek farkı bu kandırmacanın
Daha akıllı ve hesaplı olmasıydı
Kuru kuru aşk değil biraz paylaşmak
Ya da bir şeyleri sevgiyle yaratmak
Yüreğinde güven yol yol damar damar
Böyle bir düş için bile değer inan mutsuz olmak
Akıcısızlık ise, konuşma üretiminin devamlılığında kesilmeler olarak tanımlanmıştır (Starkweather, 1987). Silverman’a (2004) göre akıcı olmayan konuşma, hecelerin arasına ses ekleme (“ıı” ya da “ee” gibi), sözcüğün ilk hecesinin ya da tamamının tekrar edilmesi, yanlış sesletim ya da yanlış okumaların düzeltilmesini içermektedir. Konuşmacı, dinleyici tarafından akıcılık bozukluğuyla nitelendirilmiyorsa, dinleyiciler içinde çok az kişi bu davranışların anormal olduğunu düşünebilmektedir. Konuşmacının akıcılık bozukluğuna sahip olduğu düşünülüyorsa, akıcı olmayan konuşmanın birkaç özelliği bile anormal olarak kabul edilebilmektedir.
Birçok araştırmacı kekemeliğin tanımını yapabilmek için öncelikle akıcılığın tanımını yapma gereği duymuştur. Starkweather’a (1987) göre akıcılık terimi dil ve konuşma performansında kolaylık anlamına gelmektedir. Akıcı olan insanlar dil ve konuşma davranışı performanslarında o kadar ustalaşmışlardır ki bunu yapmak için herhangi bir çaba harcamamaktadırlar. Sesler, sözcükler ve tümceler duraksama olmadan ağızlarından kolayca çıkmaktadır. Akıcılık terimi her zaman, kişinin dili kullanmada başardığı yüksek düzeyde becerilere dayanmaktadır. Burada aynı zamanda ritim teriminden de bahsedilmiştir. Normal akıcı konuşmanın karakteristik bir ritme sahip olduğu, fakat akıcı olmayan ya da kekelenen konuşmada bu ritmin olmadığı belirtilmektedir.Guitar’ın (2006) tanımına göre akıcılık basitçe, konuşmanın zahmetsizce akması demektir. Akıcı olarak nitelendirilen bir konuşmacının, konuşurken çok az çaba harcadığı görülmektedir. Alışılmadık ritim ya da bilgi akışının yavaş olması bir kişinin akıcı bir konuşmacı olmadığını göstermektedir. Buradaki akıcısızlık “kekemelik” anlamına gelmemektedir.
Ülkemizde kekemelik konusunda yapılmış olan çalışmaların oldukça sınırlı olduğu görülmektedir. Bu çalışmaların bir kısmı dil ve konuşma bozuklukları ile ilgili yaygınlık çalışmaları içinde kekemeliğin görülme sıklığını belirleyen (Belgin ve ark., 1998; Konrot, 1995, 2000; Kudal-Ertaş,1990; Öge, 2004; Topbaş, 2006; Topbaş, Ege, Konrot, 2002; Topbaş ve Özdemir, 2001; Ünalan, 2000); bir kısmı da kekemelikteki fizyolojik, psikolojik ve davranışsal özellikleri tanımlayan betimsel nitelikli çalışmalardır (Akgün, 2006; Akseki, 1998; Atlas, 2007; Bilgin, 2006; Bolat, 1999; Bugay, 1990; Çağlar, 1993; Çalkılıç, 1990; Dumanoğlu, 2006; Gergerlioğlu, 2002; Güleryüz, 1995; Karababa, 1995; Kayıkçı, 2007; Kazanoğlu, 2008; Orçın, 1998; Ünalan, 2000; Yazar, 1998). Sınırlı birkaç araştırmada ise, kekeleyen bireye karşı ebeveyn, öğretmen ve dinleyicilerin algıları, olumlu / olumsuz tutumları ya da kekeleyen bireylerin benlik saygıları incelenmiştir ( Baydık ve Akçamete, 1999; Cenkseven, 2000; Doğan ve Turan, 2001; Irak, 1996; Sercan, 1988; Turan, 2004; Türköz, 2004). Bu çalışmalarda ortaya konan bulgular dünyadaki bulgularla benzer görülmektedir. Kekemeliğe ilişkin çalışmalar giderek hız kazanmasına rağmen, ülkemizde kekemeliğin terapi boyutunu ve terapi etkililiğini ele alan araştırmacılar yok denecek adar azdır (Ceyani, 1987; Eryavuz, 1998; Madanoğlu, 2005).
Epstein incileri, yeni doğan bebeğinizin diş etlerinde veya damağında görülebilen küçük, zararsız beyaz veya sarı nodüllerdir. Bu şişlikler yaygındır ve genellikle doğumdan sonraki üç ay içinde kaybolur. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2447013/+
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde kekemeliği olanlar için geniş terapi olanakları bulunmadığından St. Louis (2004), kekemelik öz-yardım desteğinin, kekeleyen bireyler için işe yarar en iyi yardım yolu olduğunu belirtmiştir. Yine de bu tür bir öz yardım desteğinin önünde bazı engeller bulunmaktadır. En önemli engel kekemelik hakkında ki bilgilerin oldukça yetersiz olmasıdır. Bu sorun kendi kekemeliğini yenmiş veya kontrol altına alabilmiş bireyler gibi bu konuda bilgi sahibi ve / veya deneyimli kişilere danışılarak ortadan kaldırılabilmiştir. Kekemeliğini kontrol altına alabilmiş bireyler de çoğunlukla bireysel konuşma terapilerine ya da grup terapilerine katılmış kişilerdir.