Niyet okumak, psikososyal açıdan birçok olumsuz sonucu olan, hatalı bilişsel süreçlere dayanan bir eğilimdir.
Şahsen niyet okuma eğiliminde olan insanlar midemi bulandırıyor. Sosyal çevremde böyle insanların yeri yoktur çünkü niyet okumak kötü niyetli bir davranıştır.
Niyet okumak, bir başkasının zihninde ne düşündüğünü, ne hissettiğini veya bir davranışı hangi amaçla gerçekleştirdiğini kesin olarak bilmeden kişisel bir yorum oluşturmaktır.
Bilişsel Önyargıdır. empati reddidir.
Bir başkasının ne hissettiğini veya neden öyle davrandığını dinlemek ve anlamak yerine, varsayımda bulunmaktır.
Psikososyal gelişimde aşağıdaki şu kavramlarla açıklanabilir;
*Temel Atıf Hatası (Fundamental Attribution Error)
Niyet okumaya eğilimli kişiler, başkalarının davranışlarını içsel nedenlere (kendi kişiliği, kendi niyeti) bağlama eğilimindedirler, oysa kendi davranışlarını açıklarken çevresel faktörleri daha çok vurgularlar.
**Doğrulama Yanılsaması (Confirmation Bias): Niyet okuduğunu düşünen kişiler, kendi varsayımlarını destekleyen bilgileri daha çok arama ve hatırlama eğilimindedirler. Eğer birinin "kötü niyetli" olduğuna inanıyorlarsa, o kişinin davranışlarındaki olumlu veya nötr unsurları görmezden gelebilir veya onları kendi inançlarına göre yorumlayabilirler.
***Projeksiyon: Kişinin kendi duygu, düşünce ve motivasyonlarını başkalarına yansıtmasıdır. Kendi içinde kıskançlık hisseden biri, başkalarının da kendisine karşı kıskançlık beslediğini düşünebilir ve bu düşünce üzerinden niyet okumaya çalışabilir.
Niyet okuyan kişi, karşısındakinin iç dünyasını anlamaya çalışmak yerine kendi varsayımlarına odaklanır.
Gerçek ve sağlıklı ilişkiler kurmak, empati geliştirmek ve psikolojik iyi oluşu desteklemek için niyet okumak yerine, açık iletişim kurmaya, soru sormaya, dinlemeye ve başkalarının davranışlarını çeşitli faktörlerin etkisiyle değerlendirmeye odaklanmak insanca olandır.
Sosyal psikoloji alanında ilerlemiş aile ve ilişki terapisi eğitimi almış bir Psikososyal gelişim uzmanı olarak çok net bir yanıt vermek isterim ki; bilimsel olarak yoktur.
Ruh eşi kavramı genel olarak o "tek ve özel kişi" olarak karşımıza çıksa da, psikolojik ve sosyal gerçekliklerde bu konu biraz daha farklı şekilleniyor.
Psikoloji bilimi bu soruya net bir "evet" ya da "hayır" vermez.
Bunun yerine, insan ilişkilerinde
"uyum, bağlılık, değer ortaklığı ve iletişim becerileri gibi unsurların ilişkileri anlamlı ve doyurucu kıldığına dikkat çeker.
Sosyal psikoloji de ruh eşi demez ama benzer değerlere, yaşam tarzlarına ve duygusal ihtiyaçlara sahip insanların birbiriyle daha derin bağlar kurduğunu ifade ede.
Bu bağ bazen o kadar yoğundur ve çiftleri birbiriyle uyumlar ki; insanlar bunu "ruh eşimi buldum" diye adlandırır. Aslında bu, güçlü bir psikolojik rezonans halidir.
Ruh eşi hayatın farklı evrelerinde seninle derin bir uyum yakalayabilen ve farkında olmadan varlığıyla bile ruhuna dokunan insandır. işte mesele de zaten o dokunuşta.
Ayrıca Ruh eşini bulmak* bir kader meselesi değil; kendini tanımak ve onunla uyumlu insanları seçebilme becerisidir.
Ruh eşin, senin ruhunu tanıyan değil; senin ruhuna dokunmayı bilen kişidir.
Ve kişisel deneyimlerimle söyleyebilirim ki "vardır."
Kişisel bakımın önemini vurgulayan hadise. Her akşam banyo yapma alığkanlığı olan, sabah pencereleri açarak yaşam alanımı havalandıran, temizlik malzemelerine harcanan paraya acımayan biri olarak müzdarip olmadığım durum. Sonuçta çocukluk döneminde anne baba eğitimi önemli.
Zaman zaman açıp stres attığım, Hedefsiz, amaçsız, sadece oyun oynamak için oynadığım ve bu nedenlerle zırt pırt güncelleme yapmak zorunda kaldığım oyun.
Nefret ediyorum çünkü bir milletin aklıyla alay edenin, kalbiyle empati kurması beklenmez.
Ak trol dediğin, yalnızca bir internet kullanıcısı değil; aklını kiraya vermiş bir gölge, vicdanını susturmuş bir parazit, gücün kırıntılarını yalamaktan haz alan dijital dalkavuktur.
Bu insanlar kötüdür dostum.
Yalnızca fikirlerini değil, ruhlarını da satmışlardır.
Çocukların aç yattığı bir ülkede, makarna dağıtımını sosyal adalet zannederler.
itiraz eden herkes “hain”, düşünen herkes “düşman”dır onlara göre. Düşünmeyi bıraktığın yerde başlar zaten trol olmak.
Ak trol, kendi sefaletiyle barışmış bir tiran hayranıdır. Ezilir ama susar. Susar ama öfkesini yanlış hedefe yönlendirir. Emeği savunana değil, onu ezen sisteme aşkla bağlanır.
Çünkü korkar.
Çünkü başka türlüsünü bilmez.
Çünkü köleliğe gönüllü olanlar, özgür insanlardan nefret eder.
Ve en çok da bu yüzden nefret edilirler:
Gerçeğin üstüne yalanı beton gibi dökerler.
Adaleti örsekle döver, yalanı bayrak yaparlar.
Dini, imanı, kutsalı kendilerine zırh yapıp;
onların zırhına dokunan herkese savaş açarlar.
Ama bilmezler ki, halk her şeyi görür.
Sözlüğün ruhu da bunu görür.
Tarih zaten çoktan kaydetti:
Korkaklar alkış tutarken, cesurlar susturuldu bu ülkede.
Ama güneş, ne kadar perdelenirse perdelensin,
bir gün o perdenin arkasından yine doğar.
Son sevgili, ilişkimizin ilk hafta sonunda evine kahvaltıya davet etti. Üzerine üç gün daha o evde keyifli ve eğlenceli bir şekilde birlikte zaman geçirdik. Sonra da birlikte yaşamaya karar verdik.
Üç sene birbirinden güzel anıları biriktirmemize neden olan, kalbimde ve hafızamda değerli bir yer eden davettir.
Kadın bireyin güven duyarak insan yerine koyduğu partnerini evine davet etmesidir. Herhangi bir hayvanat bozmasının böyle bir daveti sadece cinsel ürünlerle bağdaştırarak mana araması da doğaldır.
Bir çatı altında baş başa kaldığı sevgilisini arzulaması, buna olanak yaratıp sevişmesi de
gayet doğaldır.
Sağcı, dindar ve akp yanlısı olsaydı sanatçı ilan edeceklerin fikrine saygı duymamakla kendimi ucuz duygu ve düşüncelerden uzak duruşumu beyan edeceğim hede.
"Görüntü kirliliği yarattığını ifade eden başlıkta paylaşılan fotoğraflarınla ilgili bir soru yöneltmem hadsizlik olur mu?" diye sorarak dahil olmak istediğim etkinlik.
Selfie ile narsisizm arasındaki bağlantıyı işaret eden gönderiler mi, yoksa bir ritüel oluşturma gayreti mi anlayamadığım ama kamera ve telefonu bir araya getiren insanın allah belasını versin dediğim davranış motifleri.
Zengin olursam yapacağım dediğim her şeyi yapmayı başardım. Kaş'a taşındım. Garajıma biri klasik iki araba, biri canavar, biri pırpır iki motor, bir de yaz kış offroad hobimi icra etmek üzere tank gibi atv koydum.
Küçük hayaller kurmanın avantajlarından biridir o hayallere kavuşmak.
Geride bir tek hayalim kaldı;
aşık olacağım kadınla yuva kurup, çocuklarımıza gelecek işa etmek...
Mağlubiyeti hazmedemeyen fenerbahçe teknik direktörünün saçma sapan hareketiyle galatasaray teknik direktörünün kulüp geleneğine yakışır şekilde penaltı almaya çalışırcasına kendini yere attığı, türk futboluna, fenerbahçe ve Galatasaray'a yakışan aksiyonlar silsilesi.