bugün

entry'ler (10)

mine vaganti

Şu hayatta izlediğim en etkileyici, sarsıcı ve bu nedenlerle beni ağlatan ender filmlerden birisidir kendisi. Sene 2010...
Aşk'ı okuyup Elif Şafak'a müptela olduğum gibi, Serseri Mayınlar'la da Ferzan Özpetek serisine bağlamış durumdayım. Çünkü aranılan ruh mevcut sözcüklerde, karelerde...
(Aaa o da ne Şahane Misafir de çıkmış. Hem de Cem Yılmaz ve ruhlar var. Yok artık!)
Serseri Mayınlar, söylenildiği gibi komik bir film değil aslında, trajikomik... ikisi arasında bir fark var zira. Filmin ruhu, hayatın acıklı yanını ve gerçeğini suratımıza vurması... Dayak yiyince güler mi insan? Gülmez! Ama burada hem dayak yiyip hem gülüyorsun.
Şööööyle biryandan gözünden yaş akar, biraz aşağıda açık kalmış dudağın kenarından ise salya...
Müzikler, oyunculuk, babaannenin -o Yeşilçam- buğusu, çelişkiler, zıtlıklar, -esasta- aynılıklar, hoşgörüsüzlükler ve daha nice aradığım şey... Hepsi var; izlemeli ve doya doya, güle güle ağlamalı...

fetih 1453

Reklamını yapmış olmak gibi olmayayım, bulunduğum şehir küçük bir cep sinemasına sahip. Filmler buraya bürokratların binbir ricasıyla geliyor ve bedava. 80 kişilik salon 2 yıldır hiç dolmamış tam olarak buna rağmen. Ancak Fetih 1453'e girebilmek tüm bu şartlarda tam 3 gün sürdü. Neredeyse tüm şehir filme akmıştı ve ancak 3 günün sonunda kendimizi o cep'in içine atabildik... Neyse... Filme gelince, beğendiğimi söyleyebilirim; harcanan paraya değmiş. Tebi eleştireceğim noktalar var bir tarihçi olaraktan. Zira ben tarihin "tarihi roman" ve "filmlerden" öğrenilemeyeceğini söylerim hep. Bunun nedeni biz seyircilerin bu türü okuyup izledikten sonra gerçekle özdeşleştirip özümsemimiz... Allah aşkına 1453'te 21. yüzyıl istanbul Türkçesiyle konuşuluyor olabilir mi? Gene neyse eleştirilerimizi sıralayalım:
- Kullanılan dil kesinlikle otantik ve -en azından- hafiften Osmanlıca olmalıydı.
- Yabancı karakterlerde dublaj kullanılsa daha gerçekçi ve hoş olurdu.
- Gerçek olup olmadığı bile tam bilinmeyen bir efsane-Ulubatlı, filmin önüne bu kadar geçmemeliydi. (Film biraz Ulubatlı'nın hikayesi olmuş kusura bakmayın. Düşünün Ulubatlı'nın dövüş sahnesi neredeyse 15-20 dakika, ama gemilerin yürütülmesi gerçeği sadece aksiyon dozu artırılmış 2-3 dakikalık ufak bir sahne... Aaartı gemilerin Haliç'e inişini de göremedik malesef... Neyse devam...)
- Başrol oyuncusu rolünün hakkını vermiş gerçekten, ayrıca öyle denildiği gibi Fatih pasifleştirilmemiş, gayet orjinal bir Fatih yansıtılmış. Tek bir nokta: keşke kemer burunlu bir oyuncu oynasaymış padişahı, gerçeklik dozunu artırmak adına...
- Filmin başı çok muallak, Sultan II. Murat'ın son zamanları çok üstünkörü geçilmiş, Fatih'in ilk tahta çıkışı da yeteri kadar anlamlı ve açık anlatılamamış.
- ilk 15 dakikadan sonra film harika bir seyir izliyor. Ta ki son 15 dakikaya kadar... Fetih sürecinin başlangıcı süper ilerlerken sonuçlanması gene çalakalem yazılmış görüntüsü veriyordu. (Sanırım süre sıkıntısı devreye girdi. Uzayan hikayenin sıkabileceği düşünülmüş gibiydi. E canım Ulubatlı'ya o kadar rol biçersen Fetih'e zaman kalmaz tabi. Ha bir de maliyet var.)
- Ayasofya sahnesi hoştu, ama keşke istanbul sokaklarında biraz daha gezeydi padişah, orada kalmasaydı sadece keşke.
- Ak Şemsettin için daha iyi bir oyuncu tercih edilebilir, süresi artırabilirdi. Çünkü sultanın hep yanında olan birisinden bahsediyoruz.
Offf yoruldum. Tüm herşeye rağmen gerçekten güzel bir film çıkmış ortaya, baya uğraşılmış harcanan paraya değmiş. Hollywoodvari bir sinema filmimiz var diyebileceğimiz türden güzel bir 3 saatti.

bülent ersoy lu pepsi reklamı

Efendim bi kerem bu reklamda senaryo sorunlu. Reklam, Diva'mızın 'iğğğtirağğğzığğğm Vağr!' diyerek girdiği ve Azra Akın'ın "Bi yudum Pepsi içseniz, havanız değişir" dediği yere kadar süper, sonrası rezalet. Azra'nın oyunculuğu da dansı kadar iyi değil, ama Diva estirmiş be anam, ampüller haksız sayılmaz. Neticede daha iyi olabilirmiş diyebildiğim pepsi reklamı...

muazzez abacı ve gönül yazar lı snickers reklamı

son yılların en komik, en güzel reklamlarından biridir... Assoliste bağlamak, tüylü bamya ve gönül yazarın "düşüyorum ay ayyyy" replikleri karnınıza ağrı sokacak kadar komiktir. Ama iki sorum var:
1- Snickers yavrum, bu reklam niye bu kadar kısa?
2- Muazzez Abacı, sevgili second divamız oyunculuğun bu kadar iyiydi de niye bizi bu zamana kadar mahrum bıraktın ha? (Assolistlerimizin neredeyse tamamı film çevirmişler, Gönül Yazar da dahil)
(Baktım Muazzez Abacının sinema filmi yok, ah keşke olaymış)
(Ha bi de orjinal reklama baktım, kesinlikle bizimki daha iyi. Hele hele kamera arkası komik ötesi)

terazi burcu

Önce şunu bilelim ki terazi: eşittir: denge(sizlik)
Şöyle düşünün. Elinize şöyle uzunca bir çubuk alın. Bu çubuk adaleti simgeleyecektir. Bu çubuğu ya da artık neyse tuttuğunuz düz şey. Bunu tam ortasından dengede kalacak şekilde kavrayın. Ne kadar tutabileceğinizi test ediniz. Kolay gibi görünse de asla uzun süre tutamazsınız. Terazi burçları da böyledir; adaleti ararlar, nadiren yakalarlar ama asla tamamen sağlayamazlar. Çünkü dengeyi sağlamak çok zordur. Dengeyi arayıp kaçırdıkları anda da kendi dengelerini kaybedip kah kararsızlığa kah melankoliye kah adaletsizliğe duçar olurlar. Teraziler için üç şey vardır: 'Var', 'Yok' ve 'Kararsızlık'. Bu üçü arasında gider gelirler. Onların çıkış noktası varlık sebebi: sıfır noktasıdır. Bu yüzden ayrıntıya kadar inerler. Bu detaycılıkları kararsızlığa sürükleyecektir teraziyi. '0' onların en uğurlu rakamıdır. 'O' da en uğurlu harfi. Bakmayın bencil bilindiklerine aslında karşısındakini, çevresindekini daha çok düşünen tiplerdir teraziler.
Teraziler sık sık kararsızlığa düşse de en sevmedikleri şey budur onlar için. Çözümsüzlük ölümden beterdir onlara göre. O yüzden çözüm odaklıdırlar.
...........................................

gitme sana muhtacım

Selami Şahin'in en hit parçalarından birisidir. Hele bir girişi vardır ki; offf!
Rahmetli Zeki Müren'den dinlenmesi tavsiye edilir, Emel Sayın da pek tabi olabilir

kuzey güney

izlemediğim fakat yıllar sonra da olsa Hamdi Alkan'ın o müthiş esprisi ile mutlaka hatırlayacağım TV dizisidir. (Kıvanç mı? O da kim? Tanımıyorum bile!)
Hamdi Alkan: "Ata Demirer'le yeni bir projemiz var: Kuzey Yarım Küre/Güney Yarım Küre"

kıro hatunların ortak özellikleri

sürekli "kankaaa!", "hacııı" diye konuşan;
kesinlikle konvers giyen;
'yüzde yüz tripkolik dinleyen' ve 'yüzde yüz arabesk rep dinleyenler' olarak ikiye ayrılan
anlaşılamayan benzer davranışların sahibi 21. yüzyıl kız türü.

türklere özgü davranışlar

tarihini öğrenmemek.
modernliği kendi kültürüne yabancılık olarak bilmek.
kavga etmek için bahane bulmakta zorluk çekmemek.
kendisiyle çelişmek.

rachel weisz

Ancak Allah sahibine bağışlasın diyebileceğim güzel mi güzel yabancı oyuncu. ilk olarak Kapıdaki Düşman'da tanıdığım bu dilbere bu temennide bulunurken Jude Law'a az beddua etmemiştim.