bugün

sevdiği entry'ler

yemek yeme bağımlılığı

kontrol edilemez bir şekilde yemek yeme ve aşırı kilo almayla sonuçlanan bir yeme bozukluğudur.

normal yeme alışkanlıkları olan insanlar, "azcık boğazını tutsun canım o da!" diyip; bu insanları çok rahat yargılayabilirler.

ancak kazın ayağı öyle değildir işte. sen, önündeki dondurma kasesinden 2 kaşık alıp "artık yemek istemiyorum" diyip kenara bırakabilirsin, ancak dolapta dondurma olduğunu bilen bir yemek bağımlısının tek düşündüğü "dolaptaki dondurmadır" ve onu tamamen yeyip bitirmeden başka herhangi bir şey düşünemez ya da yapamaz!


bununla mücadele etmiş ve yenmeyi başarmış biri olarak, yaşadıklarımı anlatmak istiyorum ki belki benim yaşadığım şeyleri yaşayan ve bir çıkış yolu arayan birilerine umut verebilirim.

ilk denememde önce, 20 kilo zayıfladım; sonra 30 kilo geri aldım.

Hem yemeğe âşıktım hem de nefret ediyordum. Üniversiteye başladığımda artık 100 kilonun üzerindeydim. "Âşıklarım" sayısızdı artık. Mc Donaldstan Burger Kinge, KFCden, Pizza hata, Dominnos pizza'ya, litrelerce kolaya, ice tea'ye, çikolatalara, pastalara, cipslere, kebaplara, tatlılara, çerezlere, gofretlere, hamur işlerine, kilo kilo dondurmalara, biralara... Hepsi de artık en yakın dostumdu.

Sabah uyandığımda yemek düşünüyor, akşam yatarken yemekleri hayal ediyordum. Tüm paramı aburcubura yatırmaktan harçlıksız kalıyordum. Her gün poşetler dolusu abur cubur alışverişi yaptığım için market kasiyerleri bile dehşetle benim sepetime gözlerini dikip, beni alttan alttan süzüyorlardı. Ben de o bakışlardan kaçmak için her gün farklı bir marketten alışveriş yapıyordum ve böylece tanınmıyordum artık.

Haftada 4-5 gün yemek siparişi veriyordum ya da hamburgerlerimi paket yaptırıp evde gizlice yiyordum. Çoğu zaman sırt çantamla gidiyordum bu alışverişlere. o abur cuburları tıkınırken gözüm dönüyordu. çiğnemeden yutuyordum lokmalarımı. sonrasında da büyük bir pişmanlık duyuyordum. ağladığım bile oluyordu!

Aldıklarımı kimse görsün istemiyordum. Kovalarla tavuk kızartması yiyor ya da hamburger menüleri ikişer ikişer götürüyordum. Ellerimde o yemek poşetleriyle bir an önce eve atmak için kendimi, dakikaları adımlarımı sayıyordum. Yemek yerken kapı çalsa açamıyordum. Kimseler görmesin istiyordum beni. Gizli gizli yiyordum yemeklerimi, tıpkı bir alkolik gibi!

Bunun herhangi bir bağımlılıktan farkı yoktu.

Tezgâhının altında sakladığı votka şişesinden bir yudum alıp yerine saklayan, sonra televizyonun karşısına geçen, 20 saniye sonra tekrar mutfağa gidip votkasını sakladığı yerden çıkarıp bir yudum daha içen ve yine aynı yere saklayan; sonra yine oturma odasına giden, o şişenin dibini görene kadar mutfakla oda arasında mekik dokuyan bir alkolikten farkım yoktu!

Bütün atıştırmalıklarımı dolaplara tezgâhların altına saklıyordum. Kimse evime gelmesin mutfağıma girmesin istiyordum. Habersiz kapıma gelen bir arkadaşım olursa kapı deliğinden bakıyor ve evde yokmuşum gibi yapıyordum. Çöplerimi bile geceleri atıyordum. Tek başına yaşayan bir kadının evsel atık miktarı insanları hayrete düşürebilirdi çünkü! Tek düşündüğüm, önemsediğim, aklım, fikrim, her şeyim yemek yemekteydi.

24 yaşında 113 kilo olmuştum. kendinden hefret eden, bir genç kadın! ve bir gün artık bunun son olduğunu ve hayata tutunmam gerektiğinin farkına vardım.

kendimi sevmeyi, kendime değer vermeyi öğrenmek zorundaydım ve ben de mutlu olmak istiyordum.

yemek, insan gibi nasıl yenir; kendime öğrettim.
spor nasıl yapılır öğrendim. araştırdım. okudum.
protein ve egzersiz nedir öğrendim.
günlük tükettiğim kalorileri saydım.

10 metre koşamayan, 2 km tempolu yürüyemeyen morbit obez bu kızı; 5 km'yi 30 dka'da koşabilen bir kiza cevirdim!
öğlene kadar uyuyan ben, sabah 6:30 da kalkıp; 6 km koşan bir kadın oldum!

tam 40 kilo zayıfladım ve beden kitle endeksim "MORBiT OBEZ" den, "NORMAL" sıralamasına düştü.

hala her gün, yediklerimle ve egzersizimle mücadele ediyorum.

sağda solda zayıflama mucizeleri aramaktan vaz geçin! çünkü böyle bir mucize yok!

kimse 1 gecede 10 kilo zayıflayamaz! çünkü kimse 1 gecede 10 kilo da alamaz!

sabırlı olun!

ama yarın daha geç olmadan şu an bir adım atın ve mesela dolabınızdaki kolayı dökün! markete gittiğinizde çikolata almayın!

gerçeğinizle yüzleşin!

bu bir klişe biliyorum ama, EĞER BEN YAPABiLDiYSEM; HERKES YAPABiLiR!

etkili hayal kurma taktiği

psiko terapi, hipnoz gibi alternatif tıp teknikleriyle çalışan bir insan olarak kendi geliştirdiğim bir teknikten söz edicem. bunu önümüz kış depresyon hırkalarınızı giyinmeyin, umutlu olun diye anlatıyorum detaylar için okuduktan sonra mesaj atabilirsiniz.

insan beyni 4 farklı frekans içerisinde elektrik yayar ve yaydığımız frekans algımızla doğru orantılıdır. "aşık oldum galiba, ondan nefret ediyorum, hayatım neden hep kötü" gibi düşünceleri düşünmemizi sağlayan şey doğrudan "beyin frekansları".

BETA: 14-30 hz – zihin fiziksel bir aktivite ile meşgulse ya da tetikteyse
ALFA: 7-13 hz – hayal kurduğunuzda ya da düşüncelere daldığınızda ( bizim işimiz burada )
TETA: 3.5-7 hz – uyuya kaldığınız an
DELTA: 0.5-3.5 hz – en derin uykuya daldığınız an ( genelde bebekler için )

biz bu frekansları dinleyerek beyin frekanslarımızı değiştirebiliyoruz. ders dinlerken hayallere daldığımız o an beyin alfadadır ne kadar da gerçekci olur o hayaller..

işin ilk kısmı bunu anlamanızda 2. olarak beyin hormonlarından söz edeceğim. insan yeni bir şey deneyimlediğinde (aşk, yeni bir yer, yeni bir yemek ) beyin dopamin salgılar ve dopamin hormonu kendimizi mutlu hissetmemizi evrene pozitif enerji yollamamızı sağlar biz ne düşünürsek onu yaşarız o zaman dopamin salgıladığımız, mutlu olduğumuz zaman kurulan hayaller çok daha verimlidir.

şimdi tekniğe geliyoruz. bir hayaliniz var gerçek olsun, veya bu benim için hayırlı mı ? bir cevap alayım da olmayacaksa hayal kurmayalım gibi düşünenlerde var boşa ümit bağlamak var gerçekten hayal kurmak var..

insan beyni alışveriş yaptığında dopamin salgılar veya sevdiği bir şeyi yaparken genellikle en ilkel anlar da bu daha fazladır. cinsellik dopaminin babasıdır. bu tekniği siz kendinize göre uyarlayacaksınız. ben kendi tekniğimi anlatıcam sizde "aa bende böyle denerim diyip yapıcaksınız"

hayal kurma günlerimde o hafta içerisinde para biriktiriyorum kitap okumayı seven bir insan olarak bir cumartesi günü alışverişe gidip kitap alıyorum yeni bir kitap benim için dopamin demek, sonra acıkana kadar gezip oturup yemek yiyiyorum. abi kitabımı almışım yemeğimi yiyiyorum var mı benden mutlusu beyin başlıyor dopamin salgılamaya.. işte o an istediğiniz hayali detaylarıyla hayal ederseniz evrene "ben bu hayali istiyorum" demiş olursunuz. beyin dopamini bir kere salgıladı mı bağımlısı olur mastırbasyon dopamin salgıladığı için millet bırakamaz.

o yüzden sevdiğiniz bir şeyi yapın, ardından yemek yerken hayal kurun o hayal evrene çok güçlü bir şekilde yayılacak ve size en yakın zamanda geri dönecektir.

merak eden detay isteyen veya beraber deneyimlemek isteyen yazar dostlar mesaj atabilirler. iyi geceler

türbanlıların fazla olmadığı 90 lı yıllar

"Tehlikenin farkında mısınız?" dediğimizde insanların gülüp geçtiği yıllardı.
Sivas katliamı oldu. Uyanmadılar.
Tayyip ve melih iki büyükşehiri ele geçirdi uyanmadılar.
Suda canlı canlı haşlanan istakozlar gibi toplumun nasıl dönüştürüldüğünü anlamadılar.
Toplum maneviyat için değil; kolay yönetilmesi için dinle kandırıldı. Sessiz bir koyun sürüsüne çevrildi. Demokratik bütün haklar elimizden alınıyor. Dikkat dağıtmak için Havaalanı patlamasının yapıldığı gün Yargı bağımlı hale getirildi.
Bugün ülke iç ve dış politikası berbat bir durumda.
Hala yandaş medyanın saçma sapan haberleriyle uyuşturulup, son sürat uçuruma doğru giden freni patlamış bir arabanın içinde olduğumuzu farketmeyenler var.

sevgili olmadan önceki flört dönemi

onun yanına yaklaşınca kalbin deli gibi atmaya başlar ilk önce. karnına bir sancı girer. dokunmak istersin ama dokunamazsın çünkü emin değilsindir aynı duyguları sana karşı hissettiğinden. terslenmekten korkarsın. kızdır sonuçta, sıcak kanlıdır. belki bundan dolayı yanlış anlıyorsundur. daha önce böyle bir şey pek gelmemiştir başına. okula gidersin. seni her gördüğünde sana gülümser. sen ''acaba'' dersin. daha sonra yakın davranır sana. ona dokunmana izin verir. sen bu sefer, ''seviyor galiba o da'' dersin. ama gene de emin değilsindir. daha sonra akşam olup da kafanı yastığa koyunca ''o'' gelir aklına. gözleri, dudakları, teni, saçları... aklına kazınmıştır artık çıkaramazsın onu. acaba bu kız benim sevgilim olur mu, o da beni seviyor mudur? diye düşünür durursun. o zamana kadar pek sevgilin de olmamıştır ki. nasıl emin olabilirsin onun da seni sevdiğinden. herhalde platonik gene diye düşünürsün. zaten sevsen de açılamazsın ki ona çünkü utangaç adamın tekisindir. sonra bir gün internette konuşurken nasıl olduğunu anlamadan birbirinize aşık olduğunuzu ima edersiniz ve işte o zaman dünyanın en mutlu insanı olursunuz ikiniz de. bundan sonra seni seven, seni düşünen ve sana aşık olan biri vardır bu hayatta. artık bırakamazsınız birbirinizi. belki de bu, ölene kadar sürecek olan aşkın ufak bir başlangıcıdır.

suç ve ceza

tolkien'in"Yaşamayı hak ettiği halde ölen bir sürü insan var, onlara hayatı verebiliyor musun? O halde ölümü hak eden bir insana da ölümü sen veremezsin." sözleriyle raskolnikov'un haklı mı haksız olduğunu ortaya koyduğu eser.

tanrı kendinden güçlü bir tanrı yaratabilir mi

"tanrı kaldıramayacağı bir taşı yaratabilir mi?" tarzında bir sorudur, harikadır efenim.

-evet yaratır.

-o zaman ondan daha güçlü bir tanrı ortaya çıkmış olur ve artık tanrının kudretinden sual olunmaya başlar.

-hayır yaratamaz.

-o zaman yine tanrının her şeyi yaratamadığından ötürü kudretinden sual olunur diyebiliriz.

saygılar.