bugün

sevdiği entry'ler

karabük de neler oluyor

Siyahlarla beyazları aynı makinede yıkamışlar.

yıllar sonra sözlüğe geri dönmek

hoşgeldiniz..

görsel

japonca

--spoiler--
Japonca çok kolay Türkçe biliyorsan?
nan şiten no? (naabiyon?)
oça nonderu beyaa ( çay içiyom beyaa) ...

japonca'da türkçe gibi ya da türkçe'de japonca gibi sondan eklemeli bir dildir.

çiçek: hana
çiçek-ci : hana-ya

eylemlerin şimdiki zaman hali kullanim olarak aynidir..
pişir-mek: yak-u
balık: sakana
balığı pişir-i-yoru-m : sakana wo yak-i-yoru

ses ve anlam benzerliği bakımından favorim ıkınmak fiilidir.
türkçedeki ıkınmak fiilinin japoncadaki mastar hali ikimudur.
kabızlık gibi durumlarda, cümle içerisinde:
ikindemo denai > ıkınsam da çıkmıyor!
şeklinde kullanımı mevcuttur.

kişi de eklemeli dillerdir. nasıl türkçe de şekerden şekerciyi, fotoğraftan fotoğrafçıyı üretebiliyosak, japoncada da tipkisinin aynisini yapabiliriz. hatta daha bile kolaydır çünkü sesler değişime uğramaz yani c ç olmaz, i de ı olmaz => seker'ci', fotograf'ci'...

japonca'da yüklem sondadir, özne baştadır, nesneler ortada yer alır. cümle unsurlarının yer değiştirmesi mümkündür ama bu da türkçedeki gibi devrik cümle'ye yol açacaktir.

yönelme ve bulunma hal ekleri birbirinin hemen hemen aynidir.
-e turkce= izmir-e japonca> izmir-e
-de turkce= izmir-de japonca > izmir-de

belirtme durum ekinin kullanımı hemen hemen aynidir... ses olarak farklıdır...
-i (-wo) = türkçe sushi-yi japonca> sushi-wo

garip te olsa , karadenizlilerin kullandığı "da" ünlemi ile japoncadaki "desu" bildirme edatının kibar olmayan halinin kullanımları kesişmektedir.
japonca
- kore wa nan da?
- kuruma da

karadeniz türkçesi
- uy bu ne da?
- araba da

-ni , -o gibi edatların karşılığı olan türkçedeki -e , -i edatları türkçede sonuna eklendiği isimlere göre şekil değiştirirler , japoncadaki edatlar herhangi bir değişikliğe uğramazlar.
örn.
türkiye + -e -> türkiyeye
toruko + -ni -> toruko ni
sushi + -i -> -> sushiyi
sushi + -o -> sushi o

otosan (baba) kelimesinin kökü olan "oto", bizdeki ata kelimesine benzer.
okasan (anne) kelimesinin kökü olan "oka", çağatay türkçesi'ndeki öke kelimesine benzer.

hatta anne/kadin anlamina gelen bir baska kelime olan onna da bizdeki ana.

ayrıca türkçe'de beyaz, temiz ve duru anlamına gelen pak kelimesi de japonca'da pak/paku olarak var, benzer anlamlarda.

işte te bölee:D hadin japonca öğrenmeye.

e-mail: erkanshi@gmail.com

--spoiler--

dünyanın ilk yapay dili

görsel
görsel
görsel
görsel

Dünya üzerindeki her canlı birbiriyle iletişim halindedir. Tüm canlıların içinde, kendine özgü varlık olan insan ise, iletişimini dil ile sağlar. Zaman içerisinde dil gelişir, farklılaşır ve dallanıp budaklanarak farklı biçimlere bürünür. Doğal hayatın doğal gelişimidir bu. Ancak insanların kendisine has iletişim dilleri oluşturduğu da tarih içerisinde görülmüş şeydir. Aslında fantastik dünyalar oluşturan yazarlarda moda olan bu ‘yapay dil’, çok daha evvel meydana gelmişti. Dünya üzerinde ilk kez ‘yapay dil’ bir Türk tarafından yapıldı dersek, bu sizi şaşırtmaz mı?

------------------

DÜNYANIN iLK YAPAY DiLi: BÂLEYBELEN

Dünyanın ilk yapay dili bir Müslüman ülkesinde, üstelik her alanda ihtişamını tüm âleme ispat etmiş Osmanlı'da meydana geldi. Muhyî-i Gülşenî'nin 16'ıncı yüzyılda yarattığı bu dil Volapük'ten üç yüz yıl daha eski.

Muhyî'nin bu dili yaratması Volapük ve Esperanto ile aynı sebebi taşıyor. Osmanlı Devleti 16. yüzyılda gücünün doruğunda olup çok geniş bir alana yayılmıştı. Birbirinden çok farklı dilleri konuşan, çok sayıda millet aynı devletin sınırları içinde yaşamaktaydı. Devletin sınırları içindeki dil ve kültür sayısı o kadar çoktu ki ortak bir dile ihtiyaç duyuldu. Muhyî, bu dili yaratırken bir gün bütün Osmanlı tebaasının bu dili konuşacağının hayâlini de kuruyordu. Yazılarında bu arzusunu açıkça dile getirmişti.

Dili meydana getirmesinin de bir diğer sebebi önemin sufilerinin baskı altında olmasından kaynaklanıyordu. islam'ın tek bir yorumu saray tarafından kabul edilirdi ve diğer bütün yorumları dışlanırdı. Farklı bir din yorumunda bulunacak olan âlimlerin darağacına gitmesi kaçınılmaz olabilmekteydi. Örneğin, Şeyh Muhyiddin-i Karamani ve Oğlanlar Şeyhi ibrahim Efendi bu yüzyılda idam edilmişti.

Bu durum sufileri gizliliğe yöneltti. Dergâhlarda gizlice bir araya gelirler, fikirlerinin açıkça propagandasını yapmazlardı. Herkesi de aralarına almazlardı. "Bilgi sadece onu öğrenme isteği ve yeteneği olanlara verilir." anlayışı gelişmişti.

Muhyî, iki yüz eserini bu dilde yazmış ve diğer sufilere de aynısını önermiştir. Bazı öğrencileri ona uysalar da bazıları da bir dil yaratmanın Allah'a şirk koşmak olduğunu söylediler. O yine de Bâleybelen üzerinde ısrarla çalıştı. Dilin gramer yapısını ve sözcüklerini ortaya döktü. Çok geniş kapsamlı bir dil bilgisi inşa etti. On bin adet sözcük türetti ve yazdığı sözlükte bu sözcüklerin hepsinin Türkçe, Arapça ve Farsça karşılıklarını verdi.

DiL ALLAH'IN BAHŞETTiĞi BiR LÜTUFTU

Muhyî, bu dile dinsel bir nitelik de kazandırmaya çalışmıştı. O, bu dili kendisinin yaratmadığına inanıyordu. Çünkü bir sufi olarak insanların bütün eylemlerinin Allah'tan geldiğine inanıyordu. Ona göre bu dil yaratılmamış ama keşfedilmişti. Gönülden gönüle ulaşan gizli bir dil zaten vardı. O sadece bu dili dilbilgisine ve sözcüklere dökmüştü.

Muhyî oluşturduğu dil hakkında şunları dile getirmektedir: "Öyle müstakil bir dil oluşturdum ki böylesini âdemoğlu yapmadı. Türkçe ve Farsça'yı bu dile aktardım, Arapça'nın dizilişini kullanarak bu binayı sağlamlaştırdım."

En az emek ilkesinin işletilmeye çalışıldığı Bâleybelen'de, Arapça'da bulunan tensiye (ikil), müennes (dişil), kural dışı çokluk şekilleri gibi yapılara yer verilmez. Kelime köklerinin belirlenmesinde ilham ve diğer dillerden yapılan alıntılar esas alınır. Bâleybelen'in söz dizimi Arapça'dan, kelime gruplarında Farsça'dan, genel yapı bilgisinde Türkçe ve Farsça'dan yararlanılmıştır. Ural-Altay, Hint-Avrupa ve Sami dilleri ayıklanarak Bâleybelen oluşturuldu. Bâleybelen'de kullanılan alıntı kelimeler düşük bir yüzdeyi teşkil etmekte.

Gerçi kılmadı bu dâ'iye zemân
Ki irem ol deme ki cümle cihân
Bu dil ile diyeler işideler
Hukemâ-veş bu tarîka gideler

Muhyî bu dili oluştururken yazı ve konuşma dili olarak kullanılmasını göz önünde tutmuştur. Bundan dolayıdır ki, dili anlattığı eserde ses hadiselerine yer verir. Gramer kaidelerini anlattığı eserleri Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınmıştır. Kurallara verilen bol örnekler, Türkçe, Farsça ve Arapça karşılıkları ile birlikte verilir. Bütün gayretlerine karşı dilin yayılmasında yeterli imkâna sahip olmadığının farkındadır.

Bâleybelen dilinden birkaç örnek:

Aşık: set; deri soymak: neçem; ekmek: betem; gölge: şal; fal: neyad; iftira: kilar; kabus: binhav; laf: kebe; mana: gebi; nefes: ad; padişah: minal; Rabb: Beslecen; ümmet: deras; vücud: bahreme; Ya Allah: Yaan…

JEAN-JACQUES ROUSSEAU iLE YENiDEN ORTAYA ÇIKTI

Onun ölümüyle birlikte bu dil de öldü. Varlığı bile tamamen unutuldu. Yazdığı kitaplarsa kütüphanelerin tozlu köşelerinde kalakaldı. Zaten bu kitaplar kimsenin bilmediği bir dilde yazılmıştı. iki yüz yıl bu şekilde geçti.

Bâleybelenin yeniden ortaya çıkışı aydınlanma filozoflarından Jean-Jacques Rousseau sayesinde oldu. 19. yüzyılın başında Rousseau'nun yolu Halep'e düşer. Burada tanımadığı dilde bir esere rastlar. Eser her ne kadar Arap alfabesinin Osmanlı varyantında yazılmış olsa da bilinmeyen bir dildedir. Kime sorarsa sorsun bu eserin hangi dilde olduğunu öğrenemez. Hiç kimse bilmemektedir.

Rousseau, kitabın giriş sayfasının bir kopyasını çıkarır ve istanbul'daki Alman ataşesi Joseph von Hammer-Purgstall'e gönderir. Kendisi aynı zamanda bir Doğu bilimleri uzmanı ve tercümandır. Dil öğrenmeye yatkın bir kişilik olup çok sayıda dili bilmektedir. Fakat Hammer da bu dili çözemez ve Paris'teki Oryantal Diller Okulu'ndaki akademisyen Sylvestre Sacy'den yardım ister.

Sacy bu dil üzerinde sekiz yıl çalışır ama dili çözemez. 1813'te bir makale kaleme alır ve Bâleybelenin ya kaybolmuş bir millete ait olduğunu ya da Doğu Kabalistlerinin kullandığı gizli bir dil olduğunu söyler. Elindeki kaynağın sınırlı olması bu dili çözmesini engellemiştir. Aynı zamanlarda oryantalistlerden Alessandro Bausani ise bu dilin ilk yapay dil olduğunu keşfeder ama bunu kimin neden yaptığı hakkında bir sonuca ulaşamaz.

ROUSSEAU'DAN YÜZ ELLi YIL SONRA

Bâleybelen ilk defa bilimsel bir çalışmaya konu olur. istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Mithat Sertoğlu 1966'da Hayat Tarih adlı dergide ilk Milletlerarası Dili Bir Türk icat Etmişti başlıklı bir makale yazar ve dilin yaratıcısının Muhyî-i Gülşenî olduğunu açıklar. Yine de dilin içeriği hâlâ çözülememiştir. Dilin çözülmesiyse içinde yaşadığımız bu yüzyıla rast gelecektir.

istanbul Üniversitesi Eski Türk Edebiyatı profesörlerinden Mertol Tulum'un öğrencisi Dr. Mustafa Koç 2001'de Bâleybelen üzerine çalışmaya başlar. O, metinlerin dağıldığı Mısır, Türkiye ve Fransa arasında mekik dokumak zorundadır. Muhyî'nin eserlerinin çoğunluğu ne yazık ki günümüze ulaşamamıştır. Yine de Sacy'nin söz ettiği yazmalardan sözlük bölümü bulunur. Gramer konusundaki kaynaklar ise Mısır Milli Kütüphanesi'ndeki yazmalarda bulunur. Ses yapısını çözmek içinse Muhyî'nin notları lazımdır ve onlar da istanbul'daki Hacı Selim Ağa Kütüphanesi'nde ortaya çıkar.

Mustafa Koç, beş yıllık bir çalışmanın ardından dili çözmeyi başarmıştır. 2006'da bulgularını "Bâleybelen: ilk Yapma Dil" adlı kitabında yayımlar.

MUSTAFA KOÇ'UN KiTABI

Dilin şifrelerini çözen Dr. Mustafa Koç, bulgularını Bâleybelen: ilk Yapma Dil adlı kitapta yayımladı ve eser Klasik Yayınları tarafından basıldı. Bâleybelen hakkında başlıca kaynak bu kitaptır. Kitapta Muhyî'nin yaşamı, Bâleybelenin bulunuş süreci, dilin gramer ve ses yapısı ve sözlük bulunuyor.

Tanıtım metninden;

"Bu eser, yapma dil, kusursuz dil, ortak dil ve kaynak dil çalışmalarının bilinen ilk müşahhas örneğidir. 16. yüzyılda kaleme alınan Bâleybelen (Muhyî'nin Dili/Lisânü'l-Muhyî) Doğu dillerinin (Türkçe, Arapça, Farsça) imkânlarıyla sufî tecrübenin harmanlandığı eşsiz bir metindir. Aynı zamanda 19. yüzyılın medeniyetler ve kültürler Babilinde ortak dil oluşturma hamlelerinin ilk müjdecisidir."

"Osmanlı kültür hayatında müspet akisler bırakan; devlet ricali, ilmiye sınıfı ve sufî muhitlerin ilgisini çeken Bâleybelen, Osmanlı medeniyet tarihinin orijinal bir veçhesi olmakla kalmaz, bilim tarihinde ilk inşa edilen dil olarak da yerini alır. Osmanlı Türkçesinin tam bir gramerini de içeren risalelerin yanında 10.000 madde başı içeren Bâleybelen sözlüğü Türkçe, Farsça ve Arapça karşılıklarıyla yer alır."

"200 eser meydana getiren Muhyî, bu ve diğer çalışmalarında dönemine ve kendi iç dünyasına dair verdiği zengin bilgilerle Osmanlı'yı müessese ve insanlarıyla daha yakından görmemizi sağlar. Bu çalışmada transkripsiyon ve edisyon kritikleri yapılarak işlenen Bâleybelen metinleri ve Muhyî'nin hacimli biyografisi birçok bilinmeyenin aydınlatılmasında katkıda bulunacaktır."

çocuk babasız büyür ama vatansız büyüyemez

Çok sevdiğim, beni çok duygulandıran söz. Zamanında kadınlarımızın bu cümleyi kocasını cepheye yollarken kullanmış olmasını düşünmek tüylerimi diken diken ediyor.

ablanın evde çıplak gezmesi

dinimizce tavsiye edilmeyen bir durumdur. ablaya bunu yapmaması şiddetle söylenmeli ve uyarılmalıdır.

türkiye ye gelmiş en büyük 2 yabancı futbolcu

alex de souza bir tanesi o kesin. diğerini bilemem..

Not: Beşiktaş .

türk kızlarınının güzelliğini farketmemiş avrupa

nimettir. gavatlara sikilmemiş oluyoruz. ilk kez milliyetçilik yaptım şu sözlükte. iyisiniz hadi.

kızınız olsa ne yaparsınız

kızı olanlar şu anda ne yaptıklarını yazabiliyor mu ?
- yanımda olduğu geceler, ona sarılarak uyuyorum, sabah olduğunda ondan önce uyanıp, uyanana kadar kızımı izliyorum. o kadar masum o kadar günahsız...
- çıkarsız bir aşk ile seviyor ve seviliyorum.
- saçlarını tarıyorum ( en büyük zevkim)
- birlikte çizgi film izliyoruz.
- beraber mısır patlatıp sonra bir güzel yiyoruz.
- göbeğimde uyumaya bayılıyor, sırf kızım göbeğimde rahat uyusun diye zayıflamıyorum.
- zaman zaman kavga da ediyoruz, ikinci çikolata ya da şekerleme için.
- gecede en az 10 sefer uyanıp üstünü kontrol ediyorum.
- salıncakta kendi kendine sallanabildiği halde, hala "baba sallar mısın?" diye soruyor, onu hiç kırar mıyım?

iyi ki kızım olmuş. ben onun kahramanıyım o da benim minik farem.

Not: biraz daha büyüdüğünde ise;
- wing chun eğitimi, kendini korumayı öğrenmesi şart.

10 lira vermemek için evde yaş pasta yapan kadın

en küçük pasta fiyatının çoğu yerde 14 liradan başladığını düşünürsek... evet hesaplayalım.

- bimden pastaban almak * 3 lira.
- krem şanti * yuvarlak hesap 2 lira.
- süt* 1.20

bir annenin yavrularına hiç yedirememektense 6.20 ye sevgisini kattığı eşsiz pasta paha biçilemez. *

10 lira vermemek için evde yaş pasta yapan kadın

adam gibi yaş pasta 10 lira değil diye karşı çıkılmalı. malzemelerini alsan en az 20 tl tutar. kadın dediğin yapmalı efendim başkasının yaptığı pastayı sevmiyor demek ki. pastanın içine sevgisini de katarak ikram etmeyi bilir. candır sevilir öyle kadın.