her ne olursa olsun beklenilen hep özlemeye mahkumluktur. bu yeri gelir dört duvarı olan eski bir ev yeri gelir eski bir kaç kaybedilen dost, yeri gelir yerinin doldurulamayacağına inanılan bir aşk. her şeyin her an yeri gelir ki , hiçbir duygu dur yerim geldi sen çık bana bir sahne ayarlayın demez insanlara..o an geldimi geliveriorlar ya sonra geldiler oluyorki herneyse diyerekten mevzumuza geri dönüş yapmak istersem , acı kayıpları olan insanlar bu duyguyu çok derin yaşarlar.ölüm kapıyı çalmasına gerek yoktur ki zaten ruhsuzdurlar sosyal hayatta asosyaliteyi birincilikle okurlar ve bitirirler. bir zamanlar gerçek olan birçok şey çoğumuz için hatırlandıkça hiç yaşanmamış gibi olabiliyor bir rüyadaydım sanki ama kabus ama cennet misali güzeldi hoş kimse için güzel şeyler yitirilmez para haricinde. milyonlarca insan içinden bir kaç tanesi sana denk gelince bitince uygun degilki gibi kısa hesaplarıda düşünmezsek aslında özlemek her defasında yenilenen kendini bir daha yıkmaktır. etrafında seni tanıyan yeni insanlar olsada yeni bir evin arkadaşların vs herşeyin olsada genelde hemen hemen hergün yorgunluguna ara verince tek yapman gereken iki damla gözyaşı ve iç geçirerek nefes almaktır ki ne için yaşadım nerden nereye gittim gibi uzun hesapları bir dakika da yapıp sonra tekrar modunu degiştirmek. aslında özlenen kişi eşya vs ne olursa olsun kişinin onunla birlikte oldugu zamandaki kendisini mi özlemesidir bilinmez...
kim arkasına dönüp bakmış ki yıkık bir bina niye yıkılmış demiş ki o yıkık bina kendi kendine toplanabilir mi ki hep gelen geçenin şaşkınlığına mağruz bırakılan her tuğlasını kim elini uzatır da yerden alamaya tenezzül eder ki ? bir sürü benim aklımdan geçen soru cümleleri oluyor . hiçbir psikoloğun çaresini bulamadığı bu duyguyu hiçbir sinir hapıda bugüne kadar bastıramamıştır. ağır kayıplar insanın yüzünü eskitmesede halen daha güzel olsada gözlerini yorgun kılmış beklenilen her neyse usanmış ... artık özlemek diye bir kavram yetemez de zaten ...
kim kimin düşünde bilinmez
kim topragın üstünde saatlerce ağlar bilinmez
kim mavi eski duvarlara sahip biridir
ve kim gözyaşlarıyla çıkarken badana yapmıştır evini
yada bordo duvarlarının loşlugunda unutmuştur kendi yüzünü
okul sırasını bile ,daha arkadaşlarına gelemeden bütün bu ayrıntıları nasıl hatırlasın bir insan ...
hayattaki her insanın yapamayacağı tek bir şey vardır ki arkasını dönüp gitsede herşeye , özlemlerine kem vuramaz ...iyisiyle kötüyse ne yaşandıysa dini islam olanın da tek tesellisi vardır ki burdan sonra ebedi hayatım yeni başlıyor belki orda buluşurum özlemlerimle ...
garip duygu.kimi zaman yanıbaşındakini özler insan.yanıbaşındaki maşuksa daha da özlenir elbet.garip duygu yahu o kadar özler ki insan anlaşılmasın diye gözlerine bakamaz maşuğunun...
üzerinde parfümü olan bir gömleğe sarılıp uyumaktır.
gece rüyada görmeyi ümit etmektir.
fotoğraflara tekrar tekrar bakıp onunla konuşmaktır.
yazdığı mektubu defalarca okumaktır.
uykusuzluktur, çok uyumaktır, denge tutturamamaktır.
2 dakikalığa duyduğun sesine dünyaları değişememektir.
her şarkıda onu bulmaktır.
ismini söylerken içinin titremesi, boğazına düğümlenen şeyin bi' türlü geçmemesidir.
ikinize, geleceğe, gülce'ye dair hayaller kurmaktır.
ve mutlu olmaktır, bunca özlediğin biri belki de senin onu özlediğinden daha fazla seni özlediği için...
surekli gormek istemek, her dakika ozleneni dusunmek. burnunda tutuyor olmasi. televizyonda veya sokaklarda gordugun kisileri ona benzetmek. bir an once yaninda olmak istemek, internetin varligina sukretmek...
zordur ama; eger ozlenen kisi hayattaysa ve kavusma imkani varsa, iste o kavusma ani, yasanan cosku, heyEcan, mutlu son sebebiyle ozlemek guzeldir...
eğer özlediğini kendi isteğinle gönderilmişsen özlemek zordur, özlemek acı. için yanar, pare pare yanar lakin yoktur yapacak hiç bir şey. keşkenin anlamı ilk kez belki de son kez bu kadar derin olacaktır senin için. belki de sonsuza dek bir iğne batıp duracaktır kalbine.
saplanmaz o lanet olası iğne. saplansa da çıkarsam, rahatlasam, dersin ama o her gün, her an kendini hatırlatacak bir şey bulup, batıp batıp çıkar kalbine. her geçen gün daha da büyür o lanet olası iğne. daha da acıtır canını. daha da sert batar, daha da uzun kalır oranda. dayanmak istersin, ama her gün acıyan canın, kendini her an hatırlatan sızın dayanmana izin vermez.
belki de yoktur hiç oranda öyle bir iğne. belki de sadece sen söylersin, sadece sen hissedersin onu.
belki de özlemdir o iğnenin adı. belki de sevgi. belki de aşktır o iğnenin adı, belki de sonsuzluk.
özlemek not almak istediğin kızı görebilmek için sınavların bir an önce başlamasını dileyecek kadar kötü ve sinir bozucu bir şeydir; ancak kim bilebilir ki sendeki duyguları, nasıl onu düşündüğünü.
soğuk bir mart akşamında yalnız başına dalıp gitmektir.yürürken küçük su birikintilerini ezberlemekten yorulan gözlere bir de sağ taraftan vuran ağrıyı eklemektir.ama en çok özlenen özneye kalbinin üşüdüğünü söyleyememektir.
soğuk bir mart akşamında susmaktır.otururken içinden türkü çığıran sese kapılıp gitmekten yorulan kalbe bir de sol taraftan vuran çarpıntıyı eklemektir.ama en çok özlenen özneye suskunluğun içinden çıkıp seslenememektir.
genelde uyku öncesi daha ağır olarak ortaya çıkan histir. özlenen kişi ya da şey her neyse akla gelir ve özlenenle geçirilen zaman akla gelir mideye bi kramp girer hayallerle son bulur. o sırada uykuya dalınır.