tanımlana tanımlana içi boşalmış kelime. şimdi teorik altyapısı hiç olmayan şairane bir farklı tanımlamadan bahsedeceğim. hürriyet ve özgürlük kelimeleri bizim memlekette farklı zamanlarda vücut buldu. hürriyet kelimesi de fransızca "liberté"nin karşılığı gibi bulunmuş. siyasi bir içerikle vücut bulmuş. özgürlük ise cumhuriyet sonrası türkçe akımıyla meydana çıkmış bir kelime. hürriyet, sınıra bağlı bir etimolojik içerik taşıyor, özgürlük ise "öz"den gelen, varoluşsal bir anlam taşıyor gibi. (ismet özel dengesizi de bir yerde buna benzer bir şey demişti, adama kıl olduğum için aynı şeyi söylediğimden utandım *)
neyse dağıtmayayım, aziz tomas roma'ya esir düştüğünde yargısız asılacakken "ben hürüm" demiş ve yargılanmayı istemişti. esasında imparatorun otoritesini tanımak anlamına geliyordu ve bağıl bir serbestiyet içeriyordu. oysa itiraz etmese "özgür" bir adam olarak ölecekti.
şairane demiştim değil mi *
özgürlük nickini niçin seçtiğini çözemediğim yazar. türbana özgürlük derler, -ki türbana kısıtlama yoktur dini kıyafetlere kısıtlama vardır- iş eşcinsellere gelince o özgürlük bir anda yok olur. bu ne çelişkidir böyle? eşcinseller türbanlılardan milyon kez daha fazla eziliyor bu ülkede! ve üstelik sizin gibi boş özgürlük anlayışı olanlar bu insanların seçmedikleri şeyden dolayı aşağılanmasının bir insan hakları ihlali olduğunu düşünmüyor, aksine kutsuyor. sevmeyebilirsiniz, size ters gelebilir ama saygı duymak zorundasınız, hakları kısıtlandığında her türlü haksızlığa olduğu gibi buna da sesinizi yükseltmelisiniz. halen daha sapkınlık deyip bu insanların özgürlüğü hakkında ileri geri konuşacaksanız tayyip'in oğlunun gemisine atlayın, şöyle güzel bi gezintiye çıkıp kendinize gelin, insanları böyle hedef göstermek bu kadar kolay olmamalı!
O kadar hassas ve o kadar aşk dolu bir kavramdır ki asırlar evvel bile montaigne şöyle bir tanım verir: Özgürlüğe öyle düşkünüm ki, koca Hindistan'ın bir köşesini bana yasak etseler dünyanın tadı kaçar neredeyse .
Hiçbir yerde saklı, eli kolu bağlı yaşamak da istemem, orada pineklemektense alır başımı
havası, toprağı bana açık bir yere giderim. Hey Allahım! çekilir şey
midir ülkenin bir bucağına çivilenip kalmak? Niceleri, yasalarımıza
aykırılık ettiler diye kentlere, alanlara herkesin gidip geldiği yollara
uğrayamadan yaşayabiliyorlar. Benim hizmet ettiğim yasalar küçük
parmağımı bile köle etmeye kalksalar, nereye olsa gider başka yasalar
arardım.
gerçekten hissetmek, üstünkörü değil...
öylesine değil...
yaşayıp geçerek değil...
bazen yüzerken derinlerde,
bazen tek başınayken,
bazen gecenin karanlığında istediğin saate kadar, istediğini yapabilirken,
bazen hesap vermezken,
bazen aileden uzaktayken,
bazen bir bebeğin mis kokusunu içine çekerken,
gerçekten görebilirken, bakmayla görme arasındaki ince farkı ayırt edebilirken,
kendinken,
kim ne der demezken,
düşünceni savunurken,
haksızın karşısında dururken, zarar görmek pahasına,
hiç tanımadığın birini "sanane" diyenlere rağmen savunurken,
ilk defa gördüğün birinin gülümsemesine mutlu olurken,
güzel bir rüya sonrası güne güzel başlarken,
kendi içinde...
zihninde.
jean Paul Sartre'ın konuyla ilgili olarak şu sözlerine değinmekte fayda görüyorum;
"Hiçbir zaman alman işgali altında olduğu kadar özgür değildik.tüm haklarımızı ve en başta da konuşma hakkımızı kaybetmiştik.her gün yüzümüze hakaretler ediliyor ve bizler onu sessizce kabullenmek zorunda kalıyorduk.işçi olarak, yahudi olarak, siyasi mahkum olarak yığınlarla sürgün ediliyorduk.sokak duvarlarında, gazetelerde, sinema perdesinde, ezicilerimizin bize vermek istedikleri o pis tatsız yüzü buluyorduk.biz, tüm bunlar yüzünden özgürdük.nazi zehiri düşüncemize kadar işlediği için her doğru düşünce, kazandığımız bir zaferdi.amansız bir polis gücü bizi çenemizi kapamaya zorladığı için, her söz bir prensipler bildirisi kadar değerli oluyordu.dört bir yandan kıstırıldığımız için gördüğümüz her hareketimizde bir bağlılık ciddiyetinin ağırlığı vardı."
( william barrett, irasyonel insan, hece yayınları, sayfa 241)
Özgürlük kavramı insanoğlunun varlığından bu yana insanların en çok tartıştığı, sınırlarını belirlemeye çalıştığı, hangi durumlarda sahip olunduğunun sorguladığı hatta ve hatta sahip olunup olunmadığı tartışılan ilk konulardan biridir.
Çok farklı dönemlerde olsa da olmasa filozoflar, bilginler, alimler özgürlükle alakalı çeşitli tanımlar ve sınırlar belirlemeye çalışmışlardır.
"Özgürlük, iyiyi fiilen seçmesi değil, iyiyi de kötüyü de seçebilme kapasitesine ve hakkına sahip olmasıdır. Özgür insan, sorumluluğu kendisine ait olmak üzere, bu seçimi yapabilen insandır."
"Ahlak da hukuk ve haklar da siyaset de ancak özgürlükle var olur" dememizin nedeni budur.
Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki; özgürlük kavramı ahlak (etik), hak, hukuk, demokrasi kavramlarıyla beraber düşünmeden anlamsız kalacak, anlamsızlaşacak bir kavramdır. Öncelikle bu kavramları tanımlamak bizim özgürlüğü tanımlamamıza, anlamamıza ve anlatmamıza daha çok yardımcı olacaktır.
özgürlük adlı nicki seçmesi yazılarıyla tezat olan yazar. kaba bir yazardır. başedemediği şeylere komik cevaplar verip kendi endine sanki okuyan herkes gülüyormuş gibi yazı efektleri* koyar. evrime kafasını takmıştır. hani bunu bir çok insan tartışıyor* ama tutup da bir şizofrenin yazdığı kaynağın linkini kimse vermiyor. saygı duyamadığım yazardır.
edit: doktorum ama psikiyatrik tahlili kendim yapmadım, bizzat adli tıp dosyalarından biliyorum. bilen bilir. inkar eden umrumda değil.
"tüm genetik" ekolü savunucusu ve internetten psikiyatrik tahlil yapabilen evrimci sözlük üyelerin hazmedemediği şahıstır. saygı peşinde koşmaz.
edite büdüt: psikiyatri tahlili yapılan adli tıp dosyaları aynı zamanda cezai ehliyet olmadığı gerekçesiyle hapisten kurtulmak için de kullanılır.
büdüte düdüt: şizofren olsun olmasın ne farkeder. bırakın ruhsal durumunu da söylediği tutarsızsa aksini ispat edin. evrimin aldatmaca olduğunu tek söyleyen o değil. dil bilip bilmediğinizden emin olmadığımdan evrim teorisinde harun yahya'yı türkçe kaynak olarak verdim.
düdüte güdüt: bilimsellik şüphe ile başlar diyip evrimden hiç şüphelenmeden bilimsel kabul edene psikiyatride ne derler? peki ya halk arasında ne derler?
güdüte müdüt: sahi kuzum kim bu "tüm genetik"çiler?
tanımam etmem klişesini belirttikten sonra şunu söylemek istediğim ademoğlu. kimsenin saygısına ihtiyacı olmayan yazardır. birilerinden farklı düşünmesi saygısızlığı hakettiğini de göstermez o başka.