''Eskisi kadar özlemiyorum seni,
Ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda.
Adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor.
Yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.
Biraz yorgunum.
Biraz kırgın.
Biraz da kirletti sensizlik beni!
Nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama
“iyiyimler” yamaladım dilime.
Tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,
Hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni.
Gel diye beklemiyorum artık,
Hatta istemiyorum gelmeni.
Nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.
Arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum.
Benim derdim yeter bana banane!
Alıştım mı yokluğuna?
Vaz mı geçiyorum, varlığından?
Tedirginim aslında,
Ya başkasını seversem?
inan o zaman seni hayatım boyunca affetmem…''
insanların, özellikle duygu ve düşünecelerinin bir çeşit dışavurumunu sanat ile harmanlayan insanların hayatlarında ve orataya çıkardıkları eserlerde, yaşadıkları yerlerden büyük izler taşıdığını görebiliriz. Nasıl ki Prag sokaklarının dar, basık, iç bunaltıcı olması Kafka’nın karanlık iç dünyasını daha da karartıyorsa, nasıl ki Murathan Mungan Mardin’de yaşarken istanbul’u düşlüyorsa, Mardinde her sokak başı ne anısı varsa hatırlıyorsa, diğer birçok yazar da aynı şekilde yaşadıkları ülkeden, şehirden, hatta semtten dahi etkilenmişlerdir. Aynı şekilde Türk edebiyat tarihinde de bu tip yazarlara rastlamak mümkündür. Özdemir Asaf’ın “Boğaz Gezintisi” şiirinde de yaşadığı yer ile arasındaki ilişkiyi gözlemliyebiliriz. Özdemir Asaf bu şiirinde, geçip giden günlerini, anılarını yad ederken aynı zamanda Boğaziçi’deki gemilerden, kıyıdaki yalılardan bahseder. Rumeli ve Anadolu’nun küsmesi ile ilgili bir metafor kullanmakla beraber okuyucuya istanbul’un Boğaziçi bölgesinin minik bir tasvirini yapar. Aynı şekilde yine bir modern şair örneği olarak Edip Cansever de aynı şekilde “Kürk Tamircisi Yorgo ve Küçük Bir Olay” şiirinde semtinin tasviri yapar. Semtinin tasvirini yaparken ağırlıklı olarak dükkanlardan ve esnaflarından bahseder. Şiirine “Tepebaşı’ndan Pera’ya girerken” diye başlayan yazar devamında yollardan, hatta tabelalarda yazan yazılara kadar detaya inerek sokaktan bahseder. Burdan anlayabiliriz ki bahsi geçen sokak bir yazara üstüne şiir yazdıracak denli etkide bulunmuştur. Sokağın bardındırdığı esnaftan, esnafın hayatından, hatta aralarındaki diyaloglardan da bahsederek sokağın ambiansını okura güçlü bir biçimde yansıtması söz konusudur. Bir Serverti Finun edebiyatçısı olan Tevfik Fikret de "istanbul" adlı şiirinde sevdiği kadından bahsederken istanbul'dan yaptığı benzetmelerle anlatımını güçlendirmiştir. "Çözülü saçlarındır ardında / kaldırımlar,saraylar,şadırvanlar" dizelerinden anlaşıldığı üzere sevgilisinin saçlarını istanbul'un kaldırımlarına, saraylarına, şadırvanlarına benzetmenin yanında sevgilisinin gözlerini Rumeli'den bir türküye, ağzını ise istanbul'dan bir sokağa benzetmiştir. Ayrıca şiirin sondan ikinci dörtlüğünde ise istanbul'a "Kimi sevsek senle ölçtük" diye seslenir. Bu dize okuyucuya, istanbul ile yazarın arasında güçlü bir bağ olduğumu kanıtlar niteliktedir. Son olarak da romantizm akımından etkisinde eser veren Ahmet Mithat Efendi’den örnek vermek mümkündür. Ahmet Mithat Efendi’nin “gözle görülür şey” anlamına gelen “Müşahedat” adlı romanında yine mekan-yazar ilişkisi açık bir şekilde gözler önüne serilmektedir. Ahmet Mithat Efendi bu romanı ile ilgili, maksadın yalnız bir adamın macerasının takip edilmesi değil, okurun değişik mekanlarda gezdirilmesini sağlamak olduğunu söyler. “Bu akşam Şişli. iki akşam sonra Cendere Boğazı. Bazı akşam Zincirlikuyu. Nihayet bir Cuma günü için Kadıköy’üne. Fenerbahçesi’ne gidilmek meydan-ı müzakereye konuldu.” (Müşahedat, 256) Romandaki bu cümleler ve Ahmet Mithat Efendi’nin romanın maksadıyla ilgili yaptığı açıklamayı göz önünde bulundurarak Ahmet Mithat Efendi’nin aslında amacı açık bir biçimde okurlarına istanbul’daki birçok semtin içinde uyandırdığı hisleri, ona düşündürdüklerini, istanbul’un nasıl bir görsel şölen sunduğunu ve bunları bir tutku içinde okurlarla paylaşmak istediğini göstermektedir.